►1947’de başlayan hayatı, 2016’da biten Hollandalı futbol devi 68 yıla sığdırdığı serüveninde hep başarıları yakaladı

►Geçmişi fazla düşünmeyen futbolun dev oyuncusu, Ajax’ta Beyzbol oynadı ve futbol hayatında meşin yuvarlağa bakan bir fotoğrafı olmadı

ERGUN MENGİ - Hollandalı futbolcu ve futbol adamı. 25 Nisan 1947 yılında Amsterdam’da dünyaya geldi. 24 Mart 2016’da 68 yaşında Barselona’da hayata gözlerini yumdu. Orta saha ve forvette oynayan sayısız başarılara imza atan, belki de dünyanın en iyi futbolcusu olan Johan Cruyff, futbol hayatını 2016 yılında yayınlanan “Benim Oyunum”1 adlı kitapta yayınladı. Her satırı nefes kesen, futbolla ilgisi olan taraftar, çalıştırıcı, yönetici, futbolcu herkesin okuması gereken bir kitap. Bu yazıda kitabın özetini ve yorumlarımı aktaracağım. Johan Cruyff çalımları, adam eksiltmeleri, boş saha yaratması ve en önemlisi topla giderken arada bir durup, savunma oyuncusun da durmasını müteakip derinliğine attığı topa kendisi koşarak kaleye ulaşması ve attığı sayısız benzer goller kaldı akılda. İnsanlığı ve beyefendiliği, çalışkanlığı, hep yeni şeyler düşünmesi kaldı akıllarda, gittiği yol ikiye ayrıldığında hep az kullanılanı seçtiği kaldığı akıllarda. başarıları sayılır gibi değil. (Johan Cryff, Benim Oyunum, Çev. Algan Sezgintüredi, Domingo yayınları, İstanbul, 2017.) * * * Johan Cruyff kitabına şöyle başlıyor. Hayatımda yaptığım her şeyi geleceğe bakarak yaptım ilerlemeye yoğunlaştım, geçmişi fazla düşünmedim. Amsterdam’da beton köy denilen bir emekçi mahallesinde yaşıyorduk. Babamın stada çok yakın bir manavı vardı. Hayatım sokaklarda ve Ajax’ın sahasında futbol oynamakla geçiyordu. Babamın Ajax’daki Henk amcayla olan arkadaşlığı sayesinde 10 yaşında Ajax alt yapısında oynamaya başladım. Alt yapıda oynadığım günlerde ilk kez tribünlerin tıklım tıklım olduğu bir maçta sahaya çıktım. Görevim sahayı düzeltmekti. Tırmığı toprağa indirirken, kollarımda kahramanlarımız için eksiksiz bir saha yaratabilme sorumluluğunu hissediyordum. Ajax altyapısında iken bana sadece futbol değil, ölçüt ve değerler de öğretildi. Yaratıcı olabilmemiz için hataların üzerine gidebileceğimiz oyunlar oynatıldı. Futbolun sadece çalışmak ve topun peşinden koşmak olmadığı, aynı zamanda eğlenmemiz gerektiği de öğretildi. Babamın ölümünden sonra çok dara düştük, bana ve aileme Ajax baktı. Anneme ayrıca soyunma odaları temizlik işini verdiler. Annem Ajax’ın İngiliz çalıştırıcısı Victor F.Bukingham evine temizliğe gidiyordu, ben de hem Buckingham’ı yakından tanımak hem de İngilizcemi ilerletmek için annemle gidiyordum. Yaz gelince, futbol sezonu kapatılır ve Ajax’a beyzbol sezonu başlardı. Beyzbolda çok başarılıydım. Onbeş yaşımda Hollanda milli takımında tutucu pozisyonda yer aldım. Beyzbol sayesinde topu atmadan önce nereye atacağınızı bilmeniz gerektiğini öğrendim ki hiçbir futbol çalıştırıcısı topu ayağıma almadan önce nereye pas atacağımı bilmem gerektiğini söylememişti. Bütünü görmeye odaklanmak gerektiğini anladım. Bu en kuvvetli yönümü oluşturduğu için bir adım önde düşünmeye başladım. Sahanın tamamını görmek önemliydi, bu nedenle beysbolda topu sahayı daha iyi görebilen arkadan gelene verirsiniz. Beyzbol bana taktik sezgiyi, doğru karar alma ve kararı teknik açıdan en iyi şekilde uygulamayı öğretti. Cruyff’un topla olan tüm fotoğraflarına baktığımızda, kafası hep dik, gözü hep sahadadır, atacağı yerdedir. Topa bakan tek resmini göremezsiniz. Ayrıca kalecilik yaptım. 