İSTANBUL (AA)  - Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, döviz kurlarında bütün meselenin spekülatif talebi uyarmamak olduğunu belirterek, "Spekülatif talebi uyardığınızda döviz kurlarında aşılmayacak seviye yoktur. Keskin ihtiyaç olduğunda hiçbir rezerv yeterli değildir. Fed’den boru döşetseniz bile…" dedi.

Bankanın 91. kuruluş yıl dönümü kapsamında değerlendirmelerde bulunan Bali, Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) olası faiz artırımının Türk bankacılık sektörüne etkisine ilişkin öngörülerini aktarırken; böyle bir tablonun oluşması halinde, özellikle Merkez Bankası’nın yürüttüğü fonlama politikaları ve likiditedeki sıkılaştırmaya bağlı olarak, mevduat ve uluslararası borçlanma maliyetleri ile fonlama açısından çok ciddi, majör bir yükseliş beklemediğini söyledi.

Şu ana kadar aslında belli yükselişlerin de oluştuğunun altını çizen Bali, "Bu, belirsizlik unsurlarına bağlı olarak da şekillenecek. Dolayısıyla çok majör bir artış beklemiyorum. Fakat bizim bunlara karşı tedbirimiz tabii ki son derece dinamik bir stratejik politika izlemek olacak" dedi.

Bankacılık sisteminin net faiz marjı ile çalışan bir sistem olduğunu belirten Bali, "Netice olarak maliyetlerimizde bir yükseliş olur ise bu maalesef kredi faizlerinin de yükseleceği bir noktaya gelir. Bugün zaten sektör o kadar daralan bir net faiz marjı ile çalışıyor ki yüzde 3,5'lerin altına indi. Biz,  bütün bu unsurlara rağmen olabilecek en sürdürülebilir marjlarla ve ortaya çıkabilecek fiyat değişmelerine adapte olarak stratejilerimizi ona uydurarak götüreceğiz. Burada bir tereddüt yok"  şeklinde yorum yaptı.

"Gelişmekte olan ülkelere yönelik olumlu konjonktürün bir miktar sonuna geldik"

Merkez Bankası’nın para politikasının iç ve dış ayağı bulunduğunu belirten Bali, dış ayağının ABD'nin değişen faiz politikaları ve global likiditenin eski bolluğunda olmayacağı, ABD'ye doğru akacak olan sermaye nedeniyle gelişmekte olan ülkelere fon akışlarının eski rahatlığında görülmeyeceği gibi öngörülere dayalı olduğunu kaydederek şöyle konuştu:

"Aslında 10-15 yıldır süren gelişmekte olan ülkelere yönelik olumlu konjonktürün bir miktar sonuna geldiğimiz anlaşılıyor. Çünkü şöyle düşününüz; zaten güvenli liman diye kabul edilen bir yer bugün faiz artışı ve büyüme hikâyesi de üzerine eklendiği zaman gelişmekte olan ülkelere göre çok daha cazip bir alan haline geliyor. Bu, birçok gelişmekte olan ülkede faiz politikalarında değişikliğe yol açtı. Brezilya, Güney Afrika… Brezilya bayağı sert, yüzde 11,75'lerden 14,25'ere çıkarttı politika faizini. Güney Afrika da aynı şekilde para politikasını sıkılaştırıcı adımlar atıyor.  Türkiye de bu etkiye maruz kalıyor. Bir de Türkiye, geçmiş dönemlerin aksine iç gündemleriyle de daha fazla etkileniyor. Eskiden iç gündemlerimiz bu eğilimleri bir miktar törpülüyordu, biz daha sınırlı yaşayarak bunları idare ediyorduk."

"Bugün (Merkez Bankası açısından) çok daha doğrudan müdahale gerektiren olaylar yaşıyoruz"

