Bir kadının gönlünü kazanmak isteyen erkek ağır ve ihtiyatlı ya da atak ve aceleci davranabilir. Adler konuya şöyle devam ediyor: Bir kadına kur yaparken sergilediği davranıştan bir erkeğin evliliğe hazırlık derecesine kesinlikle saptayamayız. Öyleyken kur yapışındaki tavrına bakarak yine de kişiliği hakkında belli bir fikir edinebiliriz. Gelenek ve göreneklerimiz genel olarak önce erkeğin kadına ilgi duyduğunu açığa vurmasına ilk yaklaşımın erkekten gelmesini ister. Uygarlığımızın durumundan kaynaklanan bu beklenti var olduğu süre bir oğlanın erkeklerden beklenen bu tutuma hazırlanması ilk adımı kendisinin atması bu konuda duraksamaması ve kaçamak yollar aramaya kalkmaması zorunludur. Ne var ki böyle bir tutuma hazırlanmaları oğlanların kendilerini toplumsal yaşamın bir parçası olarak hissetmelerine, bu yaşamın avantaj ve dezavantajlarını benimsemelerini gerektirir. Kadın ve kızların kur yapması daha çok giyinişlerinde, bakışlarında, konuşma ve dinleyişlerinde açığa vurur kendini. Dolayısıyla erkeklerin kur yapışını daha dolaysız daha yalın ve yüzeysel, kadınlarınkini ise daha derin ve dolaylı bir davranış biçimi olarak niteleyebiliriz. Şimdi bir adım daha ileri giderek diyebiliriz ki evlilikte seçilecek eşe karşı cinsel bir eğilimin varlığı zorunludur. Ancak bu eğilimin tamamen insani bir dostluk ilişkisi kurma isteği kılığında kendini açığa vurması gerekir. Her iki taraf da birbiri için bir değer ifade ediyorsa cinsel cazibenin kaybolacağı tehlikesinden asla söz açılamaz. Bunun kaybolması her zaman paylaşma duygusunun yetersizliğinden kaynaklanır. Böyle bir durum bize söz konusu insanın aynı dostluk ve yardımseverlik duygusuyla karşı tarafa kucak açmadığını karşı tarafın yaşamını zenginleştirmeye önem vermediğini gösterir. Bazen insanlar dostluğun kalıp yalnızca cinsel cazibenin kaybolduğunu düşünür. Bu asla doğru değildir. Bazen dudaklar yalan söyleyebilir ya da baş durumu anlatmaya yanaşmaz ama bedensel işlevler her zaman doğruyu dile getirir. İşlevlerde bir aksama varsa bundan çıkacak sonuç her iki taraf arasında gerçek bir anlaşmadan söz açılmayacağıdır. Birbirlerine karşı davranışlarında paylaşma duygusu diye bir şeyden eser kalmamıştır. Çünkü en azından içlerinden biri sevgi ve evliliğin yükünü bundan böyle taşımak istemeyip bir çıkış yolu aramakta kaçmak için bir fırsat kollamaktadır. İnsanlarda soyun kalıcılığı çocuk sahibi olmakla sağlanır. Hep başkalarından istekte bulunan hep başkalarından bir şey bekleyen bu insanlar çocuk sahibi olmayı da akıllarından geçirmeyecektir. Yalnızca kendilerini düşünecek çocukları istediklerini yerine getirmekten alıkoyan bir baş belası, bir eziyet, bir yük gözüyle bakacaklardır. Bu yüzden diyebiliriz ki sevgi ve evlilik sorununun eksiksiz çözümü için çocuk sahibi olmaya karar vermek zorunludur. İyi işleyen bir evlilik insanlığın gelecekteki kuşaklarının yetiştirilebilmesini sağlayacak en iyi yoldur. Alfred Adler’in Yaşamın Anlam ve Amacı kitabına bakabilirsiniz.