FETO’cuları devletten temizlemeye çalışırken, diğer tarikat ve cemaatleri de görmezden gelmemeliyiz.Bunları devlet kontrolünden uzak tutar,iyice serbest bırakır ve dilediklerini yapmakta özgür kılarsak,yarın başımıza yeni dertler ve belalar çıkabilir. Aslında diyanet işleri Başkanlığı görevini tam ve siyasi etkilere kulak asmadan yapsa, tarikat ve cemaatlerin kontrolsüz büyümesi ve dinimizi istedikleri kalıba sokabilmesi mümkün olmaz.Ama nedense tekke ve zaviyelere,tarikat ve cemaatlere hep hoş bakıldı.Hatta temsilcilerine siyasi partilerde,Parlamento’da, belediyelerde yer verildi.Oy kaygısı, devlete zarar verme kaygısına hep galebe çaldı.Bu alışkanlık günümüzde de halen devam ediyor. Laik bir ülkede, inançlara saygılı davranmak esastır.Aslolan dini siyasete alet etmemektir.Ama bizde öyle olmuyor.Partiler Anayasamızdaki laiklik ilkesine pek aldırmıyor.Yargımız da göz yumunca,olanlar demokrasimize ve Cumhuriyetimize oluyor.Demokratlık lafla olmaz.Anayasa ve yasalara uygun davranmayan iktidarların demokratlık iddiası komik sayılmaz mı? Türkiye eğer dini siyasete alet edenlere geçit vermese, Anayasa ve yasaların tam uygulanmasına dikkat etse, toplumu bilime ve çalışmaya yönlendiren rüzgarları kuvvetlendirse,gerçekten güçlü ülke olur.Ama böyle yapmak varken,devlet yönetimini dine bulamak,ondan medet ummak yolunu seçiyor. Bu yüzden de başı dertten kurtulmuyor ya... Son yıllarda yaptıklarımıza bakın,sanki mevcutları yetmiyormuş gibi her yere cami yapıyoruz.İhtiyaç dışı camilere din adamları atamak zorunda kalıyoruz.Hepsinde çocuklar için kuran kursları açıyoruz.Bunları doğru dürüst denetlediğimiz söylenemez.Öyle Diyanet İşleri Başkanlarını göreve getiriyoruz ki, İslam’ın değil kendisini göreve getiren siyasi iktidarın sözcüsü gibi çalışıyor.Tarikat ve cemaatlerle hiç meşgul olmuyor,dinden ziyade siyasete hizmet ediyor,bir din adamı değil de,bir siyasetçi görüntüsü taşıyor.Öyle olunca da,kutsal dinimiz herkesin oyuncağı haline getiriliyor.Bugünün soyadı Görmez olan Diyanet İşleri Başkanı,aslında mükemmel dinimizin başına gelen felaketleri gerçekten görmüyor,önlem almayı düşünmüyor. Bugün Laik Türkiye’nin, gerçekten laikliğe saygılı ve dinin siyasete alet edilmesine izin vermeyen bir Diyanet İşleri Başkan’ı olsa,günümüzde yaşanan sıkıntıların hiçbirini çekmezdik.Gerçek müslümanlar, Allah’la kulun arasına kimsenin girmesine izin vermeyenler,dinimizin siyasetçilerin elinde lastiğe dönüşen haline çok üzülmektedirler. Siyasi hırslar ve ikballer, gerçek müslümanların (lütfen dinimizi rahat bırakın) seslerini bile duymuyorlar. Merak ediyorum,14 yıl evvel bu ülke müslüman değilmiydi? Camilerimizde ezan okunmuyor,bizde huşu içinde dinlemiyor muyduk? Namaz kılamıyor,cumalara gidemiyor,ibadetimizi rahatça yapamıyor muyduk? Sokaklardaki gösterişli iftar sofraları olmasa, orucumuzu açamıyor, teravihlere katılamıyor muyduk?Evlerimizde ailelerimizle birlikte ne güzel açardık oruçlarımızı.Sofralarımızı kendi gelirlerimizle donatır, belediyelerin bütçesinden açılan