Yusuf KANLI Kıbrıs’ta yeniden görüşme sürecine dönülecek, ve hatta Crans Montana’da iki yıl önce Rumların yadsınamayacak katkısıyla çöktüğü yerden devam edilecek gibi iddialar etrafta dolaşmaya başladı. Ağustos ayında önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum mevkidaşı Nikos Anastasiades bir araya gelecek, daha ilerideki bir tarihte ise tekrar beşli konferans toplanacağı, serbest gündemli bu konferans ile yeni bir sürece merhaba denileceği söyleniyor. Söyleniyor diyorum diye güven duyulmayan kaynaklardan bir şeyler duyduğumu falan sanmayın. Her iki taraftan her düzeyden resmi kaynaklar, diplomatik bilgi sahibi çevreler açıkça konuşuyor bu “olasılıklar” hakkında. İkili toplantı için fiziki bir engel var. Anastasiades düşüp kalçasını kırdı bir süre önce. Toplantı için sağlığı elvermesi lazım. Ağustos’un ilk haftası sonuna doğru bu görüşmenin mümkün olabileceği denilmekte. Hangi gün görüşüldüğü mesele değil. Önemli olan gerek ikili gerekse olur ya toplanırsa beşli “gayrı resmi” konferansta neler görüşüleceği. Eğer ikili buluşmada liderler havanda su dövmez, yapıcı ve çözüm odaklı bir süreçten yana tavır alırlar ise, kıdemli teknokratlar düzeyinde toplanılması öngörülen beşli konferansın başarı şansı belki olabilir. Havanda su dövmemek için iki cumhurbaşkanının eski söylemleri geride bırakıp, federal çözümün artık mümkün olamayacağı gerçeğini görüp kon federal ve hatta iki devletli çözüm konusunun beşli toplantı gündemine taşınmasına evet demelerini gerektirir. Bu gerçekçilik Rum liderde var mı? Göründüğü kadarıyla durum ikircikli. Anastasiades kapalı kapılar ardında başka, görüşmelerde başka, halka açık konuşmalarda başka konuşuyor. Bir yandan egemenlik ve güç paylaşımında ille de uniter devlet yetkilerinde ısrar ediyor, diğer yandan sanki konfederasyona, iki devletli çözüme göz kırpıyor. Her ne kadar Akel lideri Andros Kipriyanu Cumhurbaşkanı Anastasiades’i iki devletliliği perçinlemeye çalışmakla suçlamaktaysa da ne istediğini Anastasiades’in bile bildiğinden emin değilim. Öncelikle ihtiyaç duyulan birinci değişim cumhurbaşkanları düzeyinde olmalı. Bir yandan Mustafa Akıncı “ille de federal çözüm” takıntısından vaz geçip, başka çözüm yollarına kucak açmalı, diğer yandan Anastasiades kelimeler üzerinde dans etmeyi bırakıp, bir kez net olarak nasıl bir çözüm istediğini söylemeli. Doğu Akdeniz’de “ya beraber, ya hiç” Doğu Akdeniz’de gerilim büyük bir soruna doğru tırmanmakta. Rum tarafı on beş yıldan fazladır tek taraflı kararlar ve girişimlerle doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarından yararlanmaya çalışmaktadır. Bir dönem uygulanan gayrı resmi moratoryum ile kriz önlenmiş ise de Dimitris Hristofyas döneminden başlayarak, moratoryum terk edildi, Kıbrıs Türkünün ortaklık haklarını dışlayan faaliyetlere girişildi. Üstelik miktarı ekonomik açıdan tek başına yeterli olmayan ancak yine de önemli bir keşif de yapıldı. Anastasiades’in komünist Hristofyas dönemindeki bu başarıyı bir tarafa bırakıp moratoryum uygulaması siyasi intihar gibi bir adım olurdu. Nitekim o da bu faaliyetlere tüm uyarılara rağmen devam etti. “Gunboat diplomacy” ya da güç diplomasisi diye adlandırabileceğimiz bölgeye askeri gemiler göndermek, yayınlanan navtekslerle belli alanlara girişi engellemek ve nihayette adanın hem batısına hem de doğusuna, ancak TC kıta sahanlığı alanlarına, araştırma ve sondaj gemileri göndererek Türkiye net mesaj vermeye başladı. 