Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sıddık Çalık, tarihle sadece akademik olarak ilgilenmiyor. 10 farklı tarih alanında koleksiyoner olan ve özellikle sikke koleksiyonu, tarihsel dokümanlar ve harita koleksiyonu konusunda hatırı sayılır birikime sahip olan Çalık, Osmanlıca belgeler, kâğıt koleksiyonu, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele Dönemi yıllarına ait parçalar ile Avrupa’da Osmanlı ile ilgili basılan haritaları da biriktiriyor. Tarih bölümünün kendisine bu yolu açtığını belirten Çalık, Ankara Kale’sinde müstakil bir sikke müzesi açmak istediğini ancak bu konuda somut bir yardım alamadığını ifade ediyor. Çalık, 24 Saat gazetesi’nin sorularını yanıtlıyor
SULTAN YAVUZ/ANKARA Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sıddık Çalık, henüz öğrencilik yıllarındayken toplamaya başladığı eski kitaplarına, zaman içinde on farklı alanda biriktirdiği doküman ve objeleri de ekleyerek, zengin bir koleksiyon oluşturmuş. Öğrencilerine ders esanasında 700 yıllık fermanları ya da Emevi döneminden kalma bir sikkeyi inceleme fırsatı veren Çalık, koleksiyonerliğe giden yolu, okuduğu üniversitenin açtığını belirtiyor. Zaman zaman üniversite bünyesinde sergiler açan ve aynı zamanda konunun eksperti olarak da çalışan Çalık, Ankara Kalesi’nde bir sikke müzesi açmak için ilgili birimlerle görüştüğünü ancak somut bir yardım alamadığını söylüyor. Türkiye’de müstakil bir sikke müzesi olmadığına dikka tçeken Çalık, eski paraların bize tarihi anlatan en objektif materyaller arasında olduğunu dile getiriyor… -Sıddık Bey, bize akademik yaşamınızdan bahseder misiniz? Sıddık Çalık: 1969 yılında Gümüşhane’de doğdum, Erzurum’da büyüdüm. Ortaokul, lise ve üniversiteyi Ankara’da okudum. 1989 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden mezun olduğum aynı yıl, İstanbul’da Osmanlı Arşivi’nde Osmanlıca uzmanı olarak dört yıl çalıştım. İstanbul Üniversitesi’nin Sosyal Bilimler Enstitüsü tarih kürsüsünde yüksek lisansımı tamamlayınca, 1993 yılında Kırıkakale Üniversitesi Tarih bölümünde araştırma görevlisi oldum. Doktoramı da İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 1999 yılında tamamladım. 18 yıl Kırıkale Üniversitesi’nde çalıştıktan sonra 2011 yılında Ankara’da kurulan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nin tarih bölümünde göreve başladım. Doçentliğimi de burada aldım. Osmanlı tarihi, Osmanlı diplomatikası, Osmanlı paleografyası, sikke tarihi, nadir ve yazma eserler, Türk İslam sanatları gibi dersleri lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine veriyorum. -Koleksiyonerliğe nasıl başladınız? Çalık: Üniversite yıllarından itibaren eski eserlere merakım başladı ve bu merakı bana üniversitem kazandırdı. Asistanlık sürecinde ve İstanbul’a geliş gidişlerimde bu tür eserleri toplamaya başladım, 1990’lı yıllarda iki yıl da sahaflık yaptım ama asistanlıkla bir arada yürütemedim. Sanata dair bir çok alanda ilgim olunca, toplamaya başladım ve birçok müzayede şirketine, özel koleksiyonerlere ve devletin bazı kurumlarına hâlâ ekspertlik yapıyorum. “Kale’de sikke müzesi kurmak istiyorum” -Bize koleksiyonunuzdan bahseder misiniz? Hangi alan ya da dönemlere ilişkin birikiminiz var? Çalık: Eski Osmanlıca belgeler, 800 yıllık olanları da var, günümüze yakın olanları da… Ağırlıklı olarak, derslerde de kullandığım mahkeme belgeleri, fermanlar, saraydan çıkan belgeler, vakıflarla ilgili belgeler, son 200 yıllık ticari belgeler derken bir kaç bini buluyor. Bunun yanı sıra beş bin adet sikkeden oluşan koleksiyonum da Kültür Bakanlığı’na kayıtlıdır. Dünyada sikkenin ilk darp edildiği yer olan Lidyalılar’dan, M. Ö. (Milattan Önce) 7. yüzyılın ortalarından başlayarak son dönem Osmanlı’ya kadar topladım. Lidya dışında, Yunan, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Selçuklu ve beylikler… Kale’de sikke müzesi kurmak istiyorum, teşebbüslerim oldu ama destek yok ne yazık ki… Kurumlarımız kültürü ikinci plana atıyorlar, bankalar da… Türkiye’de müstakil bir sikke müzesi yok, görüşmelerim hâlâ devam ediyor ama çok da umutlu değilim. Müze işletmenin bir maliyeti var ve tek başıma karşılayamam, derdim maliyetin düşmesi… Harita koleksiyonumda ise 500 yıllık Avrupa’da Osmanlı’yla ilgili basılan çok sayıda haritalar mevcut… Bazen muhtelif yerlerde sergiliyorum. Onun dışında I. Dünya Savaşı koleksiyonum var; 500’e yakın belge, fotoğraf, cephedeki kurşun kalıntısı, silah, mektup ve o dönemki resmi yazışmalar ile madalya ve broşlar var. Hatta Irak cephesine katılıp esir olan ve Hindistan’da esir kampında bir süre kalan bir yüzbaşı ile ilgili üç ciltlik kitabı da bu yıl yayımlayacağım. Milli Mücadele koleksiyonumda da aynı tür parçalar yer alıyor. 