Geleneksel el sanatlarının kaybolmaması için mücadele ediyorlar

Altınköy Açık Hava Köy Müzesi, Türkiye’nin dört bir yanından sanatçıları ağırlamaya devam ediyor. Hatay’dan ahşap yakma, Mersin’den iğne oyası, Siirt’ten tiftik battaniyesi dokuyuculuğu ve Edirne’den Edirnekâri sanatını icra eden ustalarla kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarını konuştuk

NAZ AKMAN (ANKARA) - Türkiye’nin ilk ve tek açık hava köy müzesi özelliğine sahip olan Altınköy, Türkiye’nin farklı coğrafyalarına özgü kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarını yaşatmak için sanatçıları misafir etmeye devam ediyor. Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’nin hayata geçirdiği Altınköy projesi henüz resmi açılışı yapılmadan binlerce ziyaretçi ağırlıyor. Köy yaşamına özlem duyanların sık sık ziyaret ettiği Altınköy’de yöresel tatlardan el sanatlarına kadar pek çok etkinlik düzenleniyor. Her hafta farklı şehirlerden ustaları ve sanatlarını misafir eden Altınköy’e bu hafta Edirne, Hatay, Siirt ve Mersin konuk oldu. Yüz yıllardır üretilen ve kullanılmaya devam edilen Siirt Battaniyesi, tiftik keçisinin tüylerinden yapıldığı için özellikle kış aylarında tercih edilen en önemli giysilerin başında geliyor. Battaniye yapımı için tiftik keçilerinin yılda bir veya iki kez kırpılarak toplanan tüyleri renklerine göre ayrılıp, temizlenerek yıkandıktan sonra dokuma tezgahlarında yerini alıyor. Akrep kapan olarak da bilinen Siirt Battaniyesi dokumacılığına yaklaşık yarım asırlık ömrünü adayan Mesut Harman, hem Altınköy izlenimlerini hem de kaybolmaya yüz tutan el sanatını anlattı. Siirt Battaniyesi’ne adanmış 45 yıl Geçtiğimiz yıl içerisinde de Altınköy’e geldiğini ifade eden Harman, Siirt’te bu tarz bir köy ortamının olmadığını söyledi. Harman, “Altınköy projesinin hayata geçirilmesi çok güzel. Ankara’nın merkezinde böyle bir köyün inşa edilmesi gerçekten inanılmaz. Kendi yaşadığımız köylerde bile böylesine doğal ve samimi bir ortam bulamıyoruz” dedi. Siirt yöresine özgü tiftik battaniyesinin özelliklerine ilişkin bilgiler veren Harman şöyle konuştu: “Yaklaşık 45 yıldır bu dokuma tezgahının başında Siirt Battaniyesi yapıyorum. Siirt Battaniyesi tiftik ve yün karışımından yapılır. El dokumasıdır. Bir tarafı tüylü bir tarafı tüysüz olur. Ahşaptan yapılma battaniye tezgahı ile mekik yardımıyla dokunur. Bir namazlık yaklaşık bir günde tamamlanıyor. Siirt Battaniyesi’ne ilgi yoğun bu sanat sadece bu yöreye özgüdür. Kendi elemanlarım var ve çıraklarıma bu mesleği öğretiyorum. Çırak bulmada sıkıntı yaşıyoruz ama mesleğimizi en azından bir sonraki nesle aktarabilmek için gayret ediyoruz. İnşallah bu çabayla mesleğimiz ölmeyecek. Osmanlı tuğrası, Türk bayrağı, Namazlık gibi modern dokumalar yaptığımız için ilgi artmaya başladı. Geleneksel yöntemleri kullanarak ürünlerimizi güncelleştirdik. Nevresimin içine geçirilen yorgandan tutun, özel tasarımlara kadar birçok ürün yapıyoruz. Ürünlerimiz kirlendiği zaman makinede yıkanabilir ama sıkma işlemi yapmadan direkt asıp kurutmak gerek.” [caption id="attachment_137935" align="alignright" width="600"] Edirnekâri Mehtap Cömert[/caption] Başkentte Edirnekâri Mimari eserlerin iç dekorasyonunda, ahşap, mukavva ve deri eşyaların yüzeylerinde uygulanan Edirnekâri ise ilk kez Edirneli ustalar tarafından uygulandığı için bu isimle anılıyor. Ağaç işlerini oyma, kakma ve boya bezekli eserler olmak üzere üç grupta toplanabilecek olan Edirnekâri’ye hayat veren Mehtap Cömert, kaybolmaya yüz tutan geleneksel el sanatının yaşatılması için mücadele eden ustalardan biri. Altınköy’e ilk kez geldiğini söyleyen Cömert, “Buraya hayran kaldım. Adeta hayalimizdeki köy, emeği geçenleri kutluyorum. Her yerin fotoğrafını çektim, Edirne’de herkese göstereceğim. Ziyaretçiler de Edirnekari sanatını ilgi ile izliyor. Bizler de el sanatlarımızı anlatmak ve tanıtmak için buradayız” dedi. Cömert Edirnekâri sanatına ilişkin şöyle konuştu: “Osmanlı döneminde Edirne’de yaşanan işgal, doğal afetler gibi nedenlerden dolayı bu kültür mirası yok olup gitmiş ve ustalar Edirne’yi terk etmiş. Yıllar sonra sanat tarihi hocamın yönlendirmesi sonucunda Edirnekâri ile tanıştım. 