sofralara muhtaç kalmaz,el kesesinden ibadetimizi yerine getirmezdik. Müslümanlığın tüm kurallarını ve güzelliklerini mahvettik, kutsal dinimizi gösterişe dayadık. Din adamı diye ortada gezinen soytarılara tahammül etmek zorunda kaldık. Hele profesör sıfatını taşıyan ilahiyat hocalarına ve zırvalarına ne demeli? Burada yazmaktan bile hicap duyduğum şeyleri televizyonlardan milletin gözünün içine baka baka söylemediler mi, gazetelerde makale olarak yazmadılar mı? Cübbeli Ahmet Hoca kim, din adamı kisvesinde artistlik yapanlara nasıl göz yumulur? Bu ülkenin savcıları, hakimleri yok mu?  Konu hassas,onun için fazla uzatmak istemiyorum.Ama sıkı sıkıya ve gönülden bağlı olduğum dinimin düşürüldüğü duruma tahammül edemiyorum.Böylesine büyük,böylesine kutsal,böylesine doğru bir dini tanınmaz hale getirenlere,dini siyasete alet edenlere kim dur diyecek?Gerçek din adamlarının sesini duymak,Müslümanlığın bu kötü ve sakat gelişimine engel olacak ilahiyatçılarımızın gayretini ve çabasını görmek istiyorum.Bir de laikliği koruması gereken yargının görev ihmalinin sonlanmasını diliyorum. Şimdi tekrar cemaat ve tarikatlar konusu üzerinde durmak istiyorum.Türkiye’de Feto’cular dahil,tam 23 cemaat vardır.Pek çok cemaat kendi şeyhini yada önderini tövbe tövbe Allah’ın yada Hazreti Muhammed’in vekili gibi görür.Bazıları da şeyhlerinin Mehdi olduğuna inanır.Birbirlerini sevmeyen cemaatlerin tümü nedense hep iktidarları severler.Muhalefeti destekleyen Cemaati pek görmedik,duymadık.Cemaatlerin ortak özelliği, şeyhlerinin yada Önder’lerinin akşam namazını Mekke’de,yatsıları ise Medine’de kıldıklarına inanmalarıdır.Bu cemaatlerin İslam anlayışları da farklıdır.Önderleri İslamı kendi çıkarlarına ve anlayışlarına göre yorumlarlar.Bazı büyük cemaatlerin dış devletlerin güçlü istihbarat örgütlerince yönlendirildikleri bilinmektedir. Peki bu cemaatlerin toplam üye sayısı ne kadardır? Feto’cuları hariç tutarsanız, mevcutları 650,bilemediniz 700 bini geçmezler. Feto’cuların gerçek sayısını da, darbecilerin mahkemeleri sırasında öğreniriz inşallah. Şimdi bu cemaat ve tarikatlara karşı da uyanık ve dikkatli olmalıyız.İsimlerini yazayım ki,bilmeyen yeni nesil de öğrenmiş olsun.Feto’cuları artık herkes tanıdı.Diğerleri şöyle tanımlanıyor...İsmailağa-İskenderpaşa-Erenköycüler-Süleymancılar-ihlasçılar-Kırkıncı hocadırlar-Yazıcılar-Nakşibendiler-Melamiler-Hakikatçiler-Hazneviler-Menzilciler-İcmalciler-Uşşakiler-Cerrahiler-Kadiriler-Hizbültahrirciler-Tillocular-Galibiler-Halvetiler-Adnan Hocacılar-Mustafa İslamoğlu ve Prof. Haydar Baş...Bunlardan bir tek Prof.Haydar Baş’ın Cemaati Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olarak biliniyor. Devletimize, milletimize, Anayasamıza,yasalarımıza,Cumhuriyetimize, Atatürk İlke ve inkilaplarına saygılı her inanca,elbette ben de saygı gösterir,saygılı davranırım.Ama bunun dışında gezinenlere, dinimizi kendi çıkarları istikametine çekenlere ve dini siyasete alet edenlere saygı göstermemizi,saygılı davranmamızı kimse bizden beklemesin.