Utku ŞENSOY 70’li yıllarda lise ve üniversite dönemlerimizde, bilgiye ulaşmak pek de kolay değildi. Anavatanda ve yurtdışındaki eğitim yıllarımızda “güvenilir kaynakların” peşinde koşuştururken, iyi bir ansiklopedi seti edinmek kaçınılmazdı. Ancak bu çoğu zaman yeterli olmaz, kütüphanelerde farklı kaynaklar peşinde “doğru bilgi” edinmek için çabalardık. Bilgiye ulaşmak, doğruyu bulmak bunun için de güvenilir kaynaklardan yararlanmak yaşamsal öneme sahipti. 90’lı yıllardaki TRT Haber Merkezi’nin düsturu da “Doğru-Güvenilir-Çabuk” haber ilkesi üzerine oturtulmuştu. Haberdeki bu slogan olmazsa olmazımızdı. Meslek büyüklerimizden böyle öğrenmiştik. O öğretiyi bugün derslerimizde genç iletişimci kardeşlerimizle paylaşıyoruz. Gerek eğitim sürecimizde, gerekse muhabirlik yıllarımızda bilgiye ulaşmak için her zaman güvenilir kaynaklar ve doğruyu arama çabasındaydık. Günümüz dünyasında ise, bilgi hemen yanı başımızda, elimizin altında bir tık ötede. Bir bilen “Google” efendi her daim yanımızda! İnternetin, sanal alem ve sosyal medyanın iletişim kolaylığıyla, yaşamımızı ne kadar kolaylaştırdığı yadsınamaz. Peki bilgiye kolayca ulaşım, iletişimdeki bu baş döndürücü hız, bazı sorunları da beraberinde getirmedi mi? ÇÖP BİLGİ 7-24 bir tık ötemizde olan dijital dünyanın güvenilirliğini ciddi biçimde sorgulamazsak dağarcığımızı yalan yanlış kirli “çöp bilgilerle” donattığımızın farkında bile olamayız! “Eskiden bilgiyi kitaplardan, ansiklopedilerden öğrenirdik. Bugün ise, yeni iletişim teknolojilerinin yaşamımıza girmesiyle dijital dünyadan, sosyal medyadan bilgi topluyor”, bilgi edindiğimizi zannediyoruz! “Bilgiye ulaşım” kolaylaştı ancak bu kez de başka bir bela ile karşı karşıya kaldık. Yalan haberle, yanlış bilgiyi yayan, doğruyu manipüle edenlerin dijital dünyadaki operasyonuna maruz kalmaya başladık. Bilgi paravanı arkasında, algı operasyonlarına, propagandalara boğuluyoruz. Günümüz dünyasında kitleler, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamakta güçlük çekmeye başladı. Kısaca “bilgi kirliliği” altındayız. Oxford İnternet Enstitüsü, dijital dünyadan yayılan bu tür propagandaları kirlilikten de öte “demokrasiye yönelik bir tehdit” olarak görüyor! Yalan haber ve manipülasyon, internetten önce vardı ama büyük bir hızla kamuoyu yaratmak, bireye, kitlelere 7-24 ulaşabilmek mümkün olmadığı için bugünkü kadar etkili değildi. Günümüzde, “yanlış bilgi paylaşımı, yalan haber ve bilgi kirliliği” dijital medya ortamlarında müthiş bir yoğunlukta ve giderek daha da artıyor. Sosyal medyadaki yalan-yanlış haber ve bilgi, en yoğun biçimde eğlence ya da siyasi propaganda amacına hizmet ediyor. Paylaşımların bazıları, kasıtlı bilgi kirliliği yaymayı hedefleyen “kötü niyetli” de olabiliyor. Art niyetli paylaşım ve yayınların amacı ne olursa olsun buna inanan kitlelerin tahminlerin de ötesinde olması bir o kadar düşündürücü. Oxford Üniversitesi Gazetecilik Çalışma Enstitüsü’nün 2016 yılı Dijital Haberler Raporu’nda Türkiye, 26 ülke arasında “sosyal medyanın bir haber kaynağı olarak görülmesinde” yüzde 73’lük oranla en tepelerde yer alıyor. Yani büyük çoğunluğu “yalan bilgi-haber” üzerine kurgulanmış sanal alemde sosyal medya sitelerine dalıp hiç sorgulamadan inanan insanların yoğunlukta olduğu bir toplumuz! YENİ MANİPÜLASYON ARACI: İNTERNET Yaşamımızı kolaylaştıran internet, son yıllarda devletlerin dezenformasyon için kullandığı bir propaganda aracına dönüştü. Oxford İnternet Enstitüsü araştırma sonuçlarına göre, aralarında Türkiye›nin de bulunduğu 70 ülke vatandaşlarını trol ekipleriyle yanıltıyor. «The Global Disinformation Order» başlıklı araştırmaya göre, devletlerin, siyasi güç odaklarının ve çıkar gruplarının internet aracılığıyla kamuoyunu yanıltmaya yönelik çabaları her geçen gün daha da tırmanıyor. Söz konusu araştırma, “bilişim propagandası uygulayan otoriter ülkeler” olarak sınıflandırdığı 26 ülkenin, hükümetlerin insan hakları ihlalleriyle muhalefetin tepkisini ört bas etmek amacıyla, sosyal medyada yoğun biçimde yanıltıcı propaganda yürüttüğü sonucuna vardı. Araştırma sonuçlarına göre ülkemizin bu