Bar bazıları için sosyalleşmek, bazıları için efkâr dağıtmak, bazıları için de sadece alkol almak için gidilen yerlerden biridir. Barmen ise çalışırken alkol almadığı için, içen insanları gözlemleyebilen, envai çeşit insanla iletişim kuran, mekanda belli bir ağırlığı olan kişidir. Konumu itibariyle kâh insanların derdini dinlemek, kâh muhabbetlerini çekmek zorunda kalmak da ona düşer gecenin sonunda. Dışarıdan bazıları için eğlenceli olarak düşünülen bu gece mesleği, onu yapanlar için ne anlam ifade eder? Bir barmen nelere şahit olur? Yıllardır barda çalışan Görkem Dörtgöz, anlattıklarıyla hem güldürüyor hem de düşündürüyor...
RÖPORTAJ / SULTAN YAVUZ ÖZİNANIR (ANKARA) - Fikret Kızılok’un meşhur “Pişşt Barmen” şarkısını çoğumuz biliriz. Usta, muhalif isimlere de muhalefet eder şarkıda. Şarkının anlamından bağımsız olarak “Pişşt barmen” hitabı, gerçekten de alkollü insanın barmene seslenişidir. Belki de mekânın iktidar sahibi olan barmenine karşı saygıyla karışık bir samimiyettir. Barda otururken, garson, taksici, kat görevlisi gibi pek çok hizmet sektöründe çalışan insanla kurduğumuz tuhaf ilişki, barmenle de kurulur. Bir çeşit rahatlık, bir şekilde yargılanmayacağımız düşüncesinden hareketle iletişim kurarız, sanki dışarıdaki insanlara karşı taktığımız maskeyi, hizmet sektöründekiler için çıkarırız. Alkolle birlikte değişen hareketler, cümleler, gecenin başındaki ve sonundaki biz arasındaki ayrım... Mekanda garsonlar haricinde ayık olan ve büyük bir sorumluluk üstlenen barmen, barın arkasından bizi gören gözdür, şahit olandır. Bu tanıklardan biri de yıllardır sektörde olan Görkem Dörtgöz. Turizm otelcilik bölümünden mezun olduktan sonra bir buçuk yıl İngiltere’de staj yapan ve Türkiye’ye döndükten sonra otellerde çalışan Dörtgöz, hikayesini anlatırken kariyerinin hep gece çalışmak üzerine olduğunu vurguluyor. İşin niteliği bir yana, dışarıdan bakınca çok da idrak edemediğimiz bir durumu belirtiyor; gece çalışan insanla, gündüz çalışan insanın farkını... Gece çalıştığı işlerin en yıpratıcı olanlarından birinin de bir otelin gece müdürlüğü yapmak olduğunu anlatıyor. 11 ay çalıştığı bir otelde, gece 11.00’de işe başlayan Dörtgöz, “Bir tek ben, bellboy ve garson... Başka kimse yok ve bu süre boyunca pek insan görmedim. İşten çıkıyordum, sabah 08.00 gibi yatağa giriyordum. Bir uyanıyordum, akşam olmuş. En sonunda annem, ‘Şu haline bak, yeter artık’ dedi. Gün ışığını sadece eve giderken 07.00 ve 08.00 arasında görüyordum. Bir de uyumamanız için çok baskı yaparlar. Düşünün, gece saat 02.00’de tüm işiniz bitti, ne yapabilirsiniz? Çay ya da kahve nereye kadar içebilirsiniz? Her taraf sessiz ve illa uykunuz gelecek. Gece bekçiliği çift vardiya bile olsa, gece 02.00’de işi devralan yine isyan eder. Çünkü kimse gece çalışmak istemez. Üstelik asgari ücret alıyorsunuz ve emeğinizin, yıpranmanızın karşılığı bu olmamalı” diyor. Bir bar çalışanın günlüğü Otelden ayrıldıktan sonra sahiplerini tanıdığı bir barda çalışmaya başlayan Dörtgöz, 2008 yılından beri bu sektörde çalışıyor. Gece barda çalışmaya dair şunları söylüyor, “Orada son dönemimde gündüz çalışmaya başladım. Gündüz barı açmaya ‘açılış’ deriz ve herkesin gözü bundadır. Çünkü kimse gündüz 16.00’da gelip, 01.00’de çıkmak istemez. Hayat şöyle akar, 16.00’da gelirsin, gece 01.00’de çıkarsın. Rahatlamak için işten sonra iki bira içersin. 