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, geçmişte Merkez Bankası’nın politikalarının esneklik üzerine inşa edildiğini hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bundan kastım şu; Merkez Bankası, çok amaçlı, çok araçlı politikalarla ve faiz koridoru gibi, rezerv opsiyon mekanizması gibi çok inovatif tekniklerle, kendisini bu değişken koşullara hızlı adapte edebilecek, esneklik üzerine kurabilecek bir politika seti ve araçları kullanıyordu. Fakat şimdi gerek iç sorunların, çok ciddi şekilde istikrarsızlıklar ve belirsizlikler de dahil olmak üzere, artmış olması,  gerekse dış konjonktürün aleyhe doğru dönmüş olması bu esneklik yerine Merkez Bankası’nın daha basit, daha sade ve daha doğrudan yöntemleri kullanmasını gerektiriyor. Nitekim Merkez Bankası'nın da politika araçlarını ve politika setini sadeleştirici yöndeki açıklamalarının piyasa tarafından olumlu olarak karşılandığını görüyoruz. O dönemdeki politika, fonksiyonunu gayet iyi görüp hem fiyat istikrarına hem de finansal istikrara katkıda bulunan esnek bir politika setiydi… Ama bugün maalesef karşılaştığımız sorunlar daha doğrudan yöntemleri, daha sade yöntemleri geçerli kılıyor, çok daha doğrudan müdahale gerektiren olaylar yaşıyoruz. Hatta bunun özellikle uluslararası yatırımcılar, uluslararası analistler açısından bakıldığında şöyle bir boyutu da var; açık ifade edeyim kimse kimsenin özel olarak göstergelerine, çalışma biçimlerine konsantre olmuyor."

Bali, o kadar teknik, her özel vakayı kendi özellikleriyle tartacak tarzda bir emek sarf edilmediğini gördüğü birçok örnek olduğunu dile getirdi.

 Bu örneklerin hem de beklemedikleri yerlerden olduğunu anlatan Bali, şunları söyledi:

"Türkiye’nin politika faizini bile doğru yorumlamayıp 2014’ün başında Merkez Bankası’nın yüzde 10’a çıkarttığı dönemde Merkez Bankası’nın bu politika değişikliğini önceki dönemin gerçek fonlama maliyetini dikkate almadan sadece politika faizi diye tanımlanan ama piyasanın esasen fonlanmasının çok küçük bir bölümünü oluşturan faizi esas alarak analize konu edenler… Ama bu neden oldu? Çünkü standart yaklaşımlarla bu kıyaslamaları yapan analistlerin ülke bazındaki bir miktar da kendilerine karmaşık gelen yapılara bakıp, onları yeterince çözümlememiş olmasından. Biz kuruluş olarak bu konuda değişik taraflara, 'bunlar doğru değil' diye uyarılarda bulunduk. Bugün de politika faizi başka seviyededir, yüzde 7,5’dir, ama buna karşılık fonlama maliyeti Türkiye’nin biraz evvel söylediğim esnek politikalar çerçevesinde daha yukarıda bir yerlerde oluşmaktadır. Benim düşüncem; daha sade bir politikaya geçilecekse, tek bir faiz oranına geçilecekse, o zaman bir hafta vadeli repo piyasasında oluşan faizler ortalama fonlama maliyetine yakınsayacak demektedir. Bu, politika faizi cinsinden ifade edilirse bir yükseliş gibi görünebilir. Gerçekte zaten geçerli olan fonlama maliyetinin sürmekte olduğunu gösterir, ama sistemi de sadeleştirmiş ve herkes tarafından daha iyi anlaşılır, daha rahat anlaşılır, yeteri kadar zaman harcamayanların da iyi anlayabileceği bir hale getirmiş olursunuz."

Gelişmelere bakıldığında daha fazla parasal sıkılaştırma alanının olduğu kanaatini de taşıdığını vurgulayan Bali, "Şu anda yaşadığımız hadiseler, daha ileri bir parasal sıkılaştırmaya ihtiyaç olduğunu gösteriyor" dedi.

Bali, kredi faiz oranları öngörülerine ilişkin olarak; genel senaryolar ve 2016'ya dönük belirsizliklerin özellikle olumsuz fiyatlandığını, bunun giderilmesine bağlı olarak oluşturulabilecek bir senaryoda kredi mevduat faizlerinde çok majör bir yükseliş beklemediklerini söyledi.

Şu anda ortaya çıkan tabloların, büyük ölçüde şimdiye kadarki durumu ortaya koyduğunu ifade eden Bali, "Tabii tedbiren de söylüyor değilim, ama katastrofik düzeyde olumsuz hadiseler yaşamamız, yaşamaya devam etmemiz halinde bu ifade ettiğim şeyin rasyonel tabanı zaten kalmaz.  Öyle bir durumu göreceğimizi düşünmüyor, bir vatandaş olarak da temenni etmiyorum" diye konuştu.

