Gülseren Tozkoparan Jordan Ruhun gıdası olan müziğin üretilmesine, öğretilmesine en büyük katkı yapan mekanlar da Covid 19 pandemisinden payını aldı, can çekişiyor. 2020 yılının başında Çin'de patlak veren salgın Mart ayında Türkiye'ye kadar uzanmış ve resmi olarak ilk vaka 11 Mart’ta açıklanmıştı. Beklenmedik bir hızla yayılan salgın bu tedbirlere karşın birçok insanın hayatını, sağlığını vurdu. Zorunlu alınan tedbirlere de bağlı olarak aynı ölçüde birçok kurumu, esnafı, işletmeyi de ekonomik açıdan olumsuz yönde etkiledi. Uzun süre gelir elde edemeyen iş yerleri ya küçüldü ya da kapanmak zorunda kaldı. Salgından en fazla etkilenen alanların başında sanat olduğu acı bir gerçek. Tiyatrolar, müzik evleri, müzik kursları, müzik aleti-aksesuarları satan dükkanlar aylardır iş yapamıyor. Yüz yüze yapılan bu etkinliklerin bir kısmı çevrim içi olarak adlandırılan sanal ortama taşınsa da yeterli olamıyor. Salgından etkilenenlerden birisi de bağlama sanatçısı, öğretmeni Yüksel Ayoğlu'nun bağlama kursları oldu. Türk Halk Müziği'nin temel sazı olan bağlamayı Müzikevi'nde 25 yıldır ara vermeden, büyük bir heyecanla öğreten ve dolayısıyla bu önemli kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasına hizmet eden Yüksel Ayoğlu aylarca direndikten sonra müzik merkezini kapatmak zorunda kaldı. Şimdi Ankara'nın müzik aleti-aksesuar merkezlerinden birisi Hatay sokakta dükkânı olan Davut Bayraktar'la aynı mekânda daha az öğrenciyle ayakta kalmaya çalışıyorlar. Yüksel Hoca, salgınının kendilerini vurma sürecini şöyle dile getiriyor: “Mart ayından itibaren başladı, önce gruplar etkilendi, azaldı ve sonra grupları tamamen kapattık. Özel ders alan öğrencilerde de haliyle azalma oldu, sayı önce dörtte bire düştü sonra iyice azaldı. Kirayı ödemek için 7-8. aylarda aldığım banka kredilerini ödemekte zorlanmaya başlayınca çaresiz kaldım ve kapatmaya en azından bu süre geçene kadar küçülmeye karar verdim. Bana kapısını açan Davut Usta’nın mekanına taşındım, beraber sürdürüyoruz. Sadece ben değil bu alanda çalışan birçok arkadaşım aynı zorluklara maruz kaldı ve kapıya kilit vurdu. Geçici olarak kapatanlar da var. Dershane sahibi ancak bu ortamda iş yapamayınca kapattı. Artık işyeri, kurs sahipleri birkaç kişi bir araya gelerek mekân paylaşmaya başladı. Giderler çok ve gelir yok, her şeyin fiyatı çok arttı, o yüzden bir süre de böyle deneyeceğiz. Benim sahnede çalışan öğrencilerim de çok zor durumda. Türkü barlarda sahneye çıkıp günlük para kazanlarının da durumu kötü, perişan oldular, enstrümanları satanlar var, darbuka, nefesli sazını içi sızlayarak satıyor. Müzik alanı kötü bir durumda, onlar da yardım alamadı. Borçlu olanlar çok. En önemlisi bu arada sanat kesintiye uğramış oluyor, başka alternatifler aranıyor mecburen. Halbuki böyle sıkıntılı, stresli zamanlarda sanata daha çok ihtiyaç var.” Yüksel Ayoğlu, bu süreçte devletten bir kuruş destek almadıklarını, devlet banklarına kredi başvurusu sonuçlanmasının da aylar sürdüğünü, kirasını ödemek için başvurduğu 10 bin lira için 3 ay beklemek zorunda kaldığını ifade ediyor. Özel Bankaların süreci daha hızlı sonuçlandırsa da orda ödemelerin hemen başlamasının dertlerine derman olmadığını vurguluyor. Hem kredi ödemesi hem kendi masraflarının ödemelerine yetişemediğini, çok zorlandıklarını ifade ediyor. Alaylı öğretmen Yüksel Ayoğlu, saz çalmaya 15 yaşında babasının kendisine aldığı bağlamayla aslında isteksiz olarak başlamış, öğrendikçe çok sevdiği, hayatını kazandığı, yoldaşı olan bağlamaya gönülden bağlı ve gelecek kuşaklara aktarmakta azimli. Bir ara TRT de çalışmış, Gençlik Korosu'nda uzun yıllar görev almış. 