Mehmet Necati GÜNGÖR Bu Ekrem’ler güzel insanlar oluyor. Bizim de Ekrem ağabeyimiz vardı. Rahmetli Demirel’in hafızası, müsteşarı ve bakanı Ekrem ağabey. Nam-ı diğer Dadaş Ekrem. Ekrem Ceyhun. Heybetli, ciddi, aynı zamanda sevecen bir bürokrat. O dönemi yaşayan bütün bürokratların ağabeyi, Ekrem ağabey. Tabii, bizim de Ağabeyimizdi. Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde birlikte çalıştık. Meclis’teki odamda beni ziyarete geldiğinde bir masama, bir oturduğum koltuğa baktı; “oğlum, kimin masasında oturduğunun farkında mısın?” “Bilmiyorum sayın Bakanım, Meclis’in verdiği masa ve koltuğu kullanıyorum.” “Oturduğun koltuk da, masa da İsmet Paşa’nındı.” “Hemen Meclisteki ilgili birimi aradım, bu tarihi eşyayı yanlışlıkla bana vermişler, gelip alın, envanterinize kaydedin.” dedim. Gelip aldılar. Biz de o şerefli koltuğu bilmeden birkaç ay kullanmış olduk. Geçen gün Meclis’te eski CHP Kayseri Milletvekili Gani Aşık beyle karşılaştık. Ekrem Ceyhun’la ilgili bir anekdot aktardı. Bilmeyenler için söyleyelim; Ekrem ağabey, aynı zamanda o gün köylere yol, su, elektrik götürmek üzere kurulan YSE’nin kurucu genel müdürü. Yemekhaneye gelmiş, herkes ayağa kalkmış, biri gördüğü halde kalkmamış. “Sen benimle gel” diyerek o memuru odasına götürmüş. “Oğlum, orada herkes ayağa kalktı, sen niye kalkmadın? Belli ki bana karşı tavırlısın. Sebebi nedir?” “Özür dilerim efendim. Camekânın öte yanında nişanlım beni seyrediyordu. Ayağa kalksaydım ona karşı mahcubiyet yaşardım.” “Aferin oğlum. Erkek adammışsın!” Zile bastı, hizmetliye, “bana bir çay, bu gence kahve getir” dedi. Ayağa kalkmayan memuruyla sohbet edip, çay-kahve içtiler. Sonradan o memuru terfi ettirmiş olabileceğini düşündüm bir an için. Belki de öyle yapmıştır. Ökçeli ayakkabıları vardı. Başbakanlık Müsteşarı iken koridorda halılar üzerinde değil, mermer zemin üzerinde yürürdü. Ayakkabı sesini alan memur ve bürokratlar “Ekrem bey dolaşıyor” diyerek kendilerine gelirlerdi. Bunu da Agâh Oktay Güner’den dinlemiştim. “DPT’de ben ve iki arkadaşımla aynı odadayım. Geldi, bir iş verdi. Size bayram tatili yok. Bunları üç gün içinde tamamlayıp bana vereceksiniz.” “Üç gün odaya kapanıp Ekrem ağabeyin emrini yerine getirdik.” “Tatil bitince masamızda üç sarı sarf. Eyvah dedik, herhalde yaptıklarımız beğenilmedi, bize yol göründü. Merakla açtığımız zarflardan o zamanın parasıyla güzel bir para ödülü çıktı. Memnun olmuştuk tabii.” Dadaş Ekrem, öyle bir Ekrem’di. Şimdi de Karadeniz’in yiğidi Ekrem geliyor Türkiye’nin kaderine. Ölüsüne rahmet, dirisine sağlık ve başarı diliyoruz.