- "Yükselen her faiz finans kesimi için faiz marjlarını daraltır ve ona zarar verir"

Bali, faizlerin artmasından bankacılık sektörünün daha fazla kazanç sağlayacağına yönelik kamuoyunda var olan algıya ilişkin şu görüşleri aktardı:

"Algı önemli. Algıyı eğer kabul etmiyorsanız, ben, bunu düzeltme gayreti ve sorumluluğunun da yine size düştüğünü düşünürüm. Eğer bankacılık sistemiyle ilgili toplumda yaygın bu yönde bir algı var ise sektör olarak dönüp kendimize bakmamız, bunun gerekleri üzerinde çalışmamız lazım. Bu algıyı dönüştürmek, değiştirmek için… Fakat konu bu kadar basit değil. Bankacılık sisteminin aktifleri uzun vadeli, pasifleri kısa vadeli olduğu sürece, daha da açık söylersem, 40 gün civarında ortalama mevduat vadesine sahipseniz ve o ekonomide faizler yükseldiğinde en fazla 40 gün içinde maliyetleriniz de hemen yükselecektir. Ama öbür tarafta sabit oranlı, uzun vadeli kredilerinizin ya da menkul kıymetlerinizin getirisi buna göre yükselmeyeceğinden yükselen her faiz,  finans kesimi için faiz marjlarını daraltan, ona zarar veren bir faktördür. Tersi ise hemen bir ay, 1,5 ay içinde maliyetlerinizin bütün yükümlülükleriniz içindeki yüzde 60’ı oluşturan mevduatın maliyetinin 1 ay, 1,5 ay içinde düşmeye başlaması, eski faiz oranlarına göre oluşturduğunuz yüksek getirili aktiflerin, kredilerin de bu iyi getiriyi sürdürmesi anlamına geliyor. Düşen faiz ortamı bankalara çoğu kez tek defalık kazançlar yaratır. Nitekim yüzde 16’lardan aşağıya doğru hızlı, seri bir şekilde Merkez Bankası’nın politika faizlerini aşağı çektiği dönemleri hatırlayınız. Biz tek defalık kazançları, ziyadesiyle bilançolarımızda o dönemde görmüştük. Onlar sürdürülebilir karlar değildi. Bu yüzden, bizim için önemli olan faizin yükselmesi asla olamaz. Bunlar teknik konular. Bize düşen; hem otorite, hem Bankalar Birliği, hem de bankalar olarak; hane halkına, bu konulardaki bütün muhataplarımıza, yorulmadan bunu izah etmek."

"Döviz kurunun belli işlerin fizibilitelerine etkileri olabilir, ama şu anda öyle bir emare yok"

 Döviz kurlarındaki yükselişin ekonomiye ve sektöre etkilerine ilişkin de Bali, döviz kurunun Mayıs 2013’ten bu yana sepet bazında yüzde 46, dolar bazında yüzde 60 arttığına işaret ederek, şöyle konuştu:

"Yüzde 30’a kadarlık bir kur artışı, kredi riski açısından bakıldığında tolere edilebilir. Yani bir firmaya yapmış olduğunuz kredilendirmenin dayandığı fizibiliteyi yüzde 30'a kadar varabilecek bir kur artışı bozuyorsa, aslında kredilendirme açısından da kredilendirmenin teknik isabeti açısından da problem vardır. Çünkü sizin oluşturacağınız senaryolar içinde bu kavranıyor, kapsanıyor olmalıdır. Bugün geldiğimiz nokta, referans aldığımız yere göre değişir ama dolar kuru için 1,80’leri alırsanız başka çıkar, 2,20’leri alırsanız başka çıkar. Çok ciddi seviyelere gelmiş durumda. Bunun maalesef belli işlerin fizibilitelerine ağır etkilerinin olabileceğini öngörmemiz gerekir. Henüz şu anda bu yönde çok önemli bir emare görmüş değiliz. Sektörde görmüş değiliz, biz kendi hesaplarımızda görmüş değiliz. Tabii vadeler var burada. Tahammül ne kadar edilip edilmeyeceğine dair, o döneme kadar koşulların düzelip düzelemeyeceğine dair imkanlar var. İşte bu bakımdan bunların yönetimi çok kritik."

Finansal kesimin bir açık pozisyonu olmadığını, diğer taraftan finans dışı kesime, yani reel kesime bakıldığında ise Mayıs 2015 itibarıyla 179 milyar dolar net döviz açığı görüldüğünü kaydeden Bali, fakat bunun vade yapısına bakıldığında kısa vadede 7,1 milyar dolar kapalı pozisyon olduğunu söyledi.

2013 sonunda ise 3,4 milyar dolar kısa vadeli döviz pozisyon açığı olduğunu ifade eden Bali,  "Demek ki aradan geçen süre içinde bu firma grupları şu veya bu şekilde o açık pozisyonları ihtiyatlı bir tutumla kapalı pozisyona dönüştürmüşler kısa vadede" dedi.