1919 yılından 1924’e kadar 500’e yakın parça var elimde, bunları da zaman zaman sergileyip konferanslar veriyorum. Kâğıt koleksiyonum da hayli geniş… Kâğıdın geçmişi M. S. (Milattan Sonra) 900’lü yıllarda Ortadoğu’ya dayanıyor. Papürüs, parşömen ve kâğıt. Kâğıdın Uygurlar üzerinden Semerkant’ta üretilip, Bağdat’a, Şam’a ve Endülüs’e geldiğini, oradan da 11. yüzyılda Avrupa’ya geçtiğini biliyoruz. -Kâğıtlar onca yıl nasıl dayanıyor? Özel bir muhafaza mı gerekiyor? Çalık: Kâğıt dayanıklıdır evet, kalabiliyor. Kitabın tarihi en eski İslami literatürde 900’lerin başına dayanıyor. Yaygınlaşması daha sonra ve kaybolmuş parçalar, yapraklar hâlinde mevcut… 1000’li yıllardan itibaren kütüphanelerde kitap görsek de, 1200’lü yılların öncesinde çok çok az… “Kâğıt aslında önce Çin’de kullanılıyor ama ambalaj için…” -Kâğıdın bugünkü hali ve kullanımı ne zamana tekabül ediyor? Çalık: Kâğıt aslında önce Çin’de kullanılıyor ama ambalaj için… Daha sonra imparatorun emirleri, süslemeler ve dini metinlerle birlikte yaygınlaşıyor. Buradan da Uygurlara geçiyor. Kitaba dönüşmesi ise 9. yüzyılı buluyor. Kâğıdın dolaşımıyla uygarlığın yayılması at başı gider. Az önce saydığım sıralamayla, Endülüs’ten Avrupa’ya oradan da tekrar Osmanlı dünyasına geliyor. Osmanlı’da pek çok kâğıt atölyesi var. -Peki paraların dili bize ne söylüyor? Çalık: Lidya’da paranın basılmasından önce de para yerine geçen bazı metaller söz konusu… M. Ö. 7. yüzyılda para basılıyor. Lidya altın ve gümüş zengini olduğu için para orada çıkıyor. Para kronolojik olarak tarihi en somut ve net gösteren bilgiyi verir. Metallerin alaşımını, hangi kralın olduğunu, hangi inanışa sahip olduklarını yansıtır. İnanca dayalı resim ve isimler, imparatorlara övücü sözler ya da o dönem sembol olan hayvanlar; mesela Foça’da fok önemlidir, para üsütünde fok balığı görülür. Atena’da baykuş önemlidir. Bitki, hayvan, toprak yapısı, dağı, tepesi… Kapadokya paralarında Erciyes Dağı’nı görebiliriz. Para, o döneme ilişkin sosyo ekonomik hayatı, inançları gösterir. Öte yandan parayı basanların ekonomik zenginliğini de belli eder; altın mı, gümüş mü, bronz mu gibi… Mesela Osmanlı, ilk 150 yıl basamamış, Venedik’in bastığı dükalarla baş etme gücü yok. Şaşırtıcı bir diğer bilgi de, paranın dolaşımıyla ilgili olarak Bizans paralarının, Yunan paralarının birçok kültürü etkilemesi söz konusu. Mesele Emevilerin paralarının bir yanı İslami bir yanı Hristiyan unsuru olarak haç taşır. Selçuklular’da da böyledir… Bizans’ın parası o dönem dolar gibi, siz de bastığınız parayı tüccarın güveneceği şekilde basmalısınız. Geçer akçe dediğimiz söz de buradan doğar. O dönem geçerli para neyse, bir tarafına o basılırdı. Bir de, paralarda o beyliğin hangi sultana ya da halifeye bağlı olduğu görülebilir. “Kale’nin ihmal edildiğini düşünüyoruz” -Kale’ye merakınız ne zaman başladı, bir tarihçi olarak nasıl değerlendirirsiniz? Çalık: Ne yazık ki tarihi eser ve kaynakları koruma konusundaki talihsizliğimiz Kale için de geçerli… Mesela Ankara’nın tarihi buradaki Kırklar Mezarlığı’nda yatıyor. 800 yıllık Ankara tarihini anlatıyor ama daha yeni restore ediliyor. Beylikler dönemine ilişkin muazzam şeyler var, yüzlerce mezar taşı istiflenmiş duruyor. Kimler Ankara’da hüküm sürmüş, hepsi burada. Onarmak da yetmiyor, Ankara böyleyse Anadolu’daki diğer yerleri siz düşünün. Çok sayıda eserimiz gün yüzüne çıkmayı bekliyor. Ben Kale’nin içine müze kurmak istediğimi söyleyince, insanlar güvenli olmadığı için Kale dışına yapmamı öneriyor. Yeni yeni belediye el atıyor ama 30 yıldır karınca hızıyla… Benim ilgi alanım nedeniyle ve Ankara’da gezilecek yegâne tarihi yer olduğu için sık sık gelir, öğrenci ve akademisyenler için de Kale’ye gezi düzenleriz. Ulaşım nedeniyle çok sayıda insan gelmiyor Kale’ye. Altyapı, ulaşım, otopark, çevre düzenlemesi yeniden yapılandırılmalı. Özellikle de Kayabaşı Mahallesi’ndeki mezbelelik yerler… Kale’de altı mahalle var ve eskiden şehrin can damarı, Ahi merkezi… Bu manada ihmal edildiğini düşünüyoruz. Esnaf tek başına Kale’yi düzeltecek güce sahip değil, ancak devletin ve yetkili birimlerin el atmasıyla mümkün olabilir. Basın da bu yolla yayın politikası güderek, durumun ilgililere iletilmesinde ön ayak olabilir.