"Gerçekten, Allah’a çok şükür yinede yaşıyoruz" diyorum. Zira bugüne kadar pek gıda zehirlenmesinden ölen olmadı ama çeşitli hastalıklara yakalanıp hastane, hastane dolaşan çok vatandaşımız derdine çare ararken kanser denilen çağın hastalığı hep yediğimiz ne olduğu bilersiz gıdalar yüzünden yakamıza yapıştığı bir gerçektir.

Bugün Ülkemizde bütün hızı ile devam eden merdiven altı gıda üretimi ne yazık ki önüne geçilemeyen korkulu bir sorun haline gelmiştir. Uğur Dündar kulakları çınlasın korkusuz, cesur ve de gerçek araştırması bu meslektaşım bir zamanlar kelle koltukta bu pislik yuvalarının içine girmiş, milyonlarca insanın hangi kötü şartlarda üretilen gıdaları yediklerini gözler önüne sermişti. Şehir zabıtalarının cesaret edip müdahale edemedikleri bu sahte gıda üretenler ve mekanlar yıllarca insan sağlığını hiçe sayarak piyasalara sürdüğü yiyecekleri ne yazık ki hepimiz afiyetle yemiş bulunmaktayız. Kontrolsüzlük, yasaların boşluğu, sık sık yapılmayan denetimler sonucu daha nice yıllar böylesi ölüme davetiye çıkartan gıdaları afiyetle yemek zorunda kalacağız. Yönetimlerin yapamadığını biz tüketiciler yapmak zorundayız tanımadıkları, bilmedikleri, ambalajı olmayan gerekli gıdayı oluşturan karışımları belirtilmeyen gıda maddelerini ve de üretim tüketim tarihi belli olmayan bu tip yiyeceklerden de uzak durmamız şarttır. Bugün piyasaya sürülen gıda maddelerinin yüzde 45’i sakıncalı yiyeceklerdir. Bu konuda işte sizlere korkunç ve son derece tehlikeli bazı gıda maddelerinden örnekler. Günümüzde ayak üstü atıştırmanın yani fast food sektörünün en çok kullandığı sucuk, salam ve sosis gibi işlenmiş gıdaların içine katılanlar. Bayat et, kuyruk yağı, akciğer, derilerin eklem yerleri , kıkırdak, iç yağı, kümes hayvanlarının ibikleri, gagaları, cinsel organları, bağırsak, paça, deri, kan, kıl ve tüy bütün bu mide bulandıran malzemelerin karışımına ise ürünleri koruyucu anlamında nitrat, nitrin ve MSG ve buna benzer maddelerde ilave edilmektedir. Bunları sıkça tüketen vatandaşlarımızda obezite, sinir sistemi bozuklukları, çeşitli iç organ hastalıkları ve en korkuncu ise Kanser yapan Kanserojen maddesinin bulunmasıdır. Gıda teröristlerinin sırf bu yiyecek maddelerini değil günlük hayatımda muhakkak sofralarımıza gelen yüzerce gıda maddesini de kirletmişlerdir. Yoğurt ve çeşitleri, tulum peynirleri, tereyağ kimyasal bazı maddeler eklenirken, pul biber, çikolata, kahve ve karışık bitki çaylarına sibutramin, sindenofil gibi ilaçlar ve boya katılmaktadır. Genel olarak köfte çeşitlerinin imal edilmesinde ise piyasaya sürülmektedir. Taklit ve sahtesi yapıldığı tespit edilen Zeytinyağının ise içine katılan yabancı maddelerin hemen hemen hepsi insan sağlığı için son derce tehlikeli maddelerdir. Sterol, yağ asidi, trans yağ, pirina yağı ve mumsu maddeler sadece bazılardır. Aşırı kar hırsıyla üretim yapan bazı işletmelerin ay çiçek yağı diye piyasaya sürdükleri sıvıya kanola yağı, soya yağı ve aspir yağı kattıkları da bir gerçektir. Ayçiçeği yağının saf haldeki tonu 3 bin 750 TL, Soya yağı 2 bin 300 TL, Kanola yağı 3 bin 100 TL, Aspir yağı ise daha ucuz olması nedeniyle bu karışımlardan elde edilen Ayçiçeği yağı tüketiciye hakiki yağ diye satılmaktadır. Zeytinyağında da oynanan oyunlar topluma hakiki olmayan bu yağı zeytinyağı adı altında çok pahalıya yedirtmektedirler. İspanyada 10 