Adnan Bali, Türkiye’de döviz kredisinin çok yaygın mikro işletmelere veya KOBİ’lerin küçüklerine yaygınlıkla kullandırılmadığını, büyük ölçüde belli büyüklükteki ticari firmalar, kurumsal ölçekteki firmalar, proje finansmanlarına ve büyük yatırımlara yönelik olarak kullandırıldığını kaydederek, "Zaten mevzuat açısından da çok daha yaygın biçimde her ölçekteki firmaya döviz kredisi kullandırma imkânı yok. İyi ki de yok" diye konuştu.

Geçmişte aynı riskin hane halkı açısından da olduğunu, şu anda öyle bir risk bulunmamasının avantaj yarattığını kaydeden Bali, "Ben bu avantajın şu ana kadar bizi korumakta olduğunu görüyorum" yorumunu yaptı.

"Beklentileri iyi yöneterek spekülatif talebin oluşmasına engel olunmalı"

Aslında döviz kurlarında bütün meselenin spekülatif talebi uyarmamak olduğunun altını çizen Bali, "Spekülatif talebi uyardığınızda bana göre aşılmayacak seviye yoktur. Bu, hiç doğru bir şey değildir. Rezerv politikaları da spekülatif talebe yetmez. Ben bunu şöyle ifade ederim sıklıkla; keskin ihtiyaç olduğunda hiçbir rezerv yeterli değildir. Fed'den boru döşetseniz bile… O, kazanma saikine inanarak fiktif bir talebi ortaya koyuyor. Karşılamanız mümkün değil. Onun için beklentileri doğru yöneterek, güveni tesis ederek, istikrarı kazanmak suretiyle spekülatif talebin oluşmasına engel olmak lazım. Bir ülkede işlem ve ihtiyaç saikiyle oluşan talep, hangi mal için oluşursa oluşsun yönetilebilir fakat spekülatif talep öyle değil" şeklinde konuştu. Adnan Bali, içinde bulunulan şartlarda bir döviz kuru tahmini yapmanın ise bir rasyonalite sorunu olacağını sözlerine ekledi.

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, "İş Bankası, Atatürk'ün koyduğu vizyonla, bu kadar uzun yıldır omurgasını, kendi kültürel değerlerini, ekonomik misyonunu, iş yapma tarzını, istikrarlı iş anlayışını koruyarak buraya kadar geldi. 91. yılın bence süre olarak uzunluğundan ziyade içeriği önemli" dedi.

Bali, İş Bankası’nın çok kısıtlı bir sermaye ile savaş yıllarından çıkmış ve o günkü en güzel ifadeyle fakr-u zaruret içindeki ülkede hem doğrudan hem de finansman yoluyla kalkınmayı belli bir seviyeye getirmek, refahı yaymak için bir misyon yüklendiğini, bunun gerçekten çok büyük bir başarı hikayesi olduğunu vurguladı.

Bugüne kadar bu sürdürülebilirliği sağlamanın büyük önem taşıdığının altını çizen Bali, İş Bankası’nın bilinen modellerde olduğu gibi bir sermayedarı bulunmadığını hatırlatarak, "Bizim sermayedarımız çalışanlarımız ve emeklilerimizden oluşan kendi sandığımız… Dolayısıyla kolektif bir sermaye modelinin, bu kadar uzun süre teknolojiden siyasete, ekonomiye, hatta siyasi rejimdeki birçok kesintiye, teknolojideki faz atlamalarına rağmen kendini koruyarak yeni döneme adapte olması ve bir yandan da öncülük yapmak suretiyle, iştirakçilikten bankacılığa kadar sorumluluk yüklenmesi son derece kıymetli…" şeklinde konuştu.

Bali, İş Bankası'nın Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Atatürk'ün koyduğu vizyonla, bu kadar uzun yıldır omurgasını, kendi kültürel değerlerini, ekonomik misyonunu, iş yapma tarzını, istikrarlı iş anlayışını koruyarak buraya kadar geldiğini, 91. yılın süre olarak uzunluğundan ziyade içeriğinin önemli olduğunu vurguladı.

"İlk yarıda bütün kalemlerde belirlediğimiz hedefleri gerçekleştirdik"

Bankanın 91. yılda elde ettiği finansal sonuçları değerlendiren Bali, ülke açısından "çok enteresan" bir yıl yaşandığını, 2015 iş programını hazırlarken mevcut konjonktür ile bugünkü konjonktürün son derece farklılaştığını söyledi.

