Hakan ŞANLITÜRK ‘Gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır…’ Çok severim bu sözü… Şehir Üniversitesi rezaletinde tanık olduklarımızla bir kez daha doğrulandı. Birkaç gün önce ben de yazmıştım. Ahmet Davutoğlu’na “Başbakan olarak o kararı imzalarken ‘etik’ anlayışınızı evde mi bırakmıştınız?” diye sormuştum. Bu yazımdan 5 gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da mevzuya girdi. Hem de bodoslama. Ne Gül koydu, ne Babacan ve ne de Davutoğlu. Doğal olarak konu gündemin tepesine oturdu. Tam bu esnada Davutoğlu’ndan mal varlığı eksenli karşı atak gelince ortalık iyice kızıştı. Davutoğlu’nun Erdoğan’a verdiği yanıtta ‹mal varlıkları araştırılsın› çıkışının yanında, Şehir Üniversitesi’ne devletin malını, mülküyle beraber bedava verdiği için pişmanlık duymadığı da görülüyordu. Sanki ailesinin malını veriyor da… İnsan utanır azıcık. Hani dese ki ‘Ben hata ettim. Lakin bugün yetkili makamda oturanlar bu hatayı düzeltme gücüne sahip. Niye bunu yapmak yerine suçlamada bulunuyorlar?” daha bir anlamlı olacaktı… İnsan böyle aşikar bir ayıpta, usulsüzlükte bile pişmanlık duymuyorsa ne derseniz deyin… Ortada Davutoğlu ve Erdoğan kavgası gibi duran olayda Abdullah Gül’ün her zamanki gibi saman altından su yürüttüğünü de öğrendik. Bu açıdan şahsen ben Tayyip Bey’e teşekkür ediyorum. Baksanıza Abdullah Gül, Şehir Üniversitesi problemini çözmek için hemen devreye girmiş ve Erdoğan’a telefon açmış. Erdoğan bunu anlatırken, “Cumhurbaşkanı aradı. Dedi işte ‘Siz bu işi arzu ederseniz halledersiniz.’ Kendisine dedim ki ‘Temenni ederdim ki siz benim yerimde olun. Biz geçmişte bankaların nasıl iflas ettiğini biliyoruz” dedi. Şimdi burada şu sorular önem kazanıyor: Abdullah Gül bu üniversite işinin neresinde? O da dahil mi? Yoksa Davutoğlu’na ‘TEKEL arazisinin mülkünü üniversiteye ver’ diyen biri var, o da Gül mü? Ayrıca Abdullah Gül, Ali Babacan’la parti kuruyor. Davutoğlu’nu kabul etmiyor. Buna rağmen Şehir Üniversitesi sorununda Gül’ün devreye girerek Erdoğan’a telefon açmasının altında yatan neden ne? Evet… Abdullah Gül üniversite işinde devreye neden girdiğini izah etmelidir. Öyle perde gerisine saklanarak meydanda vuruşanları izlemesine fırsat verilmemelidir. Zira, Gül Davutoğlu’ndan da Babacan’dan da daha çok sorgulanmaya muhtaçtır yaşanan 17 yıllık süreçte. Kenarda durup üzerine çamur sıçratmadan kukla oynatırcasına yürümesine izin verilmemelidir. Hadi bakalım. Er meydanına buyurun Abdullah Bey! Arazi devletten, para devlet bankasından... Bana da verin ben de üniversite kurayım. Yada hazır problem varken Şehir Üniversitesi›ni verin! Şakası bir yana da... Beyanlar ve gerçekler ortadayken bunları suç duyurusu sayıp harekete geçecek bir yargıcın çıkmaması da halimizin harap olduğunun ifadesidir. Gariban gazeteci Hakan dese neyse; koskoca Cumhurbaşkanı ‘Bunu da geç, bir başka alavere dalavere daha yapıyorlar...’ diyor. Sevgili yargıçlarımız ne zaman duyacak sınız? ‘Alavere, dalavere’ yle kim ilgilenecek?