Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Berna Ötük Yaşar, diyabetin en çok etkilediği organların başında gelen gözlerimizi koruma yöntemlerini ve şeker hastalığına bağlı göz kaybının en sık görülen nedeni şeker hastalığına bağlı göz tutulumu (Diyabetik retinopati) hakkında bilgi verdi

NAZ AKMAN/ANKARA Covid-19 virüs salgınında risk grubu arasında yer alan diyabet hastalığı (şeker hastalığı), insülin salınımı veya insülin etkisinin yetersizliği sonucu kan şekerinin artmasıyla kendini gösteren metabolik hastalıklardan biri. Yüksek kan şekeri ile kendini gösteren ve vücuttaki bütün damarlara zarar verebilen diyabet, gözün özellikle sinir tabakasını ve bu tabakadaki kılcal damarları da etkileyerek, çalışmasını bozma ve görme kayıplarına da yol açmakta. Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Berna Ötük Yaşar, şeker hastalığına bağlı gelişen retina bozukluğu olan “Diyabetik retinopati” hakkında bilgiler verdi. Diyabetik retinopati nasıl oluşur? Diyabetik retinopatinin meydana gelmesinde rol oynayan risk faktörlerinin başında şeker hastalığının süresinin geldiğini ifade eden Yaşar, özellikle diyabet tanısından itibaren 10 yıllık süreden sonra retinopati görülme sıklığının arttığını belirtti. Yaşar, diyabetik retinopatinin meydana gelmesine ilişkin “Şeker hastalığına bağlı göz tutulumu yani diyabetik retinopati ikiye ayrılıyor. Gençlerde görülen insüline bağlı diyabet (Tip I) ve ileri yaşta kişilerde görülen pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya salgılanan insülinin yeterli derecede kullanılamaması nedeniyle kan şekerinin yükselmesi durumu (Tip II). Görme kaybı şikayetiyle gelen hastalarda eğer diyabet varsa bunu retina muayenelerindeki bulgularla teşhis ediyoruz. Kan şekeri yüksekliği damar hasarlanmasına yol açıyor, retinada kanamalar, damar genişlemeleri ve ödemin oluşmasına neden oluyor. Önlem alınmaması durumunda ise ciddi görme kaybı yaşanır” dedi. Tedavi yöntemleri nelerdir? Erken teşhis ile diyabetik retinopatinin tedavi edilebileceğini belirten Yaşar, bu tedavi süreci hakkında, “Diyabetik retinopatide, göz anjiyosu (FFA) ve retina tomografisi (OCT) gibi tetkiklerle damarlardaki kaçak alanları saptıyoruz daha sonra eğer diyabetik retinopati belirli bir safhaya gelmişse argon lazer ile bu kaçak alanlarına müdahale ederek uzun vadeli görme kaybı ve körlük riskini engelleyebiliyoruz. Tedavide ayrıca görme noktasında kaçak ve ödem olan hastalara tekrarlayan göz içi enjeksiyonları uygulayabiliyoruz, bu tedavi ile de hastalarda görmede artış sağlayabiliyoruz. Erken dönem tedavi olmayan hastalarda maalesef görme kayıpları kalıcı olabiliyor. Bu nedenle şeker hastalarının altı ayda bir mutlaka retina muayenesi olması gerekiyor” diye konuştu. Kimler risk grubunda? Diyabeti olan her hastanın özellikle diyabet tanısından itibaren 10 yıllık süreden sonra damar yapısının uzun vadeli bozulması nedeniyle risk grubunda yer aldığını ifade eden Yaşar, “Diyabetik retinopati hem Tip I, hem de Tip II diyabetlilerde oluşabilir. Tip I olan bir hastada da uzun dönemde yine göz tutulması görülebiliyor. Dolayısıyla yaş sınırlamasından söz edemeyiz. Diyabeti olan her hasta özellikle 10 seneyle birlikte damar yapısı uzun vadeli bozulduğu için risk grubundadır. Bunun dışında şeker regülasyonu bozuk olan hastalar da yine risk grubunda yer alıyor. Şekerle birlikte damar yapısını bozan vaskülit ya da kardiyovasküler, hiper tansiyon, obezite, sigara kullanımı da göz tutulmalarını tetikliyor. Diyabet, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygın görülen rahatsızlıklardan biri. Obezite, kötü beslenme, hazır ve paketli gıdalar, hareketsizlik bu artışa neden oluyor” sözlerine yer verdi. “Diyabeti olan her hasta risk grubunda” Diyabette oluşan damar hasarı geri dönüşsüz olduğu için hasar oluşmadan gerekli önlemlerin alınmasının hayati önem taşıdığını belirten Yaşar, diyabet hastalarına “Hastaların düzenli şeker kontrolü çok önemli. Sadece bizim tedavimiz yetmiyor, kişi şeker regülasyonunu düzgün yapmaz dikkat etmezse diğer rutin kontrollerini de aksatırsa tedaviden kısmen yararlanabilir. Kişinin şeker hastalığı varsa genç ya da ileri yaş fark etmeksizin uzun vadede, özellikle hastalık başlangıcının 10. Yılıyla birlikte damar yapısında bozulmalar görülebiliyor. Erken dönem göz tutulumunun teşhisi görme kayıplarının engellenmesi açısından büyük önem taşıyor. Damar yapısındaki bozukluklar erken dönemde teşhis edilirse görme kaybı ciddi anlamda engellenebilir. Tedavi yapılmamış ilerleyen vakalarda durum stabil hale getirilmeye çalışılsa da mevcut görme kayıpları giderilemeyebiliyor. Dolayısıyla görme kaybı şikâyeti bulunmayan diyabet hastalarının altı ayda bir rutin kontrollerini yaptırması hayati önem taşımaktadır” şeklinde önerilerde bulundu. Erken teşhisin önemi Diyabetin kontrol altına alınabilen bir rahatsızlık olduğunu ifade eden Yaşar, erken teşhisin önemine vurgu yaparak, “Göz hekimi olarak, hastalarımıza diyabetin yaygın görülen ancak önlemlerin alınması durumunda kontrol altına alınabilecek bir rahatsızlık olduğunu hatırlatmak isterim. Diyabet korkulacak bir hastalık değil, tedavisi mümkün olan, gerekli kontrollerle ve sağlıklı yaşam pratikleriyle yönetilebilecek bir durumdur” dedi. Son olarak, Covid-19 virüs salgınında risk grubunda yer alan diyabet hastalarının gerekli önlemleri alarak rutin kontrollerini aksatmadan tedavilerini sürdürmek için hastaneye gitmeleri gerektiğini söyleyen Yaşar, “Pandemi sürecinde özellikle ileri yaştaki şeker hastalarının takibinde aksaklık yaşadık. Hastalar korktukları için hastaneye gelerek, rutin kontrollerini yaptırmadı. Dolayısıyla tedavisi yarım kalan, aksayan hastalarımız oldu. Tüm kronik hastalıklar gibi şeker hastalığı da Covit-19 virüs salgınında risk faktörlerinden biri. Hastalarımız kendi tedbirlerini alarak, sterile edilmiş, güvenlikli hastanelerde tedavilerini devam ettirmeliler” mesajına yer verdi.
Editör: TE Bilisim