Pandemi süreci ile fiziksel mesafe kısıtlamaları, sosyal bağlantı aracı olarak dijital teknolojilere olan bağımlılığı artırdığı tezi tartışılıyor. Doç. Dr. Tezcan Durna,“Yalnızlığın sosyal ağlarla ve internetle artıp artmadığı da tartışmalı. İnternet ve sosyal medyanın gençleri dijital yalnızlığa ittiği meselesi, sosyal ağlara ve internete nasıl baktığınıza göre değişebilecek bir konu” diyor
EMRAH BAKIR - Pandemi süreci ile fiziksel mesafe kısıtlamaları, sosyal bağlantı aracı olarak dijital teknolojilere olan bağımlılığı, mevcut yalnızlığın ve sosyal izolasyonun daha yaygın hale gelme potansiyelini öne çıkardı. Çevrimiçi sosyal ağların yükselişiyle, sosyal ilişkiler dijital bir alanda daha fazla geliştirildi ve sürdürüldü. Sonuçta, evrenin tarihinde hiçbir zaman insanlarla iletişim kurmak bu kadar basit ve erişilebilir olmamıştı. İnternet mevcut ilişkileri geliştirme ve yeni sosyal bağlantılar kurma yolunda bir ara istasyon olarak kullanıldığında, yalnızlığı azaltmak için yararlı bir araç olarak görülse de sosyal dünyadan kaçmak ve etkileşimin “sosyal acısından” çekilmek için kullanıldığında, yalnızlık duyguları artmaktadır. Yalnızlık, insanların dijital dünya ile nasıl etkileşimde bulunduğunun belirleyicisi midir? Teknolojiler, yalnızlığın üstesinden gelmeye yardımcı olur mu, yoksa onu şiddetlendirir mi? Konuyu akademisyen Tezcan Durna ile konuştuk. Dijital yalnızlık, sosyal ağlara ve internete nasıl baktığınıza göre değişir Doç. Dr. Tezcan Durna, internet ve sosyal medyanın hepimizin yaşamına büyük ölçüde dâhil olduğu günümüz dünyasında, özellikle gençlerin sosyal medyaya ilişkin tutumlarının, internet ve sosyal medyayı nasıl kullanıldıklarına bağlı olarak değişkenlik gösterdiğini belirterek şunları anlattı: “İnternet ve sosyal ağların yüz yüze iletişimin yerini almaya başladığı bir vakıa. Ancak bu sosyal ağlar dolayımlı yeni sosyalliklerin, gençleri ya da genel olarak insanları yalnızlığa doğru yönlendirdiğini iddia etmek ne kadar doğrudur emin değilim. Yalnızlığın sosyal ağlarla ve internetle artıp artmadığı da tartışmalı. İnternet ve sosyal medyanın gençleri dijital yalnızlığa ittiği meselesi, sosyal ağlara ve internete nasıl baktığınıza göre değişebilecek bir konu. İnternet teknolojisinin içine doğmuş çocuklara her gün, her saat haydi kitap oku diyemeyiz. Bu koşullar altında internet ve sosyal ağların gençleri dijital yalnızlığa sürüklediğini iddia etmek somut ve nesnel koşulları ciddiye almamak anlamına gelir. Burada gençlerin dijital ağlar üzerinden ya da internet ortamındaki etkileşimleri üzerinden yeni tip sosyallikler kurduğunu ve bunun giderek bir norm haline geleceğini kabul etmek gerekiyor. Bu kabulün ardından, “gençler dijital ağlar yüzünden mi yalnızlaşıyor?” sorusundan ziyade, “gençler içine doğdukları dijital ağlarla nasıl yaşamalı, kurallarını, adabını, risklerini, güvenlik sorunlarını nasıl öğrenmeli?” gibi sorularla duruma yaklaşmak daha doğru. Bunun yanıtı da hem ebeveynlere hem de gençlere yönelik iyi bir yeni medya okuryazarlığından geçiyor.” Gençler dijitalleşmeye nereden bakıyor? Doç. Dr. Durna, “Gençler dijitalleşmeye nereden bakıyor?” sorusuna dikkat çekerek şu değerlendirmede bulunuyor: “Bu, aslında daha çok gençlerin yanıtını verebileceği bir soru. Ben sadece kişisel gözlemlerimden ve yapılmış araştırmalardan yola çıkarak bir şeyler söyleyebilirim. İnternetin içine doğmuş gençler için, dijital ağlar ve platformlar, hayatın neredeyse ta kendisi. Bu, bir yandan olumsuz bir şeymiş gibi görünebilir ama diğer yandan da avantaj. İnternetle hayatının ilerleyen yıllarında tanışan benim gibi ileri yaştaki insanlar, bilgiye ulaşmak için illaki belli