Buna rağmen, dinamik bir politika izleyerek iş programlarında özel bir revizyona gitmeksizin temel bütün kalemlerde, büyüme, karlılık, aktif kalitesinin korunması ve sermaye yönetimi açısından belirlemiş oldukları hedeflerle tutarlı sonuçlar elde ettiklerini belirten Bali, şöyle devam etti:

"Yani karlılık, aktif kalitesi ve sermaye yönetimi bence bu dönemin en önemli kilidi… Büyüme, eski dönemlerde olduğu kadar öncelikli bir parametre değil. Ben 2012’den bu yana Türkiye ekonomisinin ılımlı bir büyüme dönemine girdiğine dikkat çekerek ekonominin kabaca yüzde 3-4 arasında büyüdüğü bu dönemde kurum içindeki stratejilerimizi tartışırken de hep şunu ifade ederdim; ‘önümüzdeki dönem hızlı büyümenin değil, aktif kalitesini kimin daha iyi muhafaza ettiğinin ayrıştırıcı olacağı bir dönem olacak. Dolayısıyla biz stratejimizi bu çerçevede yürüttük. Bunun sonucunda hem karlılık hem aktif kalitesinin muhafazası, dolayısıyla özsermayenin güçlendirilmesi anlamındaki stratejilerimizin belirlediği bir büyüme oranı öngördük. Gördüğümüz de şu; bütün bu politikaların sonucunda, rakiplerimize 10 yılı aşkın süreden bu yana nakit sermaye konulmasına rağmen, İş Bankası, bu politikalarıyla kendi emeğiyle, kendi alın teriyle dışardan böyle bir nakit sermaye enjeksiyonu olmaksızın Türkiye’nin en büyük özkaynağına sahip kuruluşu olmaya devam etti. Bu, bence önemli… Özellikle 91. yıl bakımından da son derece kayda değerdir."

"Kredi desteğinde nakış gibi işleyerek, ince eleyip sık dokuyarak çok önemli noktaya geldik"

İlk yarıda sektörde toplam kredilerin yüzde 12,8 büyüdüğünü anımsatan Bali, İş Bankası’nın kredilerdeki lider konumunu koruduğunu ve 175 milyar lira düzeyinde nakdi kredi büyüklüğüne ulaştığını, bunun 128 milyar TL’lik kısmının, yani yüzde 73’ünden fazlasının, nakdi ticari kredilerden oluştuğunu belirtti.

Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu, öteden beri bizim bilançomuzdaki ticari kimliğimize, ticari hüviyetimize, İş Bankası’nın vizyonuna, misyonuna paralel bir anlayışın sonucu…  Bu yaklaşım, asla hane halkının finansman ihtiyacını ihmal eden bir yaklaşım değil. Nitekim 2015 yılında ilk 6 ayda sektör ortalamasının üzerinde pazar payımızı artırarak bireysel kredilerde büyüdük ve 46 milyar TL’lik bireysel kredi bakiyesine ulaştık. Ticari tarafta esnafa,  mikro işletmelere, KOBİ’lere, ticari ve kurumsal büyük ölçekli firmalara, büyük ölçekli yatırımlara kadar her türlü ticaret erbabına destek verdik. Adeta bir nakış gibi işleyerek yaygın mahiyette, ince eleyip sık dokuyarak çok önemli noktaya geldik. Biz çok kısa bir süre önce ‘3 basamaklı toplam kredi büyüklüğüne ulaşalım’ diyorduk. Şimdi 175 milyar liralık büyüklük, 128 milyar lira seviyesindeki nakdi ticari kredilerimiz, 43 milyar liranın üzerindeki KOBİ kredilerimiz ile bu alandaki misyonumuzu sağlıklı bir şekilde yürüttüğümüzü görüyoruz."

Adnan Bali, mevduat tarafına bakıldığında sektörde yüzde 11’in üzerinde bir büyüme görüldüğünü, TL mevduatta ise bir değişimin söz konusu olmadığını kaydederek, "Bankamızın mevduat hacmi, sektörün üzerinde yüzde 14 civarında  büyümeyle yaklaşık 152 milyar liraya ulaştı. Bu büyüklük ile özel bankalar arasındaki uzun zamandır sürdürdüğümüz liderliğimizi devam ettiriyoruz" dedi.