TL, Yunanistan’da 9,5 TL, Tunus’ta 7,5 TL, Mısır’da 6,5 TL’sı olan Zeytinyağı ülkemizde 16 TL olarak tespit edilmiştir. Bu fiyat durmadan yükselmektedir. Bu da hilekarların işine yaramaktadır. Piyasaya 25-30 TL’den satılan bu tip yağların tadı ve renginden o malın kalitesini anlamanın imkansız olduğunu söyleyen gerçek üreticiler zeytinyağı ihracatının giderek düştüğünü 2013-2014 sezonunda 24 bin ton, 2014-2015 sezonunda ise 14 bin ton zeytinyağı ihraç etmiş olmamız zeytin üreticilerini haklı olarak üzmektedir.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gıda ürünlerinde sahtekarlık yapan gıda canavarlarının her ne kadar peşini bırakmasa da yapılan kontrollerde bu tip gıda üretenlere sadece para cezası kesmektedir. Oysa o imalatçılar piyasaya sürdükleri malın dörtte birini cezaya yatırarak tam bir vurdum duymazlık içinde işlerine devam etmektedir. İşte insanın midesini bulandıran bir olay daha Urfa’da zabıtanın yaptığı denetimlerde 350 kilo kullanım tarihi geçmiş tavuk eti ele geçirilmiştir. Gıda üretim sertifikası bile olmayan bu merdiven altı sahtekârlar o tavuk etlerini topluma yedireceklerdi. Neyse ki 350 kilo tavuk eti imha edilip hayvan barınağında Köpeklerin yiyeceği olmuştur. Bu arada Rusya’ya gönderilen 23 ton tavuk kıyması Vladivoslok şehri gümrüğünde tutulmuş Primorye Laboratuarlarında yapılan tetkikler sonunda normal değerlerden 1,8 kat daha fazla antibiyotik oksifetrasitelin içerdiği ileri sürülmüştür. Yurda geri gönderilen tavuk kıymasının akıbeti ise bilinmemektedir. Mersin – Tarsus ilçesinde Belediye zabıta ekiplerinin yaptıkları kontrol sırasında numune aldıkları 21 sucuk üreticisinin bu malları analizler sonunda pek çok sucukta at eti olduğu tespit edilmiştir. Kasap sucuğu olarak piyasaya sürülen fermente sucukların Tarsus dışında bir yerde üretildiği görülmüştür. Dünya Sağlık Örgütü sadece Ülkemizde değil, dünyanın pek çok ülkesinde böyle merdiven altında üretilip piyasaya sürülen gıda maddeleri özellikle işlenmiş et ürünlerindeki tehlikeyi açıklayarak salam, jambon, sosis ve bunlara benzer işlenmiş et gibi yiyeceklerde kansere yol açacak asbest, plütonyum gibi insan sağlığı için son derece tehlikeli maddelerin bulunduğunu açıklarken mide, kalın bağırsak kanserlerinin tek müsebbibi bu tip yiyeceklerdir.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın tebliğine göre fermente sucuk, işlem görmüş sucuk, pastırma, kavurma, jambon, köfte, döner, kanatlı döner ve emülsifiye et ürünleri gibi karkas etinden üretilen tüm bu gıda maddelerine sakatat katılamaz yasağı konmuş olsa da bu ikaza uyulmadığı görülmüştür. 1 Ocak 2016’da uygulamaya başlanan peynir ambalajlı satma tebliğine de ne yazık ki Pazar esnafı tarafından uyulmamaktadır. Bütün bunlar bir tarafa geçtiğimiz günlerde İstanbul – Tuzla’da bir depoda ele geçen 43 ton etin insan sağlığı için son derecede tehlikeli olup Paraguay’dan geldiği açıklanan vakumlanmış bu etlere İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Tarım Müdürlüğü’nce el konulmuştur. Kaçak içki üretip piyasaya süren sahtekârların İstanbul ve İzmir’de birçok insanın hayatını söndürdüğünü de anılarımızda dün gibi taze durmaktadır. İnsan sağlığını hiçe sayarak piyasaya yenmememsi gereken bu tip gıdaları sürenlerin acımasızlığı karşında yinede çok şükür yaşıyoruz demekten başka söylenecek laf bulmakta zorlanmaktayız.