1995- 2001 yılları arasında en verimli zamanlarını yaşayan Müzikevi’nin 350 öğrencisi varmış. Kendi insanımızın da çok ilgili olmasının yanında öğrencileri arasında bağlamaya meraklı yabancılar da var. Japonya, ABD, Fransa, Danimarka, Almanya'dan ve özellikle Müzikoloji bölümlerinde okuyan öğrencilerin yoğun özel ders aldıklarını ancak şimdi bu zamanda onların da olmadığını ifade ediyor. Kültürel mirasımızı yabancılara da öğreterek yaygınlaştırılmasına katkıda bulunuyor. “Sanatın eğitim kısmında sirkülasyon yoksa bu alanda çalışanlar hayatlarını ancak zar zor idame ettirebilir. Halk müziğinde eğitim sektörü fazla gelir getirmez ne yazık ki, biraz gönül işidir.Bu kültürü gelecek kuşaklara, öğrenmek isteyen hevesli kişilerle aktarmaya çalışıyoruz” diyen Ayoğlu 2001 yılından den sonra hem ilginin hem de öğrencinin azalmaya başladığını her yılın bir öncekini arattığını dile getiriyor. Her krizden en başta etkilenen sektör olduklarını, 2-3 yıl önce inşaat sektöründeki kriz sonrası 15 tane mühendis öğrencisinin kursu bıraktığını, o krizden toparlanmadan salgının vurduğunu belirtiyor. “İnsanların zamanı, parası olacak ve keyif için bu kurslara devam edecekler” diye ekliyor. Son haftalarda gençlere ve yaşa gelen kısıtlama ile zamanın iyice daraldığını ve iyice sıkıştıklarını, seçeneğin gittikçe azaldığını ve önlerini göremediklerini vurguluyor. Bir halk müziği tutkunu ve Hatay sokakta Layla müzik aletleri ve aksesuar dükkânı sahibi Davut Bayraktar da işlerin kendileri açısından da iyi gitmediğini ve çoğu gün siftah yapamadan dükkânı kapattıklarını ifade ediyor. Emekli olduktan sonra düştüğü boşluk kendine zor gelen Davut Usta sokakta sadece küçük bir tezgahta cura, öğrenci bağlaması, saz telleri, mızrap satarak başladığı yeni işinde son durağı Hatay sokak olmuş. Su andaki dükkânı aynı sıkıntılarla devreden gençlerden teslim alan Davut Usta Yüksel Hoca'nın Müzikevi’ni kapatmasıyla mekanına davet etmiş ve “bir elin nesi var, iki sesi var “özdeyişinden yola çıkarak birlikte yürütmeye en azından birbirlerine destek olmaya karar vermişler. Ancak sokağın bomboş olduğunu, gelen giden olmadığını, virüse karşı alınan son önlemler sonrasında 15- 20 gündür nerdeyse bir tel, mızrap bile satamadan gün geçirdiklerini, kiranın ağır geldiğini ödemekte ve ayakta kalmakta zorlandıklarını ifade ediyor ve ekliyor: “Çoğumuz aynı durumdayız, sürekli kapanan işyerleri var, kapatanlar oldu, karşı can çekişiyor, yukarıdaki kapattı, kiralık ilanı asıp gidenler var. Meşrutiyet'teki Dönerci Ekrem de kapatmak zorunda kaldı. Ne yapsın kimse gelmiyor. Kızılay boşaldı, gelen giden yok, durumumuz vahim ve yakın genelecekten de umudumuz yok açıkçası.” Davut Bayraktar da “bu tür krizlerden daha çok sanatsal alanda çalışanların etkilendiğini, insanların haklı olarak yiyecek almak için marketlere gittiğini, mecburen soğuktan korunmak için giysi aldığını, masraf ettiğini ama müzik alanına gelince ‘şimdilik dinlemesem de olur’ diye düşündüklerini” ifade ediyor. Bayraktar, sanatın ve bu alanda çalışanlarının devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini vurguluyor. Yaşanan sıkıntının kısa zamanda geçecek gibi görünmediğini ve bu duruma uzun süre dayanamayacaklarını, kesin desteğe ihtiyaç olduğunu belirten Davut Usta çözüm olarak hibe yapılmasını, faizsiz kredilerin getirilmesini, mevcut sözleşmelerde, kira kontratlarında indirime gidilmesini öneriyor. Geçen yıl cıvıl cıvıl olan sokakta arkadaşları memnun ve mutlu iken şimdi siftah edememe noktasında iflas tehdidi ile yüz yüze geldiklerinin altını çizen Davut Bayraktar enstrümanını satmaya gelen müzik sevenlere fiyat vermekte zorlandığını da üzülerek belirtiyor.