20’li yaşlarında olduğun için enerjin yüksektir ve işten sonra bir başka bara gidip saatlerce içersin. Ertesi gün erken kalkma derdin olmadığı için, eve gidince uyursun ve ertesi gün geç kalkıp yine işe gidersin. İnsanlar alkol alırlar ve sen onlara hizmet edersin. Senin de canın içmek ister, zaten alkol almayan bu işte çalışamaz ama alkol almayan da bir ay çalışsa alkole başlar. Bu sektörde, ‘eğlenmek bizim de hakkımız’ cümlesini çok duyarsın. Ben bir süredir gündüz çalışıyorum ve buradan çıktıktan sonra hemen eve gidiyorum, eskiden olsa bara giderdim. Gece çalışırken uykumu alamıyordum, şimdi uykumu alabiliyorum. Ailemle ve arkadaşlarımla vakit geçirebiliyorum, hayatım daha düzenli oldu. Öbür türlü aileni göremezsin, alışveriş ya da banka gibi işlerini halledemezsin. Gece çalışırken müşteri çok yorar, iş daha yoğun olur. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak yorulursun. Ben gece çalışmaktan yoruldum. Şimdi eskisi kadar alkol almıyorum ama mide rahatsızlığımın nedeni o günlere dayanıyor. Gece çalışan insanlar pozitif insanlar değillerdir, melankoliklerdir, eğlenmeyi belki de bu yüzden çok severler. Düzgün ilişki yürütemezler, âşık olamazlar...” diyor. Bardan insan manzaraları Görkem Dörtgöz, bara gelen insanların içmeden önce dertleriyle baş başa olduklarını ama gecenin sonunda tek başına gelen çoğu insanın da grupça eğlenerek çıktığını gözlemlemiş. İnsanların maddi ya da ailevi meselelerini içerek telafi etmeye çalışmalarının yanlış olduğunu ifade eden Dörtgöz, “Hızlıca içip bir saatte sarhoş olan insanları da gördüm, hemen kafayı kurtarmaya bakıyor çünkü sarhoş olunca hiç bir şeyi düşünmüyor. İçmeyen insanlar bence çok iyi yapıyorlar. İçtiğin zaman sorunu çözemiyorsun, anlık olarak sorunu kurtarıyorsun ama içmeyen insan daha güçlü olduğu için sorunlarını çözüyor. Ben de içiyorum, eve gidip ağlamadığım zamanlar yok değil... Ne yazık ki çok insan gördüm, 19 yaşına kadar hiç alkol almamış ama bu çevreye girip alkolik olmuş. Bu meslekte insanların büyüdüğünü de görürsünüz. Üniversite birinci sınıfa giderken tanıyorsunuz, sonra meslek edindiklerine de şahit oluyorsunuz. Bilkentli bir grup var mesela, onlar tam da böyledir, gözümüzün önünde büyüdüler” diye anlatıyor. Bara gelen insan çeşitliliğini de şöyle ifade ediyor, “Efkârlısı var, sevgili edinmek için, eğlenmek için geleni var, ‘Bugün de içeyim, sarhoş olayım’ diyen, ‘Bugün içmeyeceğim, ben kahve içeyim’ diye gelip, sonra ‘Ver abi canım çekti’ diyen var, yanına getirdiği kıza içebildiği alkol miktarıyla hava atan var. Gece serviste masaların arasında dolaşıyorsun ya, ne hikayeler duyuyorsun... Mesela iki yakın erkek arkadaş kavga etmişler, birbirlerine küfür ediyorlar ama gece sonunda yine dost olarak kalkıyorlar. Bir çift mesela, adam instagramda bir kızın fotoğrafını beğendi diye sevgilisi ‘Sen nasıl beğenirsin!’ diye kavga ediyor. Biz de kendi aramızda ‘kavga etsinler de gitsinler artık’ diye konuşuyoruz. İki erkek, iki kızdan oluşan bir grup gelir mesela, ortam öyle ki; kim kime yazacak? Kim kiminle takılacak? Gülmekten yerlere yatarsın. Diyelim on kişi geldiler, masada dört tane kadın var. İçlerinden bir erkek, o dört kıza kendini lider olarak göstermek için ne kadar elit olduğunu ispatlamaya çalışır. Sanatla ilgilendiğini söyler, aslında adamı tanıyorsun, ne olduğunu da biliyorsun, ne iş yaptığını da. ‘Bu kadar yalana ne gerek var’ di. En kötüsü de bilinç kaybı... Özellikle tanıdığım bir kaç kadında bu durum yaşandı. Sarhoş olup dükkanda huzursuzluk çıkaranları dışarı çıkarmak zorunda kalıyoruz. Gece barda çalışmakta her zaman risk vardır; mesela adam içti, kim olduğunu bilmiyorsun, çok sarhoş ve bir kadına ya da çalışan kadın arkadaşımıza sarktı ya da hesap konusunda sıkıntı çıkarıyor. O adamı çıkarmak dünyanın en zor işi... Hesap götürüyorsun, ‘Sen kimsin benden hesap soruyorsun?’ diyor. Lanet ediyorsun, cahil insanla uğraşmak çok zor hele de alkollüyse... Barda tek başına oturan kadın Dörtgöz’e göre, dünyanın her yerinde barda tek başına oturan kadına birileri sarkıntılık edebilir ama arada bakış açısından kaynaklanan bir var. Dörtgöz, “Bir kadın yalnız oturuyorsa, her hangi bir erkek onunla tanışmak ister. Sadece Türkiye’de erkeklerin kadınlara yaklaşımıyla, Almanya’daki erkeğin yaklaşımı çok farklıdır. Türkiye’de yalnız bara giden bir kadınsan, ‘aranan’ kadınsındır ama Almanya ya da Sırbistan’da oturuyorsan, sen keyifli sohbet edip, geceyi çok güzel bitirebileceğin bir arkadaşsındır. Bu akış açısı nedeniyle kadınların yalnız çıkmamasını haklı buluyorum. Bir de benim en çok takıldığım konu, neden bir kadın ya da erkek tek başına oturduğunda mutlaka sorunlu olarak görülür? Belki mutluluktan içiyor, belki adam sınavı geçti, onu kutluyor. Bunun yanında duyduğum genellemelerden biri de şu; iki kadın barda oturuyorsa, çoğu erkek lezbiyen olduklarını düşünüyor. Çocuğum olsa, bu mesleği yapmasını istemem Barda en güçlü figürün barmen olduğunu kaydeden Dörtgöz, barmenle arkadaş olmanın çaya, kahveye para ödememek, kokteyle ekstra içki koydurmak gibi lüksleri olduğunu söylüyor. Bunun bir çıkar ilişkisi olduğunu belirten Görkem Dörtgöz, “Garsonla hemen arkadaş olabilirsiniz, barmenle de ama bunların hepsi çıkar ilişkisi. Barmen, barın en önemli kişisidir ve yaptığı kokteyl ne kadar beğenilirse o kadar iyi barmendir. 12 yıldır yalnız yaşıyorum, evlenmedim ama çocuğum olsa sadece barmenlik değil, hiç bir hizmet sektöründe çalışmasını istemem. İnsanların isteği hiç bitmiyor çünkü, özür dilemek zorunda kalan da hep sen oluyorsun. Tamam, mesleğim benim seçimim ama şimdi bakınca yanlış yapmışım. Mesela bir iş yerinde belli bir süre çalışsanız yükselebilirsiniz ama barda en çok barmen olabilirsin ya da kurumsal bir yerde barları denetkleyebilirsin ama ötesi yok. Benim kazancım bana yetiyor ama sorumluluklarım olsa yetmez. Bildiğim kadarıyla sendikamız yok ve tek güvence SGK ama onu da bar sahibi yaparsa... İşletmeci açısından da sigorta yapmak sıkıntı, üç ayda bir stopaj ödemeniz gerekiyor. 1000 lira oluyor 3500 lira... Kendisi de çok kazanamıyor ki... Bu da kaçak işçi çalıştırmasına sebep olabiliyor. Bu sıkıntının çözülmesi gerekiyor” diyor.