Evet, bu sözler ABD- Miami’de tutuklanarak cezaevine koyulan, Ebru Gündeş’in resmi nikahlı eşi Reza Zarrab’a atfen söylenmiştir. New York savcısının hazırladığı 21 sayfalık iddianame ile içeride tutulan Zarrab Adalet önünde hesap verirken gözler ülkemizin ünlü ses sanatçısı Ebru Gündeş’e dikilmiştir.

Kocasını çok seven ve de ondan bir kız çocuğu sahibi olan Gündeş muhakkak ki şu günlerde çok sıkıntılı bir yaşamın içinde; düşünceli, huzursuz, mutsuz ve de biraz da korku içindedir. Tabi ki kolay değildir. Sesi, hanımefendi tavrı, jüri üyeliği gibi sorumluluk ve ciddiyet isteyen sanatsal davranışlarını kusursuz yürütme adına Gündeş’in önünde çok zor günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar bulunmaktadır.

Sanatçının üzüntüleri arasında kızının babasız büyümesini istememesidir. Zira Ebru babasız büyümüş bir kız olarak babasızlığın acısını çekmiştir. Babasız büyüdü dememize gelince: Ünlü şarkıcının geçmişine şöyle bir gaz atmakta fayda vardır. İstanbul Fatih Esnaf Hastanesi doğum bölümünde dünya’ya geldiğinde yanında sadece annesi, Müjgan hanım bulunmaktadır. Tarihlerin 1986 yılını gösterdiği yıldan tam 15 yaşına geldiği 1991’de Ebru Gündeş ve annesi Müjgan Hanım, yaşadıkları yokluk ve sıkıntılı yaşamdan kurtulmak için soluğu İstanbul’un müzik piyasasının can damarı Unkapı plakçılar çarşısında alırlar. O güne kadar Gündeş ve annesi ayakta kalabilmek için her işi yapmak zorunda kalmışlardır. Babanın olmayışı Anne Müjgan’a kızını bu yokluklar içinden çekip kurtarmak için küçük Gündeş’i görücü usulü bir gençle evlendirerek Belçika’ya gelin olarak gönderir. Şirinevlerde bir gecekondu’da oturan Gündeş’in o güne kadar bir flörtü, bayramlık kıyafeti, oyuncakları üstüne giyebileceği gösterişli bir elbisesi, hatta bir kotu olmadığı gibi bir aile sofrasında yemek bile yememiştir. Anne tüm gün bir konfeksiyon atölyesinde overlokcu olarak çalışırken; Ebru, isteyen ailelerin evine gidip çamaşır yıkıyordu.

Anne Müjgan’ın planı tutmamıştı, Ebru’nun anne ve vatan hasreti, kocasının hırçın davranışlarına ancak üç ay dayanabilmişti. Bu aralar sesinin güzel olduğunu fark eden Gündeş komşularının da ısrarı üzerine annesi ile soluğu Unkapanı’nda almışlardı. Yapımcı biraz da burnunu büküp tepeden baktığı bu küçük kıza ayak üstü bir şarkı okumasını istemesi üzerine heyecandan oracıkta öleceğini zanneden Ebru ellerini yumup gözlerini kapatarak "Unuturum diye yorma kendini…" o günlerin sevilen şarkısını okuduğu zaman yapımcı "Elime yeni bir av geçti" diye sevinmekten kendisini alamamıştı. Ebru Gündeş’i kurtlar sofrasına sürebilmek için yoğun çalışmaların ardından genç şarkıcı kısa bir süre sonra "Demir attım yalnızlığa ve bir hasret gemisinden" adlı şarkıları ile TV ekranlarına çıktığı zaman herkes birbirine kim bu güzel sesli kız diye sorarken, genç ses her geçen gün kendisini yenileyerek Türk müzik âleminde "Bende varım" demiştir. İlk kaseti 1.500 milyon satınca diğer plak şirketlerinin de hedefi olmuş peş peşe yaptığı albümlerle zirveye hızlı adımlarla ilerlemeye başlamıştı. Artık TV programları, konserler, plak çalışmaları genç şarkıcıyı tepelere taşımakta gecikmemişti.

Her şöhrete yapılan genç şarkıcıya da yapılmış başarısını çekemeyenler çeşitli oyunlarla okuyucu hanımı boy hedef yapmışlardı. Medya da bir takım olumsuz yazılar üzerine gerçek müziksever Hıncal Uluç, Sabah’ta ki köşesinde "Bir Orhan Gencebay, bir Sezen Aksu, bir Ebru Gündeş kolay yetişmiyor" diyerek eleştirilere cevap vermiştir. Artık ülke çapında tanınan TV programları, Show’ları, Cd’leri sanatseverler tarafından alınıyor, dinleniyor, izleniyordu.

Gündeşi paylaşamayan kaset yapım firmaları ünlü sese servet teklif etmeye başlamıştı. Ebru 1993 yılında "Tanrı Misafiri" adlı kaseti piyasaya çıktığı zaman bazı çevreler, "Satmaz" sonu geldi, bitti diye içlerindeki kıskançlık duygularını kusarken 14 parçadan olan Marşandiz yapımı kaset o günlerde yine satış rekorları kırmıştı. "Unutma sakın- Demir attım-Tanrı misafiri-Yaralım-Gel diyemem-Yalan mıydı-Aman kimseler duymasın-Şimdi git güle güle-Hayret bir şeysin-Güller arasında ve iki parçadan oluşan potpori’ler" o günlerin hit parçaları olup herkesin zevkle dinledikleri Şarıklar olmuştu.