alandaki sicili pek de temiz değil. Türkiye, “orta kapasitede internette yanıltıcı propaganda yapan ülkeler” arasında yer alıyor. Araştırmaya göre Türkiye›de Facebook ve Twitter üzerinden yoğun biçimde yanıltıcı propaganda yapıldığı tespit edildi. Yanıltıcı propagandaların yürütüldüğü en yaygın ortam ise, sosyal medya platformu Facebook. Bu nedenle gençlerimizi bilinçlenecek yaşa gelinceye kadar bu tür mecralardan uzak tutmalıyız. Çin, Rusya, Hindistan, İran, Suudi Arabistan, Pakistan ve Venezuela ise, kamuoyunu etkilemek üzere Facebook ve Twitter üzerinden “sınır ötesi faaliyet yürüten” başlıca ülkeler arasında gösteriliyor. Bu gibi ülkeler, yanıltıcı kampanyalar için ülke dışında sahte hesaplar açıp, hedefledikleri ülke kamuoylarına yanlış bilgiler aktarıyor. Mayıs 2019’ da 10 bine yakın yetişkin ile yapılan bir anket, Almanya›da her altı kişiden birinin, Fransa›da her dört kişiden birinin, İtalya›da ise her üç kişiden birinin, 24 saatlik bir dilimde en az bir kez yalan haberle karşılaştığını ortaya koydu. Siyasi “dezenformasyona” karşı olan Fransa gibi bazı ülkeler, sosyal medya üzerinden yayılan yalan haberlerle mücadele yasası çıkarıp, seçim dönemlerinde “yalan haber” yayınlayan kuruluşları geçici olarak kapatma kararı aldı. Keza Almanya da Fransa gibi, Facebook ve Twitter benzeri sosyal medya organlarındaki, yalan haberlerin en kısa zamanda silinmesi için bu sosyal ağ temsilcileriyle anlaşma sağladı. Sosyal medyada, yükselen değerler, yeni “trend” ve popüler kültürün rüzgarına kapılanların paylaşım çılgınlığı nedeniyle, kaynağı-doğruluğu bilinmeyen her tür bilgi, dakikalar içinde elden ele dolaşıp, zihinden zihne, dilden dile aktarılıyor. Videolar, resimler, ses kayırları sorgulamayan milyonlarca gönüllü tarafından “bilgi kirliliğinin” müthiş bir hızla yayılmasına gönüllü hizmet etmiş oluyor. YALAN HABERLE NASIL MÜCADELE EDİLEBİLİR? “Yalan haber”, günümüzde en önemli sorunların biri haline geldi. Peki yalan haberle nasıl mücadele edilmeli? İlkeli devletler yasalarla kendi kamuoyunu koruyup, kolluk kuvvetleri ve kurumlarıyla yalan habere karşı etkili bir mücadele veriyor. Ayrıca bilinçli ve eğitimli bireylerini bu tür yayınlara karşı aralıksız uyarıp, eğitiyor. Devletler ya da şahıslar yalan habere karşı omurgalı duruş sergileyip, vatanını ve toplumunu korumuş oluyor. Bu işte ana kural; SORUMLU-SORGULAYICI-BİLİNÇLİ BİREYLER yetiştirmekle başlar! “Doğru ve güvenilir bilgiye” ulaşmak için çabalayan, eleştirel kültürle yoğrulmuş şuur sahibi, yurttaşlık bilincine erişebilmiş bireylerin abuk sabuk paylaşımların üzerine körü körüne atlamaları beklenemez. “Aileden ve eğitimden eleştirel bakış açısı edinebilmiş”, “birey olabilmenin bilincine varmış”, “doğrulanmamış bilgileri paylaşmanın sakıncalarına vakıf olan” bir gençlik, yalan haberin en önemli panzehridir! Önceki yıllarda doğru ve güvenilir bir haber için yaptıklarımız gibi, “araştırma yapmak ve ulaşılan bilgileri bir kaç farklı güvenilir kaynaktan teyit etmek” doğru bilgiye ulaşmak için en basit çözümdür. Bunu gerek aile içinde gerekse eğitim boyunca genç nesillere mutlaka aşılamamız gerekir. Ayrıca gençlerin yakından bildiği, TinEye ve Google Tersinden Görsel Arama gibi araçları kullanarak, bir fotoğrafın ne zamana ait olduğu ve daha önce yayınlanıp yayınlanmadığı bilgisine erişmek mümkündür. Keza, Google›ın kardeş firması Jigsaw da, internette dolanan bazı “nefret içerikli” paylaşımlara yapay zekayla karşı savaş başlattı. Günümüzde, reklam veya sahte haber yapma-yayma amacıyla kurulan web sitelerinin yanı sıra, sosyal medyada “troll” olarak adlandırılan, çıkar odaklı kişi ya da grupların paylaşımlarına şüphe ile yaklaşıp, “internet ortamındaki her bilgiye inanmamak” gerekir. İnternet ortamında karşılaştığı içerikleri iyi analiz edebilen, doğruyu ve yanlışı, içeriğin niteliğini-kalitesini ayırt edebilen, hiçbir partiye-cemaate körü körüne aidiyeti olmayıp, ülkesinden, vatanının bölünmez bütünlüğünden yana olan, tam bağımsızlık ilkesini düstur edinmiş, biat etmeyen, sorgulayıcı ve bilinçli “internet okuryazarı bireyler” yetiştirebilmemiz umuduyla…