Bu yılın ilk 6 ayında Türkiye’de, sektörde ve İş Bankası’nda sektöre paralel olarak kredi mevduat rasyolarının ciddi oranda yükselmiş olması nedeniyle 2015 yılında bu alanda biraz daha farklı bir strateji izleme gereği hissettiklerinin altını çizen Bali, "Bunun sonucu olarak mevduatta kredilerin üzerinde bir artış oranımız var. Bu da bizim kredi mevduat oranımızı, rasyomuzu bir miktar iyileştirdi. Bu,tahvil ihraçlarıyla birlikte düşünülmeli, özellikle TL tahvil ihraçlarıyla… Bu oranı iyileştirecek bir şekilde gidiyoruz. Bir taraftan da mevduat dışı kaynaklara ağırlık vererek, yurt içi, yurt dışı tahvil ihraçları, sendikasyonlar, ikili anlaşmalar suretiyle elde ettiğimiz fonlar gibi  fonlama tarafında bu şekilde bir çeşitlendirmeyle gittik" şeklinde konuştu.

"Takipteki kredi rasyosu, özellikle zor

konjonktürlerde çok önemli  gösterge"

Kur etkisinden arındırılmış olarak bakıldığında bankanın büyüme performanslarının hedefleri içinde olduğunu ifade eden Bali, 2015 yılının ilk yarısını karlılık anlamında da başarılı bir şekilde tamamladıklarını, aktif karlılığının yüzde 1,5 düzeyinde, özkaynak karlılığının ise yüzde 12,8 olduğu bilgisini verdi.

Bu büyümelerin en önemli vasfının aktif kalitesi olduğunu belirten Bali, kredilerin takibe dönüşüm hızının, ekonomideki yavaşlamaya bağlı olarak sektörde bir miktar artmaya başladığını, ancak bunun sınırlı bir artış olduğunu kaydetti.

Sınırlı artışa rağmen tahsilatta süregelen iyileşmeden dolayı İş Bankası’nın bu alandaki performansını koruduğunu vurgulayan Bali, sektörde yüzde 2,8 civarında olan takipteki krediler oranının İş Bankası’nda yüzde 1,6 olmasının önem taşıdığını söyledi.

Adnan Bali, "Türkiye’nin en büyük kreditörünün takipteki kredilerle, aktif kalitesi bakımından bu kadar olumlu ayrışması çok önemli. Bu sadece kendisi için önemli değil, bütün toplum, kredi kullandırdığı taraflar açısından da önemli. Bunu da iş yapma anlayışı ile birleştirdiğiniz zaman çok önemli ve çok taraflı kıymetinin olduğunu düşünüyorum" dedi.

KOBİ kredilerinde takipteki oranın sektörde yüzde 3,3, İş Bankası’nda ise yüzde 2,1 olduğunu belirten Bali, şöyle devam etti:

"Ekonominin en yaygın can damarı diyebileceğimiz KOBİ’ler; irili ufaklı, istihdama büyük katkı sağlayan, yani hane halkının refahıyla doğrudan ilişkili olan segmenttir. Burada bu performansı göstermemizin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Ben bunu bir ekonomik olgu olarak da görmüyorum. Takipteki kredi oranını da öyle görmem. Yani siz baktığınız zaman 2 - 2,5 gibi bir şey görürsünüz, o bir rakamdır. Bunun arkasında dağılan aileler, dramlar, sosyal boyutlar söz konusudur. Ben bu oranların düşürülmüş olmasını, bu tür faciaların engellenmesi anlamında değerlendiriyorum. Böyle düşünüldüğünde bu, bizim için bir finansal gösterge değil. O nedenle bu oran, bankacılığın özellikle zor konjonktürlerde çok önemli bir göstergesidir."

İş Bankası Genel Müdürü Bali, Haziran 2015 itibarıyla tüketici kredilerinde yüzde 2,8 olan takipteki kredi oranının İş Bankası’nda yüzde 1,5 olduğuna işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu da çok yaygın, yine hane halkının finansmanını ifade ediyor. Gecikmeli kredilerin portföy içindeki paylarını da izliyoruz. Çünkü gecikmeye uğraması demek, yavaş yavaş intikal süreçlerine doğru gidebilecek bir potansiyel ifade etmesi anlamına geliyor. Öyle baktığımızda yine benzer bir tablo görüyoruz. Gecikmeli ihtiyaç kredileri bakiyesinin portföyler içindeki payı sektörde Mayıs 2015’te yüzde 10,9’muş, bizde yüzde 5,9… Yani biz şu anda çalışma çerçevemiz, risk yönetimi tekniklerini kullanma düzeyimiz itibarıyla bakıldığında, bu süreci genel ekonomik konjonktüre bağlı olarak en iyi şekilde yönetmeye çalışıyoruz. Tabii ki bir miktar bizde de bozulma, sınırlı artışlar olması muhtemeldir. Sektörde de sınırlı artışlar olmasını umut ederiz ve öyle de beklemekteyiz. Hatta şunu söyleyeyim; bu ekonomi 2012’den beri yüzde 3-4 bandında büyüyorsa ve bankacılık sektörünün takipteki kredileri halen ortalamada sektörde yüzde 2,8 oluyorsa, en büyük kreditörün de yüzde 1,6 seviyesinde oluyorsa, bu bence iyi bir gösterge, çok önemli, olumlu bir test… İyi tekniklerle, doğru zamanda, doğru kişiye, doğru miktarda kredilendirme yapmayı toplamda başarabildiğimizi, en büyük kreditörün de bunu çok daha büyük bir isabetle yapmış olduğunu ifade ediyor. Bunlar çok önemli."