15 Kasım 1964’te 17 yaşındayken ilk kez A takımında sahaya çıktığımda bile altyapı takımında kalecilik yapıyordum. Her şey gayet iyiydi. İyi olmayan tek şey hayatımın ilk 15 yılında ne felsefe ne de analize yer vardı. Alt yapıda oynarken beni seyreden Buckingham beni A takımına aldı. A takımıyla ilk maça çıkışımdan birkaç ay sonra Ajax bana sözleşme önerdi. Ajax’ta tam zamanlı sözleşme imzalayan ikinci oyuncuydu. Geri kalan herkes halen yarı profesyoneldi. Sözleşmeyi imzaladıktan sonra anneme bir daha soyunma odalarını temizlemeyeceğini söyledim. Ancak sözleşmeye rağmen çamaşır makinesi alacak paramız yoktu. Çamaşır makinesi almak için aylarca para biriktirdim. Tüm bu gelişmeler olgunlaşmama katkı sağladı. Bu nedenle, Ajax’ta çalıştırıcı iken, bazen çalışma sonrası 2-3 futbolcuyla beraber soyunma odasını temizlerdik. Bazı işleri kendiniz yapar, ayakkabılarınızı kendiniz temizlerseniz kendinize saygınız artar. Ajax kulübünün dokuz yıllık büyüme dönemi 1965’te başlayıp, 1934’den beri Hollanda Milli takımının ilk kez yer aldığı 1974 Münih Dünya Kupası finalinde tamamlandı. On yıldan kısa bir sürede Ajax’ı dünyanın en çok konuşulan takım haline getirdik. Ajax’ın büyük çıkışının temelinde yetenek, teknik ve disiplin harmanı vardı. Futbol ve kulüp sevgisi vardı. Futbolun bir hata yapma, hatadan ders çıkarma ve gocunmama süreci olduğunu öğrendik. Talimatlara uyumanın asla katı bir itaat ve disiplin atmosferi yaratmaması gerektirdiğini öğrendik. Ajax’a kendiyle dalga geçmek her daim vardı. Bu iki konu takım olarak çevremizde yarattığımız havanın gelişmesinde can alıcı rol oynuyordu. Ne yaptığımızı biliyor ve yaptığımız her işi zevkle yapıyorduk. Sene 1967, ikinci milli maçımı Çekoslovakya ile oynuyoruz. Başlamayla birlikte Doğu Alman hakem Rudi Glöckner bana atılan tekmeleri görmezden geliyordu. İtiraz ettim “çeneni kapat” dedi. 1960’larda hakem sahanın patronuydu. Onun otoritesini kimse sorgulayamazdı. Gözünün önünde bir tekme daha yiyince bir kez daha itiraz ettim ve oyundan atıldım. Ceza olarak bir yıl boyunca milli maçlardan yasaklandım. Ancak bu olay epey münakaşaya yol açtı ve bir futbolcunun itiraz hakkı olup olmayacağı tartışmaları sayemde başladı. Hollanda Milli Takımının ilk kırmızı kartını gören oyuncuydu. İlk defa 1971’de Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası kazandık, 1972 de, 1973’de de kazandık. Ajax altı yıl içinde sıradan bir takımdan en iyi takımlarından birisi haline dönüştü. EVLİLİK VE SONRASI Danny Coster zengin bir ailenin kızıydı. 1967’de Hollanda güzeli seçilmişti. Üç çocukları oldu; kızları Susila ile Channal ve; (ileride Barcelona'da futbol oynayacak) oğulları Jordi. 1968’de sözleşmem yenilenecekti, toplantıya yanıma kayınpederim Cor Coster’ı da alıp gittim. Johan Cruyff 1968 yılında, Fenerbahçe ile oynayacakları Şampiyon Kulüpler Kupası 2. tur maçı için İstanbul'a gelir. Ajax takımı kaldığı otelden Mithatpaşa Stadı’na (İnönü Stadı) taşıyan otobüsün şoförü Osman Bey’de kayarak bir arabaya çarpar. Şoför ve Ajaxlı futbolcular tartışmanın içine girerler. Cruyff ve arkadaşları maça yetişmeleri gerektiğini anlatmaya çalışsa da adam, tutanak tutulmasında ısrar eder. Trafik polisi gelir, tutanak tutulur ve otobüs stada ulaşır. Cruyff otobüsten inerek arabayı kenara çekmeye çalışan vatandaşlara destek verir. Maçın sonucu, Fenerbahçe 0-2 kaybeder. Bir gazetecinin, “Türk futbolcuları arasında Avrupa’da oynayabilecek olan var mı” şeklindeki sorusuna “Ben Türkiye’yi Avrupa’da sanıyordum” diye cevap verir. Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasını kazandıktan sonra, UEFA’dan gelen paranın %70’inin takıma verilmesini önerdim. Çünkü kulübe bir maliyeti olmadığı gibi, gelen para kulübün yıllık bütçesine de dahil değildi. Yönetimden biraz itiraz sesleri gelse de, dediğim oldu ve takımla kulüp parayı paylaştı. Daha sonra kaptanlığın elimden neden alındığını herhalde anlamışsınızdır. Barselona’ya transferim gündeme geldi. O günlerde, Ajax’ta ayda 1 milyon Gulden kazanıyor %72 vergi ödüyordum. Barcelona’da bu paranın sadece iki katını almakla kalmayacak, % 30- 35 vergi ödeyecektim. Bu dönemde İspanya’da General Franco iktidardaydı. Bir diktatörlük de futbol oynamaya gittiğim için eleştiriliyordum. Yıl, 1973 Cruyff dünya transfer rekoru kırarak 2 milyon dolara Barcelona'ya gitti. Ajax Başkanı onu Real Madrid'e satmak istedi, ama faşist diktatör Franco'yu sevmediği için daha fazla para vermelerine rağmen Real Madrid'e gitmedi. Yıllar sonra “bu bir meydan okumaydı” diyecekti. ÜÇÜNCÜ ÇOCUK Sezon arasında 3. çocuğum doğacaktı. Amsterdam’a karar verdik, ama Real Madrid maçı vardı, sezaryen bir hafta öne alındı ve 5-0 kazandığımız Real maçına çıkabildim. Barselona bölgesi diktatör Franco rejimi altında çok baskı gördüğünden zaferin siyasal alanda da büyük önemi vardı. Oğluma, Katalonya Baş Azizinden esinlenerek Jordi adını verdik. Hollanda’da nüfus kâğıdını aldım, yasalar gereğince İspanya’da da nüfusa kayıt ettirmem gerekiyordu. Nüfus memuru jordi yerine İspanyolcası olan “Jorde” olarak kayıt edebileceğini söyleyince, oğlumun adı “Jordi ve öyle kalacak” dedim. Tavrımın sebebi mesele çıkarmak değildi. Ama çocuğuma ad vermek de bizim hakkımızdı. İŞLER İYİ GİTMİYOR 1978’de işler iyi gitmiyordu, üstelik Barcelona’nın başına Josep Nunez başkan oldu. İspanya’da kulüpler yıllardır futbolcuların vergilerini ödüyorlardı. Ancak yasa değişti ve herkesin kendi vergisini ödemesi kuralı getirildi. Kulüp benle sözleşme yapmak istemediğinden ben hariç tüm oyuncuların borçların üstleneceğini açıkladı. Ben kendi borcumu kendim ödedim. Futbolu bırakmaya karar verdim. Jübile maçları organize edildi. Formasını giydiğim iki kulüple oynadığım jübile maçlarının sonuçları dahi kariyerimin böyle bitmemesi gerektiğini söylüyordu adeta. Jübilemde Barselona 3-0 Ajax; Amsterdam’da organize edilen maçta bu sefer Bayern Munich’e 8-0 yenildik. Futbolu 31 yaşında bırakmıştım. İş hayatına atıldım. Futbolda çok işime yarayan inatçılığın iş hayatında çok daha geçerli olmadığını gördüm. Domuz çiftliği kurdum, arsalar aldım üzerlerine evler yapmaya çalıştım. Ancak her defasında kandırıldım, çok büyük paralar kaybettim. AJAX’TA İKİNCİ DÖNEM İspanya ikinci Ligi‘ndeki Levante’de forma giydikten sonra, Ajax tekrar benle ilgilenmişti. Kabul etmemem mümkün değildi ve Ajax’ın yolunu tuttum ve yine %70 vergili Hollanda’ya döndüm. Hollanda profesyonel Ligi’ndeki en yüksek maaşı alıyordum. Daha