Ebru Gündeş "Fırtınalar", "Deli divane" adlı kasetleri ve TV Show’ları, sahne konserleri, turneler derken hem servet, hem şöhret sahibi olmuştu.

Sanatçının özlemini çektiği evlenip bir yuva kurmak çocukları ile mutlu yaşamaktı. Gönlü boştu. Beyaz atlı prensini beklediği günlerde karşısına çıkan Abdullah Goncal, Kerem Alışık, Atilla Saral, Levent Akkaş, Hakan Altun gibi sanatçılarda ünlü sesi nikâh masasına oturtamamışlardı. Yine gönlünün boş olduğu bir günde karşısına çıkan Avukat Ömer Durak adlı yakışıklı bir okumuş çıktı. Ebru bu genci severdi ve hayatında ikinci kez nikâh masasına oturdu. Kocasını çok sevmesine rağmen aşırı kıskançlık nedeniyle sık sık kavgaları bu evliliği bitirir. Bu sevgi iki yıl sürmüştür. Ebru boşanmasına rağmen genç avukatı sevdiği söylenmektedir. Nitekim ayrılıklarının 3’üncü ayında "Dön ne olur" adlı şarkının band kaydı için girdiği stüdyoda ki pek çok televizyon kanalı bu görüntüleri naklen yayınlıyordu. Ebru kameralar karşısında gözleri dönüp olduğu yere yıkılması, beyin kanaması geçirmesi milyonların yüreğini hoplatmıştı. Acilen hastaneye ulaştırılan sanatçı doktorların ve milyonların duaları sayesinde tekrar hayata döndü.

Aradan iki yıl geçmişti. Ebru Gündeş üç ay sürecek bir evlilikle hayatını tekrar Ömer Durak ile birleştirmişti. Bu arada Üniversal plak şirketinin sahibi Süha yavuz sanatçının hayatına girmiş bu beraberlikte uzun sürmemişti. Ünlü ve serveti vardı, fakat aradığı mutluluğu bir türlü bulamayan sanatçı başından geçenleri kendisi ile röportaj yapan magazin muhabirlerine samimi itiraflarda bulunuyor. "Gençliğimde bir tek kotum yokken bugün yüz kotum var" diyecek kadar da gerçekçi ve samimi bir yapıya sahipti.

Bir sohbetinde Can Tanrıyar’a "Suya yakın bir yerde, birinin omzunda ağlayabilmek istiyorum." Derken bu kez karşısına Reza Zarrab adlı Azerbaycan asıllı bir iş adamı çıktı. Zarrab kelimenin tam anlamıyla ünlü şarkıcıya aşık olmuştur. En pahalı otomobiller-Porsche, yazlık-kışlık rezidanslar ve paha biçilmez mücevherlerle Ebru Gündeş’in gönlünü çalmasını bilmiştir. Magazin muhabiri gazetecilerin bir sorusu üzerine Ebru’nun "Reza ile şakalaşırken ona Marsı’da satın alırsan şaşmam" demiştir. Yani kocasının uçan sinekten bile yağ çıkarttığını belirtmek istemiştir. Bu sözlerin üzerinden 9 ay geçmişti. 17-25 Aralık olayları nedeniyle Ebru’nun dünyası kararmış, çocuğunu babasız büyütmemek, kendisini taşıyabilen bir erkeği kaybetmemek için o da elinden gelen mücadeleyi vermiş. Tutuklanan Zarrab’ı yattığı hapishanede yalnız bırakmamıştı. O günlerde bir TV programında jüri üyesi olarak erkanlarda boy gösteriyor, yurtiçi ve yurtdışı özellikle Kıbrıs’ta en lüks otellerin geniş salonlarında ayakta alkışlanan konserleri ile var olduğunu kanıtlıyordu.

Zarrab serbest bırakılıp yuvasına döner dönmez İstanbul boğazı, Avrupa yakasındaki yalısının yanındaki yalıyı da satın alarak her iki binayı birleştirerek daha kullanışlı ve konforlu bir hale getirmişse de yasalara aykırı yapılan tadilatlar nedeniyle ünlü işadamının başı tekrar belaya bulaşmıştır. Yapılan tadilatın sökülüp yalıların eski haline getirilmesi için ikaz ve uyarılar hala uygulanamazken iş ortağı olduğu söylenen İran’lı bir şahsın Tahran’da tutuklanması, yargılanması ve idama mahkûm olması Zarrab’ı derinden etkilemiştir.

Gündeş, yıllar önce İstanbul’un şirinevler denilen semtinde bir gecekondu’da yaşam mücadelesi verirken bugün çifter yalılarda, kızı Alara ile, uşakları, yardımcıları ve korumaları ile bir yaşam sürmektedir. Evet, her şeye sahip Gündeş şimdi de ABD’de yargılanacak olan çocuğunun babasının akıbetinin ne olacağıdır.

Bir şairimiz ne demiş. "Ve kederi de, yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle" Ebru Gündeş şöhretin kurallarını iyi oynayan bir azim abidesi mi, yoksa gerçekten kocasına deliler gibi aşık, mağdur bir anne mi? Bunu bize zaman gösterecektir. Ben yinede güzel sesi, hanım hanımcık tavırları ile milyonların sevgisini kazanmış olan ünlü sanatçıya sabırlı günler diliyorum.

İnşallah her şey gönlünce olur.