"İş Bankası’nın değeri, zorlaşan koşullarda daha iyi anlaşılır"

 Bali, şube ve personel politikalarına ilişkin ise, bu konuda kısa dönemli konjonktürel değişikliklere bakarak değerlendirme yapmadıklarının altını çizdi ve şu görüşleri aktardı:

"Yolumuza devam ederiz. Çünkü biz, bunları, bu ülkeye yönelik uzun vadeli taahhütlerimizin karşılığı olarak görüyoruz. 2008’in son çeyreğinde global kriz her yeri vururken, çok ciddi şekilde istihdamı azaltma politikaları, biraz da sert yöntemlerle uygulanırken 1.000’inci şubemizi açıyorduk ve yılda 2.000 - 2.500 kişi civarında istihdam sağlamaya devam ediyorduk. Bu bizim uzun vadeli bakışımızın bir sonucu… Aslında bu rakamları belki kolay bir şekilde ifade ediyoruz, ama bunun hangi konjonktürde, nasıl elde edildiği bence çok kıymetli, kolay elde edilebilir değil."

İş Bankası’nın değerinin özellikle içinde bulunulan durum gibi, biraz zorlaşan koşullarda daha iyi anlaşıldığını vurgulayan Bali, kendi fonksiyonlarının daha önemli, daha değerli hale geldiğini söyledi. Çünkü kolay konjonktürlerde, olumlu dönemlerde herkesin eşitlendiğini, herkesin olumlu olduğunu ifade eden Bali, ama önemli olanın işlerin zora girdiği, yokuşa doğru, dalgaya doğru gideceği zaman kimin dalgakıran gibi hareket edeceği olduğuna dikkati çekti.

Bali, şöyle devam etti:

"Bizim kurumumuzun genetiği böyledir. Aramızda çok uzun tartışmalar yapmadan, bir refleks halinde böyle durumlarda hep ülke ekonomisinin istikrarı neyi gerektiriyorsa, kısa dönemli ticari kazançlar ya da fırsatçılıklar hiç gündemimize gelmeden, gereğini yaparız. Bugün de aynı fonksiyonu görebileceğimizi düşünüyorum. Önemli olan şu; kısa dönemli taktik stratejiler değil, uzun dönemli itibar ve değer oluşturmak… Bu anlayışla çalışmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum ama bence çok daha önemli bir durum; İş Bankası’nın böyle sonuçlar alıp, hem likit, hem güçlü, mali yapı ve aktif kalitesi itibarıyla sağlam bir bilançoya sahip olması, bu iş anlayışına sahip olması, sadece kendisi için avantaj değil, böyle zor dönemlerde bu ülke için de önemli, bu ülkeye dair de bence çok kıymetli bir anlam ifade ediyor. Dolayısıyla biz aynı anlayışı sürdürerek, bu yılın ilk yarısında olduğu gibi, sonuçları bu felsefeye dayalı olarak çalışmaya devam ediyoruz, edeceğiz." Artan terör olaylarının bankanın bölgedeki faaliyetlerini nasıl etkilediğine dair soru üzerine, kurum olarak hep söyleyegeldikleri "uzun dönemli taahhüt" ifadesi ile aslında zor dönemlerde taahhüdün ne kadar korunabildiğine işaret ettiklerini dile getiren Bali, memleketin herhangi bir parçasında taahhütlerini hiçbir suretle geri çekmediklerini ve olağan politikalarını, hedeflerini yürüttüklerini söyledi.