1- Rumlar Kıbrıs Türk çıkarlarını ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarını görmezden gelemezler. 2- Türkiye kendi kısa sahanlığında kimseye sormadan araştırma ve sondaj yapabilir. 3- Rumlar Kıbrıs Türk haklarını tanımadan ve paylarını vermeden hiçbir adım atamazlar. Mesaj net, “Ya beraber, ya da hiç.” Yani ya Kıbrıs Türküyle beraber zenginliği paylaşırsınız, ya da tek başınıza kullanamazsınız… Varılan noktada gündemdeki olasılık beşli konferans öncesinde yeni bir moratoryum sürecinin başlatılması ve böylece her iki tarafın da çözüm ya da paylaşma anlaşması oluncaya kadar hidrokarbon faaliyetlerinden uzak durmaları. AB bir yandan, ABD, İngiltere ve diğer doğu Akdeniz’deki durumdan endişe duyanlar şimdi bu yaklaşım değişimini sağlamaya çalışıyorlar. Federasyon takıntısı giderilse bile, Rumların “önce doğu Akdeniz’deki faaliyetlere son verin, yoksa yeni süreç yok” ön şartı gelişmeleri engeller nitelikte. Yeni sürecin ön şartı sadece federasyon haricindeki çözüm konuları da masada olsun ile sınırlı değil, aynı zamanda Rumların tek başlarına hidrokarbon faaliyetlerinde bulunamayacaklarını anlamaları ve fiili adım atmaları gerekiyor. Yeni versiyon Denktaş… İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat arada bir çok güzel laflar edebiliyor. Gerçi o övgü olsun diye değil, eleştirmek maksadıyla söylemiş ama bu günlerde kimse Kudret Özersay’ı bu kadar güzel övemezdi. Talat’a göre Özersay KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın “yeni versiyonu” imiş. Özersay ilk fırsatta gidip Talat’a teşekkür etmesi, şükran sunması gerekir. Doğrudur. Özersay rahmetli liderimizin aktif siyasetten koparılmasından bu yana ihtiyaç duyduğumuz bir soluğu, bir siyasi duruşu giderek daha fazla temsil etmeye başlamıştır. Ne akrabaya bakanlık, ne cemaat bağlantılı siyaset, bir yerlere biat ile yükselme tercihlerinde bulunmak yerine temiz toplum, dürüst yönetim ve ulusal davaya akılcı çözümler temelinde siyaseti tercih etmiş, halkın teveccühünü kazanmış. Son Maraş adımı gibi, cesur siyaset adımlarıyla adadaki Türk varlığını ortağı ile ve Ankara ile tam bir ahenk içerisinde meşru ve akıl temelinde ilerletmek son zamanlarda gerçekten ihtiyaç duyulan önder özelliklerinden değil midir? Küçük partisel çıkarlar, doymak bilmeyen siyasi hırslar ve adeta hanedan beklentileri ile ulusal siyaseti bölmek daha önceden de söylediğim gibi ancak Akıncı’yı veya bir başka Rumlara hizmet edecek siyasi projeyi göreve getirme sonucunu verecektir. Akıncı bir önceki seçimde nasıl seçildi? Bir büyük partimizin başkanının  kendi partisinin adayı yerine, kıskançlıkla, çekişme ve intikam alma duygularıyla davranıp kimi desteklediğini unutmadan karar alabilmeli ve uygulayabilmeliyiz. Sabah bir sol partinin başkanına güzellemeler yapıp, akşam ulusal davadan bahsedilemez. Akşam akraba menfaatlerinden, kişisel hesaplardan kavga edip, sabah ulusal çıkarlardan konuşulamaz. Zaman değişim zamanı… Bütün partiler ve siyasi guruplar hesap yapmalı; mesele devlet ise, ulusal çıkarlar ise gerisi teferruattır. O kadar.