fazlasını isteyemezdim. Kayınpederim ve menajerim Cor takımda oynamamın seyirci sayısını arttıracağı olasılığına dayanarak hoş bir plan hazırladı. Ajax’ın bugünde kadar maça gelen taraftar sayısındaki artan miktarın bilet paraları kulüp ve benle paylaşılacak. Benim payım doğrudan emekli fonuma aktarılacaktı. Cruyff’u üçüncü kez Amsterdam’da Ajax çalıştırıcısı olarak görüyoruz. İlk yıl şampiyonluk gelmez. Çünkü dönem Hidding’li PSV’nin dönemidir. Çalıştırıcı diplomam olmadığı için “teknik direktör” adı altında bir kadro oluşturduk. Hollanda Futbol Federasyonu çalıştırıcı diploması için bana kabul edemeyeceğim zorluklar çıkardı. Hatta gözlemciler yollayarak beni antrenmanlarda kontrol ettiler. Takımı çalıştırdığım konusundaki suçlamalara, “kilo aldım onlarla birlikte koşturuyorum” diye cevap verdim. Sıkıntı vardı. Toplu Futbolu tekrar oynatmaya başladım. Avrupa’da ilk kez kaleci çalıştırıcısını kullanan bendim. TAKIM KÜÇÜLÜYOR 1987’de Rijkaard ve Van Basten’li Ajax Avrupa Kupa Galipleri kupasını kazandı. Hollanda Futbol Federasyonu çalıştırıcı belgemi verdi. İşler tam iyi giderken, yönetim takımı küçültmeye karar verdi. Transferde üst limitler getirdi. İstediğimiz oyuncuları alamazken, Marco Van Basten gibi iyi oyuncularımızı kelepir fiyatına başka takımlara kaptırıyorduk. 1988 başında yönetimle yaptığım toplantı sonunda sabrım taştı ve istifa ettim. Gelen teklif üzerine Barcelona’ya gidiyor, tarih tekerrür ediyordu. Barcelona kötü durumdaydı, La Liga şampiyonluğunu en son 13 yıl önce kazanmıştı. Seyirci ortalaması 40.000’in altındaydı. Başkan Losep Lluis Nunez kendi koltuğunu korumak için beni hevesle istiyordu. 1978’de kulüpten beni gönderdiğinden beri başkan oydu. Şimdi beni getirerek kendi ömrünü bir süre daha uzatmak istiyordu. Şartlarımı ortaya koydum, sahanın ve soyunma odasının tek patronu bendim. Hiçbir yönetici soyunma odasında ve sahaya giremezdi. Cerrah önlüğü giyip yüzüme maskeyi takıveriyordum. Bu benim sorumluluğumdu. RAKİBİ ŞAŞIRTMAK Tüm uyguladığım taktiklerde tek amaç vardı; Rakibi şaşırtmak ve tereddüt yaratmaktır. Tereddüte düşen rakip savunmacı topa ve oyuna yoğunlaşamaz, Barselona’da sıfırdan başladığımız için 1991-92 yılında La Liga Şampiyonluğu ve 1992’de Avrupa Şampiyon kulüpler Kupası’nı kazanarak zirveye ulaşmamız 4 yıl sürdü. 1991, 1992, 1993 ve 1994 dört yıl üst üste La Liga şampiyonu olduk. Barselona’nın en başarılı olduğu 1992 yılında kulüple aramızı bozacak sorunlar yaratıldı. Nunez ve yardımcısı Gaspart her şeyi kendileri yönetmeye başladılar. 1992-93 sezonunda CSKA Moskova’ya elendik. Aralık ayında Kıtalararası Kupa finalinde San Paola’ya 2-1 yenildik. 1994’de La ligayı son anda kazandık. Şampiyonlar liginde finale çıktık ama Milan’a 4-0 yenildik ve kupayı kaybettik. Bunun sonunda çok fazla sayıda sorun su yüzüne çıktı. 1994-95 sezonunda takımın yorulduğu ve yaşlandığı ortadaydı, değişiklik gerekiyordu, ama yönetim bunu anlamak istemiyolardı. 1996 sezonu Nisan ayına geldiğimizde ilk defa bir sezonu hiç kupa almadan kapatacağımız belli olmuştu. Bir gün gazetede kovulduğum ve yerime Bobby Robson’un getirileceğini okudum. Sonunda 1996’da Barselona’daki görevime son verilmişti. Bundan sonra Oğlum Jordi ile ve Cruyff Vakfı ile ilgilendim. Engelli sporcular daha fazla vakit ayırdım.”