Adnan  Bali, "Aynı şey, bu bölge (Güneydoğu Anadolu) için de geçerlidir. İçinde bulunduğumuz koşullar, güvenlik sorunları bu anlayışımızın kısa dönemde karşılığını bulmasına izin vermeyebilir,  ama biz hedefimizi korumaya ve mümkün olduğu ilk andan itibaren kaldığımız yerden ne gerekiyorsa onu yapmaya devam ederiz. Bu, bir duraksama anlamına da gelmez" ifadelerini kullandı.

- "2015 sonu itibarıyla hedeflerimize erişebileceğimizi düşünüyorum"

Ekonominin büyüme hızında bir yavaşlama olduğunu, hatta bunun 2012’den bu yana devam ettiğini hatırlatan Bali, global anlamda da bakıldığında buna paralel veya bunu olumsuz etkileyen bazı faktörler bulunduğunu belirtti.

Bali, örneğin ABD’nin değişen para politikasının giderek netleşme eğiliminde olmakla birlikte, bunun bir faiz artırımına işaret etmesi nedeniyle gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarını olumsuz etkileme riski ve Çin’deki yavaşlama gibi dış etkenlerin söz konusu olduğunu anlattı.

Bölgede yoğunlaşan ve siyasi anlamda da çok önemli boyutları olan jeopolitik sorunlara dikkat çeken Bali, şöyle devam etti:

"İçinde bulunduğumuz, kahrolduğumuz terör sorunu… Bunları düşündüğümüz zaman aslında hiç bu derecede sert olacağını ummadığımız bir son çeyreğe doğru gidiyoruz. Biz ekonomi için yüzde 3 civarında bir büyüme öngörüyorduk. Kendi büyüklüklerimizi de bu çerçevede belirlemeye çalıştık. Şu anda gördüğümüz bazı öncü göstergeler, açıklanan bazı veriler çerçevesinde, özellikle sanayi üretimi gibi, yüzde 3’e yakın bir büyümenin yine de gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Biz kendi büyümemiz açısından 2015 başında açıkladığımız, yatırımcılarla paylaştığımız hedeflerimizde bir revizyon yapmadık. 2015 sonu itibarıyla bunlara erişebileceğimizi düşünüyorum."

- "Radarımızda potansiyel ifade eden, gelecek vaat eden ülkeler var"

Bankanın yurt dışı faaliyetlerine ilişkin de bilgi veren Adnan Bali, Türkiye’nin ekonomik, ticari ve siyasi ilişkilerinin yoğunlaştığı ülke ve bölgelerde faaliyet içinde olduklarına değinerek, son dönemlerde bu konuda atak bir strateji izlediklerini belirtti.

Bugün 14 ülkede faaliyet gösterdiklerini hatırlatan Bali, İşbank Rusya’nın 10, İşbank Gürcistan’ın 2 şubeyle faaliyet gösterdiğini, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerindeki şubelerle birlikte 17 şubesiyle İşbank AG’nin hizmet verdiğini aktardı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 16 şubeyle en fazla şubesi olan özel banka konumunda bulunduklarını vurgulayan Bali, İş Bankası’nın Londra, Bahreyn, Kosova ve Irak’ta şubeleri bulunduğunu, Mısır ve Çin’de temsilcilikler ile de oldukça yaygın bir ağa sahip olduklarını söyledi.

Bali, bu konudaki iş planlarına dair de şunları kaydetti:

"Radarımızda da potansiyel ifade eden, gelecek vaat eden ülkeler var. Türk iş adamının gerek ticaret gerek üretim yoluyla daha derin ilişkiler tesis ettiği piyasalarda müşterilerimize hizmet etmek, o piyasaların ihtiyaçlarını karşılamak, müşterilerimizi izlemek ve müşterilerimize öncülük etmek istiyoruz. Azerbaycan çok uzun süredir radarımızda, oradaki çalışmalarımız sürüyor. Bunlar çok kısa dönemli çalışmalar olmak durumunda değil. Giriş bariyeri anlamında çok özel engelleri olmayan, biraz evvel saydığım kriterler çerçevesindeki piyasalar ilgi alanımızda. Çok esnek politikalarımız var ve bu esnek politikalar, o piyasanın da mevzuat dahil ticari gereklilikleri dikkate alınarak şube açılmasını gerektiriyorsa şube, bir satın alma fırsatı varsa banka satın alma şeklinde, hatta lisans başvurusunda bulunarak bu şekilde bir banka oluşturma, kurma şeklinde de olabiliyor. Ama şunu da ifade etmeliyim ki; içinde bulunduğumuz konjonktür, bu konuda maalesef arzuladığımız kadar atak bir politika yürütmeyi gerçekçi olmaktan çıkardı."

(Sürecek)