1970 yıllında bu alanda çalışmaya başladım Mimar Sinan Üniversitesi’nde sanatta yeterliliğimi bu alanda verdim. Üniversitenin prestij kitabı olarak kitabım yayımlandı. Geleneksel Edirnekâri yapmış ustalara sadık kalarak onların motiflerini kullanıyoruz. Bütün ustalar gibi mesleğimizi yaşatmaya çalışıyoruz. Bizim mesleğimiz çok emek ve sabır istiyor. Bir yaprağı yapmak için dört ay, bir lale işlemek için 5 sene emek vermek gerekiyor. Bu işi yapmak isteyen bir insan beş sene içerisinde ustalaşabilir. Ben akademisyen olarak pek çok öğrenci yetiştirdim. Şu anda yetiştirdiğim ustalar mesleği devam ettiriyor.” [caption id="attachment_137936" align="alignleft" width="600"]            İğne Oyası Şenay Tosun[/caption] Resim öğretmenliğinden Ahşap Yakmaya Hatay’ın Anktakya ilçesinden gelen Ahşap Yakma Ustası Hüseyin Bilgin de 13 yıldır sanatını sürdürmeye çalışıyor. Resim öğretmeni olan Bilgin bu sayede kara kalem çalışmalarının yanında ahşap yakmaya da merak salıp mesleğe başladı. Altınköy’e üçüncü kez geldiğini söyleyen Bilgin, “Çok emek verilerek hayata geçirilmiş bir proje,müthiş bir ortam. Ahşap yakma mesleği için atmosfer ilham verici. Doğal bir ortam ve ahşap ile iç içeyiz. Ziyaretçilerde yoğun ilgi gösteriyor” dedi.  Ahşap Yakma sanatının zevkli ancak teknik bilgilerle yapıldığını belirten Bilgin “Bu sanata başladıktan sonra daha fazlasını yaparak kendinizi geliştirmek istiyorsunuz. Üniversiteyi bitirince tamamen Ahşap Yakmaya yöneldim. Ahşap Yakmayı, süsleme sanatından çıkarıp, biraz daha sanatsal boyuta getirmeyi hedefledim. Ahşap Yakma da kavak ağacından yapılmış özel kontrplak kullanıyorum. Öncelikle bir resim belirliyoruz ve kurşun kalem ile ahşaba aktarıyoruz. İşimizin hata payı yok. Kurşun kalemle kağıt uçla tonlama yapıyorsak bu sanatta metal uçla yakma yöntemi ile yapıyoruz. Son zamanlarda Altınköy gibi yapılanmaların desteği ile Ahşap Yakma mesleği yavaş yavaş canlanmaya başladı. Altınköy’de ziyaretçilerin ilgisinden oldukça memnun kaldık” diye konuştu. “Oyamızın kaybolmasını istemiyoruz” Selçuklu döneminden Mersin’e miras kalan İğne Oyası’nı çocukluğundan bu yana devam ettiren Kültür Bakanlığı Devlet Sanatçısı Şenay Tosun da el sanatının yaygınlaşması için güncel motiflerle geleneksel motifleri harmanlıyor. Tosun İğne Oyası’nı şu sözlerle anlatıyor: “Tarsus’ta doğup büyüdüm. Çocuk dönemlerimde büyüklerimden görerek bu sanatı yapmaya başladım. Çamlıyayla İğne oyası, Selçuklulardan kalma bir gelenek. İlk önce fındıktan yapılan yumaklarla yapılırmış. Sonrasında ipeğe geçilmiş. İğneyi ipliğe takarak yapılacak modele karar verilir. İlk teknik zürafa olarak adlandırılan tekniktir. Zürafayı öğrendikten sonra tek bir teknik üzerinden devam edersiniz. Doğadaki portakal çiçeğinden tutun birçok çiçeği model olarak kullanıyoruz. Ben kendi kızıma da öğretiyorum. Biz Çamlıyayla’da kültürümüzü devam ettirmeye çalışıyoruz. Altınköy gibi merkezlerde ise sanatımızı tanıtmaya çalışıyoruz. Amacımız oyamızın gelir kaynağı olması dışında unutulmaması ve yaşatılması. Altınköy ziyaretçileri İğne Oyası’nı beğeniyor ve ilgi duyuyorlar. Benim köyümde tıpkı Altınköy gibiydi. Şimdi betonlaştı. Altınköy’de çocukluğumun yeşil ve güzel köyünü buldum. Oğlum ile beraber geldim. İlk kez burada çocuğum hayvanlarla tanıştı, sütün nasıl üretildiğini gördü. Onun için de çok farklı ve unutulmaz bir deneyim oldu.”
Editör: TE Bilisim