mekânlara gitmek zorundaydı. Günümüzde, birazcık kafasında hayata ve dünyaya dair soruları olan her genç, internet üzerinden her şeye ulaşabiliyor. Diğer yandan, içinde bulunduğumuz teknolojiler, dijital uçurum diye bir şeye de yol açabiliyor. Dijital uçurum denilen şey, sadece bilgisayar, akıllı telefon, tablet ya da internete sahip olup olmamakla sınırlı değil. Dijital okuryazarlık da bu uçurumu belirleyen ve sınırlayan şeyler arasında. Nitekim internet, bir yandan bütün her şeyin, her bilginin olduğu bir yerken, diğer yandan o bilgilere nereden ve nasıl ulaşacağını bilmek için de dijital okuryazarlık gerektiren bir platform.” İnternet dışındaki faktörler İnternetin insanı yalnızlaştırıp yalnızlaştırmadığını düşündüğümüzde, internet dışındaki faktörleri göz ardı etmiş olacağımızı belirten Doç. Dr. Durna, sözlerine şöyle devam ediyor: “Sosyal ağlar, orta sınıf kent insanları için ve hatta köy insanları için bile, televizyonun yerini almış durumda. Çocuk olduğum seksenli yılların başında, Dallas dizisi vardı. Dizi başladığında, sokakta kimse kalmaz, televizyonu olan herkes televizyon karşısına geçer, televizyonu olmayanlar da televizyonu olan komşulara koşarak, diziyi izlemeye gider ve dizi bitene kadar çıt çıkarmadan izlerdi. Şimdi akıllı telefonlara kilitlenerek, birbiriyle konuşmayan ailelerin ortamını, kısmen bu dizi izleme ritüeline benzetiyorum. “İnternet, insanı yalnızlaştırıyor mu?” dediğimizde, internet dışındaki faktörleri ve internetin tıpkı ondan önceki iletişim araçları gibi bir eğlence aracı olduğunu da göz ardı etmiş oluruz. Ayrıca internet çağı ve sosyal ağların yarattığı yeni sosyalliklerin de, zaten yalnız olan insanların, kendi yalnızlıklarını gidermek için faydalandıkları platformlar olduğunu da unutmamak gerekir. Sosyal ağların yarattığı mesafeli ilişkiler, insanları belki de daha güvende hissettiriyor Doğal seçilim meselesinin hayatta kalma becerisine göndermede bulunduğunu belirten Doç. Dr. Durna, aynı zamanda “dijital yalnızlığa” da işaret ederek şu tespitleri yapıyor: “Eğer insanların sosyal yaşamdan ayrılıp sosyal ağlar üzerinden sosyalleşmesine doğal seçilim dersek, buradaki sosyalliklere yine bir olumsuz anlam yüklemiş oluruz. İnternet üzerinden sosyalleşmeye, “dijital yalnızlık” adını verirsek, oradaki sosyalleşmenin ve yüz yüze iletişimin neden eskisi kadar tercih edilmediğinin sosyolojik nedenleri üzerine yeterince düşünmüyoruz demektir. Dijital yalnızlık denilen şey, daha önce altını çizdiğim gibi belki de bir yalnızlık değil, bilakis bir sosyalleşmedir. “İnsanlar neden yüz yüze sosyalleşmelerden uzaklaşıyor?” Bir kere kapitalizmin yarattığı büyük metropoller, yüz yüze sosyalleşmenin mekânlarını büyük ölçüde yok etti. Metropollerin çeperine çevrelemiş uydu kentlerdeki insanlar, hele de son pandemi koşulları altında, bir başkasıyla görüşmek için uzun mesafeler kat etmek zorunda kalıyor. Bu, büyük ölçüde zaman, maliyet ve risk barındırıyor. Bu riski göze almak yerine, sosyal ağlar üzerinden haberleşerek sohbet etmek ve sosyalleşmek daha kolay geliyor. Belki de sosyal ağların yarattığı mesafeli ilişkiler, insanları daha güvende hissettiriyor. İnternet ve sosyal ağların güvenle ilgili yarattığı risklerin farkında olan insanlar ise buralarda kurulan ilişkilere de mesafeli yaklaşmaya başlıyor.” Dijital dünya her yaptığımızı görüyor, her adımımızı takip ediyor Doç. Dr. Durna’ya göre, dijital dünya her yaptığımızı görür ve her adımımızı takip eder: “İnterneti bir araç olarak kullanan sosyal ağ ve platformlar için her kullanıcı, hem bir üretici hem de bir meta. Tam da bu nedenle, sosyal ağlar ve internet siteleri, kullanıcının internette yaptığı her