1969 yılından beri taşıdığım B Grubu şoför ehliyetimi kaybettim.
Yenilemek için Ankara’da "Emniyet Sarayı" olarak bilinen binanın ilgili bölümündeki Trafik Tescil bürosuna gittim.
Girişte sıkı bir aramadan geçiriliyorsunuz.
Girişteki cihaz, cebinizdeki ilacı, bozuk parayı gösteriyor ama, siz yine de metal olan ve sizi geçerken öttüren her şeyi bir kabın içine bırakıp öyle geçek zorundasınız.
Kapıdaki polise "bu eziyeti anlamak mümkün değil" dedim.
O da "cebinizde bıçak veya silah olursa nasıl alalım?" dedi.
Ben de "cebimdeki ilacı gören cihaz, silahı, bıçağı göremez miydi? Bozuk paralarla mı, tırnak makasıyla mı, telefonla mı adam öldürülür?" diye sordum, cevap alamadım.
Adam görevini yapıyor, ne diyelim.
Türkiye maalesef ehliyetsiz insanların yönettiği bir ülke durumuna geldi.
Bunu devletin bir çok kademesinde görmek mümkün.
Ben, o gün, Trafik Tescil Şubesi’nde olanları, Başbakanlıkta "İdareyi Geliştirme Başkanı" olarak görev yapmış eski bir bürokrat olarak gözlemledim.
O tarihlerde yaptığım görevin amacı, bürokrasiyi azaltmaktı.
Rahmetli Özal, bürokrasi ile mücadeleyi hükümet programına alırken, "dünyanın en zor işi bürokrasi ile mücadeledir" demişti.
O görevim sırasında ve bu gün yaşadıklarımda fark ettim ki bürokrasi ile mücadele gerçekten zor bir alan, aşılması zor bir kale.
Siz devlet olarak ne yaparsanız yapın, bürokrasi elemanları çatık kaşlarıyla ve bilmedikleri mevzuatla kendilerini adam akılı hissettiriyorlar.
Adam, Almanya’da doğmuş büyümüş. Ülkesine gelmiş, ehliyetini değiştirip seyahat edecek.
Aman Allahım, sabahtan beri çektirdiklerini kendi isyanıyla şöyle haykırdı:
"Allah belanızı versin!"
Görevli memurlar mevzuattan habersiz, biri oraya gönderiyor, biri başka bir yere.
Adama bir de 800 lira harç ödetmişler. "Öyle ise verin paramı!" diye tutturması o yüzden.
Meselâ ben iki lira polis vakfına yardım için Vakıflar Bankası’na gönderildim.
Cihaz, önceden çektirdiğim fotoğrafımı kabul etmedi, bir kere de Emniyet Sarayı’nın şimpakçı fotoğrafçısına gittim.
Ama ne fotoğraf! Mafya babalarını bile korkutacak bir fotoğraf. "Bunu mu yapıştıracaksınız ehliyetime?" diye sordum, "evet" cevabını aldım.
Fotoğraf çilesinden sonra bir de fotokopi çilesi. O birimde paranızla bile fotokopi çektiremiyorsunuz, zira fotokopi cihazı yok. Dışarıda bir yer tarif ediyorlar, oraya gitmek zorundasınız. Koştur Allah koştur. Komut onlardan, koşmak sizden.
Ha, bir de oradaki maliye bürosuna 13.5 lira ehliyet parası. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi. Kaybedilen belgeler için yüklü miktarda ceza alıyorlardı, şimdi gördüm ki, kayıp ehliyetten böyle bir ceza alınmıyor. (Vatandaşı düşünen Hükümete teşekkür.)
Artık İçişleri Bakanı mı, Emniyet Genel Müdürü mü, yoksa Ankara Emniyet müdürü mü ilgilenir bilmem. Lütfen, görevlilerinize önce mevzuatı öğretin. Vatandaş sizin oyuncağınız değil. İki lira için, fotokopi için insanlar koşturulmaz. Yazıktır.
Bir de şu kaşık çatlı bay ve bayan memurlar. Kim oluyorlar bunlar? Vatandaşın ödediği vergilerle maaşlarını alan bu insanlar vatandaşa çile çektirmek için mi oradalar?
Nihayet geçici ehliyeti yazıcıdan çıkarıp verdiler. Fotoğrafı ne eşime, ne çocuklarıma gösterebildim. Korkunç bir adam var o resimde.
Ehliyeti aldıktan sonra paylaşacağım.
Eski bir bürokrat olarak diyeceğim şu ki; kahrolsun bürokrasi!