Dünyaca ünlü bıçaklar, onun ellerinden çıkıyor

HABER VE FOTOĞRAFLAR / SULTAN YAVUZ ÖZİNANIR (ANKARA) - Geçmişten gelen bir kültür olan el yapımı bıçaklar, Mehmet Turhan Usta’nın ellerinde âdeta bir sanata dönüşüyor. Dedesinin 1964 yılında kendisine hediye ettiği bir bıçakla, bıçak sevdası başlayan Tuncay, kendi kendisini yetiştirmiş bir usta. Makine kullanmaktan kaçınarak, özellikle el yapımı yöresel bıçakları üretmeyi tercih eden usta, sanatını geliştirmek için kitaplar okumuş, o da yetmemiş müzeleri gezmiş ve en çok da Ahilik teşkilatını incelemiş. Hem yaptığı bıçaklarda hem de müşterileri ile olan ilişkilerinde Ahilik geleneğini sürdürmeye çalıştığını belirten Tuncay, farklı bıçak türlerinin yanı sıra, kılıç da yapıyor. Usta, “Ben her şeyden önce Ahilik’ i araştırdım, o dönemin ustaları nasıl yapıyormuş, hangi çelikleri kullanıyormuş, ne tür işlemler yapıyorlarmış öğrendim. Mesela Osmanlıcası “Dımışka” olan bir çeliği keşfettim. Türkiye’de yapılmıyordu, ama artık yapılıyor. Biz kılıç ve kama da yapıyoruz. Atalarımızın kılıçlarından, mesela II. Beyazıt’ın kılıcını yaptım. Şimdi Fatih Sultan Mehmet’in kılıcına başlayacağım; İstanbul’u fethettiği sahneyi kılıcın üstüne işleyeceğim. Atları, gemileri, bayrağı, ağaçları, Fatih Sultan Mehmet’in at üstündeki duruşunu işlemeyi tasarlıyorum” diyor. Selçuklu gravürü, altın ve gümüş Dünyada yaptığı bir bıçağın ikincisini yapmamakla tanınan usta, müşterilerinin öncelikli olarak avcılar olduğunu söylüyor. Tuncay, “Avcılar bu işi seviyor ama bir de bıçak sevdalıları var ki, onlar daha özel bıçaklar alıyorlar. Koleksiyoncular, hediye olarak alan bürokratlar, elçilikler benim bıçaklarımı tercih edenler arasında yer alıyor” diyor. Bıçağın şekline göre sapının da değiştiğini ifade eden usta, genelde geyik ya da manda boynuzu ile Kral ağacı, Yılan ağacı ve abanoz gibi uzun ömürlü ağaçları tercih ettiğini dile getiriyor. Çelik olarak kendi dövdüğü kara çeliği kullanan Tuncay, ayrıca “domascus” çeliği ve dünyada genel olarak kullanılan bir çelik ile çalıştığını söylüyor. Yaptığı bıçaklar için “sanat eserlerim” diyen usta, “Sanatsal üretimde bildiğiniz gibi, süre olmuyor. Benim ruh halimle alakalı olarak yapım süresi de değişiyor. Özellikle Selçuklu gravürleri, altın ya da gümüş çalıştığım bıçaklarda süre çok değişiyor. Senede yirmi, yirmi beş kadar özel bıçak yapıyorum” diye anlatıyor. Nereden geliyor bu Sevgi Çiçeği? Dünyada sadece Mogan’da yetişen Sevgi Çiçeği, zanaatını da burada yapan ustaya ilham olmuş ve Mogan Bıçak’ın simgesi olarak bu çiçeği kullanmaya başlamış. Çiçek ile soğuk çeliğin bir arada oluşlarına dair de şunları söylüyor, “Ateş, su, bıçak olmadan yaşam olmaz. Bıçak, her zaman yaşamın içindedir. Ama bıçakları kötü niyetle kullanan insanlar ayrı… Benim bıçaklar insanlara bir şey yapmaz, üzerinde Sevgi Çiçeği var. Ben, Gölbaşı’na da hizmet etmek amacıyla, firmamın adını Mogan; amblemimi de Sevgi Çiçeği koydum. Benden bıçak alacak insanlara önce Sevgi