9. Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel köylü çocuğu idi. İsparta’nın İslâmköy’ünde dünyaya geldi. Küçük yaşlarda çobanlık yaptığı için “Çoban Sülü” lâkabıyla siyasete taktim edildi. 32 yaşında DSİ Genel Müdürü oldu. 3. Cumhurbaşkanı rahmetli Celâl Bayar’ın tabiriyle “bizim su müdürü” idi. Çatlamış topraklara, suyu akmayan evlere hayat vermek için ülkeyi barajlarla donattı. “Barajlar Kralı” unvanını aldı. Halkını seven, köylüsünü seven, esnafını seven bir Cumhurbaşkanı idi. Kendisiyle çalışmaktan onur duyduğum bir devlet adamıydı. Erzurumlu çiftçiler Ziraat Bankasına olan borçları dolayısıyla sıkıntı içine düşmüşlerdi. Ülkenin diğer yörelerindeki çiftçiler de öyle. Durumu kendilerine anlatarak ilgili merciler nezdinde yardımda bulunmasının istendiğini bildirmiştim. Hiç tereddüt etmeden, Necdet beye söyle, hemen yazalım. Necdet Seçkinöz, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri idi. İktidarda DYP vardı. Durum hükümete iletildi, DYP Konya milletvekili ve eski Ziraat Odaları Başkanı Osman Özbek üzerinden konu TBMM’de takip edildi. Ve çiftçilerin borçlarının tamamı affedildi. Aradan yıllar geçti. Tam hatırlamayabilirim. Belki borçların, belki faizlerinin tamamı affa uğramıştı. Çiftçilerimiz rahatlamıştı. Tarlalar yeşerdi, mahsuller çıktı ve Türkiye kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olma unvanını devam ettirebildi. Bir köylü çocuğu olan Demirel, çiftçinin değerini çok iyi bilen bir siyasetçi idi. Çiftçilik biterse millet aç kalabilirdi. Onun için bu kitleyi hep koruma altında tuttu. Şimdi birçok ürünü dışarıdan ithal ediyoruz. İki Trakya büyüklüğündeki topraklarımız ekilmiyormuş. Çiftçi, tohum, ilaç ve gübrenin pahalı oluşundan dolayı kıvranıyor. Traktörlerine haciz geliyor. Üretemiyor. Üretemeyince dövizlerimiz yabancılara gidiyor. Çiftçilerimiz çaresizlikten dövünüyorlar, ağlıyorlar. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’dan ilgi bekliyorlar. Çiftçi toprağına umut ekip, hüsran biçiyor. İmdat çığlıkları eşliğinde…