şeyi görüyor, her adımını takip ediyor. Bunu düşündüğümüz zaman, internette yaşanan şeyin, gerçek bir yalnızlık olmadığını söyleyebiliriz. Yalnızlık mevzusu, gündelik hayatta başlıyor. İnternette o yalnızlığınızı gidermeye çalışıyorsunuz. Yalnızlığı gidermeye çalışırken, daha da yalnızlaşabiliyorsunuz. Gerçek hayatta ünlü şarkıcı, pop yıldızı ya da her neyse işte, bu insanların etrafındaki hayran kitlesinin, takipçi listelerinin kalabalıklığı, bu kişilerin yalnızlığına çare mi olduğu, yoksa bu yalnızlığı daha da mı derinleştirdiği tartışmalıdır. Asıl sorun, yalnızlıktan çok, sosyal ağların ve platformların, algoritmalar yoluyla yarattığı “benzerler topluluğu”dur. İnternetin ilk zamanlar özgür haberleşmeye ve özgür düşünceye platform yaratacağı ve bu sayede demokrasinin gelişmesini sağlayacağı düşünülmüştü. Oysaki günümüz algoritmalarının yol açtığı kümecikler, benzerler topluluğu ve tabii ki bunlarla oluşan yankı odaları, gerçek hayattaki toplumsal ve siyasal kutuplaşmaların derinleşmesine yol açmış ve demokratik müzakere eğilimini neredeyse yok olma noktasına getirmiştir.” İnternete doğanlar ve internete sonradan göçenler Doç.Dr.Tezcan Durna, pandemi sürecinde, Z ve X kuşağının internet tüketimi hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade ediyor: “Z ya da X diye adlandırmak yerine, internete doğanlar ve internete sonradan göçenler biçiminde bir ayrımı daha doğru buluyorum. Gençler internetin içine doğdukları için, onları konvansiyonel televizyonların yayın akışı içine sıkıştırmak mümkün değil. Sosyal ağlardaki haber, video ve görüntülerin süresi giderek kısalıyor. Akşam ana haber bültenleri, eskiden iki saate yakındı. Tartışma programları, beş altı saatti. Bu izleme alışkanlığı ile maksimum video süresinin beş dakikaya düştüğü dijital platformların izleyicileri olan gençlerin alışkanlığı aynı değil kuşkusuz. Bugün gençlerin herhangi bir şeyi izleme, dinleme, okuma için dikkat süresi dakikalara hatta saniyelere düşmüş durumda. Pandemi süreci, paniği ve tedirginliği derinleştirerek dikkatin dağılmasına katkı sağladı. Bu konu ile ilgili ileride yapılacak araştırmalar daha net veriler sunacaktır. Halen pandemi süreci içerisinde olmamız ve benim kişisel gözlemlerimin sınırlı olması nedeniyle somut bir şeyler söylemem doğru olmayabilir.” Teknolojiler, insan hayatını kolaylaştıran şeyler "Hayatımızın vazgeçilmezi" haline gelen internet ve teknolojileri, önümüzdeki yıllarda hayatımızda daha fazla yer edinecek. Doç. Dr. Durna, medya alanını bilen biri olarak dijitalleşmenin geleceği konusundaki öngörülerini de şöyle aktarıyor: “Tahminlerde bulunmak biraz da politik olarak hayata ve dünyaya nereden baktığınıza göre değişiyor. Ben de teknolojilerin aslında insanların hayatını kolaylaştıran şeyler olduğunu düşünüyorum. Örneğin atomun parçalanması sayesinde, siz kitleleri katledecek bir atom bombası da yapabilirsiniz, enerji de üretebilirsiniz. Dijital teknolojiler de buna benziyor. İnternet platformları, demokrasinin gelişmesi için demokratik müzakere mecrası işlevi de görebilir, muhafazakâr popülist liderlerin trollerinin cirit attığı ve bu sayede kitleleri manipüle eden bir mecra da olabilir. İnsanlık, sanayi devriminin yarattığı değişimin sonuçlarını bile neredeyse iki yüz yıl içinde gördü. Bu dijital teknolojiler ise hayatımızda henüz 30-35 yıldır var. Bu kısa süre, o kadar derin değişimler yarattı ki, bu teknolojiler içine doğmayanlar için bile, teknolojilerden önceki zaman, sanki asırlar öncesinde kalmış hissi veriyor. Bu da toplumsal değişim konusunda bir karmaşa yaratıyor. Bu karmaşanın aşılıp, olumlu bir düzleme gireceğini düşünenlerdenim.”
Editör: TE Bilisim