Çiçeği’ni ve Gölbaşı’nı anlatıyorum. Diyorum ki, ‘ateş, su, bıçak olmadan yaşam olmaz; Sevgi Çiçeği olan bıçakta da kötü niyetli bir şey olmaz.” Çelikle konuşuyorum Zanaatına âşık olan usta, yaptığı bıçaklara nasıl emek verdiğini, nasıl benimsediğini sesi titreyerek anlatıyor. Tuncay, “Ben çelikle konuşuyorum, bunu söyleyince ustalıktan ve sanattan anlamayanlar gülüyor tabii… Çelikle konuşmasam, bu kadar güzel eserler çıkmaz ortaya. Ben onu işlerken, dostane bir şekilde onunla hasbihal ediyorum, o da yüzümü kara çıkarmıyor” diyor. Önemli olanın ata sanatını geliştirmek ve Ahi kültürünü yaşatarak, örnek olabilmek olduğunu vurgulayan usta, “Müşterime Ahi kültürü ile davranmak, benim desturumdur” diyor. Fiyatın ikinci planda olduğunu vurgulayan Tuncay, “Müşterilerim bana fiyat sormazlar, ben sadece ‘bunun değeri ne?’ derim. ‘Usta gönlünden ne geçiyor?’ derler. Benim içimden bir fiyat geçmiyor tabi, yaptığım eserden geçer mi gönlüm?” diye ifade ediyor. Bir kez sohbet edince, ne istediğini bilirim Sanatçı usta, hediye amaçlı alınan bıçakların ağırlıklı olarak Ankara kaması olduğunu söylüyor. Geleneksel silahlardan zulayı da yaptığını belirten Tuncay’ın, özel yaptığı bıçaklar için usta bir de yöntemi var. Müşterinin isteği doğrultusunda yapmaktan ziyade onlarla konuştuğunu ve nasıl bir bıçak istediklerini tahlil eden Tuncay, “İnsanlarla sohbet ediyorum, ‘siz gidin, filanca gün gelin’ diyorum. Bıçağı yapıyorum, görünce ‘usta nereden anladın bunu sevdiğimi?’ diye soruyorlar. Zanaatkârların biraz serbest olması lazım, kendi kafasındakini, o günkü ruh halini o esere aktarmalı. Beni tanıyanlar da böyle tanır zaten. Turhan Usta’nın bıçağını alırsa, bilir ki ondan sadece bir tane vardır. Böyle olması müşterilerimi sevindiriyor, benim de istediğim bu zaten” diyor. Bıçak yapımı kursu da veriyor Yaptığı sanatın ölmemesini ve yaygınlık kazanmasını isteyen Tuncay, yanında oğlunu da yetiştiriyor. Atölyesini hiçbir zaman kapalı tutmadığını, zanaatını da göz önünde yaptığını dile getiren usta, bıçak sevdalıları için kurs da veriyor. Tuncay, “Zaman zaman bu işi sevenlere, bürokratlara, iş adamlarına ve onların çocuklarına kurs da veriyorum. Türkiye’de ulaşabildiğim tüm bıçakçıları da ya kendim ziyaret ederim ya da onları davet ederim. Birbirimizden edinebileceğimiz bilgiler olabilir, bunu hiç esirgemiyorum” diye anlatıyor. Sanata ve sanatçıya değer verilmesi gerektiğinin altını çizen Mehmet Turhan Tuncay, “Sanatsız toplum gelişmeye müsait değildir. Sanatın içinde hem eğitim hem kültür hem de ahlak vardır. Bizlerin kıyıda köşede kalmaması lazım… Sıkıntılar oluyor ama ben yine de işime devam ediyorum. Daha yeni işe başlamış gibi geliyorum sabahleyin ve akşam giderken de üzülüyorum” diyor. Zanaatına bu kadar tutkuyla bağlanması, onu yaptığı işte hep ileriye götürmüş. Turhan Usta’dan alınması gereken tek şey bıçaklar değil, aynı zamanda sevgi ile iş yapmanın insana kattığı güzellikler ve saygı duymanın anlamı da…                  .