Şu sıralar Türk kamuoyunun gündeminde pek yer almıyor ama önümüzdeki günlerde dünyada yeni dengeleri belirleyecek “Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması” ülkemizin geleceği açısından  çok önemli. Başta Japonya olmak üzer bize göre dünyanın öbür ucundaki  bir çok gelişmiş ve gelişmekte olan devletle “Transpasifik Ticaret ve Yatırım Anlaşmasını” gerçekleştiren ABD, bu bölgede Çin ve Hindistan’a karşı bir denge arayışı içinde. Birer milyarın üstündeki nüfuslarıyla, dünya ekonomisin geleceğinde şimdiden yeni kazanımlar içinde olan Çin ve Hindistan’ın hamleleri Amerika’yı ciddi biçimde endişelendiriyor. Pasifik Anlaşmasını başarıyla tamamlayan Amerika Batı’da henüz Atlantik Anlaşmasını sonuçlandıramadı. Epey uzun mesafe kat edildiği söylense de henüz imzalar atılmadı. Burada amaç; AB’deki 500 milyon nüfusun üzerine 300 milyon dolayındaki Amerikan nüfusunu ekleyip 800 milyonluk bir pazarı gümrük birliği çevrelemek. İlerde yeni  ülkelerin de katılmasıyla Batı’da  bir milyarlık  nüfusa sahip bir güçle Çin ve Hindistan ile Batı pazarlarında rekabet gücünü sağlamak esas felsefe. Adı söylenmese de; bu pazarın “demokrasi” ile yönetilen devletler arasında oluşturulması   başka bir hedefti. İNGİLTERE AYRILDIKTAN SONRAKİ HESAPLAR Dikkat ederseniz bu girişim halen devam etmesine rağmen biz “di’li geçmiş zaman” kipi kullanıyoruz. Zira İngiltere’nin AB’den ayrılma kararından sonra bu müzakerelerin geleceği de belirsizleşti. İmza aşamasına yaklaşmış böyle bir görüşme süreci İngiltere’siz nasıl devam edecek? Ayrılma prosedürünün hemen başlaması durumunda, iyimser hesapla iki yıl sonra el sıkılacak. Bu süre içinde AB anlaşmayı imzalarsa bundan İngiltere yararlanabilecek mi? Yoksa halen AB üyesi olan İngiltere ile ABD, AB’ye paralel yeni bir süreç mi başlatacak? AB ve Amerika, şimdiye kadar bu anlaşmaya dahil olmak isteyen ancak bu girişimi olumlu karşılanmayan Türkiye’yi, Britanya’nın boşluğunu doldurmak için  yeni bir alternatif gibi mi kabul edecekler? İngiltere’deki referandumdan bir gün önce AB Bakanı Ömer Çelik TRT’ye verdiği bir röportajda ilginç görüşler dile getirdi. Çelik, AB’nin artık yeni bir dinamizme kavuşması gerektiğini anlatarak, bunu sağlamak için de kendisini güncellemesinin kaçınılmaz olduğunu belirtip sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun yegane yolu da tarihte görüldüğü gibi,  Roma İmparatorluğunun küresel güç olmasını sağlayan şey kıta Avrupa’sının doğal uzantısı olarak Anadolu’yla birleşmesiydi. Bu bugün için de geçerlidir. Türkiye’nin AB’ye AB’nin de Türkiye’ye ihtiyacı var.” ÇELİK: TÜRKİYENİN AVRUPA’YA TAM ÜYE OLMASI GEREKİYOR AB Bakanı  İngiltere’nin ayrılma kararından sonra bir soru üzerine şunları dile getirdi: “Avrupa Birliği’nin temsil ettiği değerler insanlığın ortak değerleridir. AB bu değerlerin yalnız kendisine ait olduğunda ısrar eder yeni bir düzenleme yapmaz ise Birlik bu haliyle kendini sürdüremez.AB küresel bir güç olarak bu değerleri yaşatacaksa bu ancak Türkiye ile olacaktır.” Aynı gün hükümet sözcüsü Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş da AB’nin geleceği ile görüşlerinin açıklarken İngiltere’nin ayrılmasının, AB’nin dağılma sürecine girmesinin başladığına ilişkin bir örnek olduğunu ileri sürerek şöyle konuştu: “AB ekonomik ve mali politikalarda başarılı oldu. Ancak ben 20 sene önce bir akademisyen olarak da dile getirdim, eğer ortak bir ordu kuramazlarsa AB dağılır diye.Bunun örneğini Ukrayna krizi sırasında yaşadık. AB Rusya’nın saldırgan politikasına karşı Ukrayna’nın Doğu topraklarını koruyamadı.Ve o gün dağılma sürecine girdi. Benim üzüldüğüm Avrupalı politikacılar bunlar üzerine konuşup Avrupa’nın geleceğini nasıl tahkim edeceklerine, İslamafobianın arkasına sığınarak, bir Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı haline dönüşerek onun arkasından bir siyaset geliştirmeye başlamalarıdır.” Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklaması çok da netti: “ Bugün maalesef AB’nin bütün politikaları başarısız.” 30 HAZİRAN TOPLANTISININ ÖNEMİ Önümüzdeki Çarşamba günü Brüksel’de önemli bir toplantı var. Türkiye, Hollanda’nın dönem başkanlığı bitmeden 30 Haziran’da; temel haklar, güvenlik, özgürlükler ve adalet konularını içeren 33,23 ve 24 ‘ncü fasılların açılmasını isteyen bir toplantı düzenlemesini talep etmişti. Toplantıya Türk hükümetini temsilen Erdoğan’ın dört ası diyebileceğimiz; AB Bakanı Ömer Çelik, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Maliye Bakanı Naci Ağbal katılacaklar. Hani Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz “Biz anlaşmayı Erdoğan’la değil Türk hükümeti ile yaptık” demişti ya   şimdi Ankara’dan birisi de “al sana Türk hükümeti temsilcileri” dercesine ekibi oluşturmuş. Her ne kadar AB Bakanı Ömer Çelik  AB ile tam üyelikten yana bir görüntü vermeye çalışsa da Mecliste Yüksek Yargı organları ile ilgili o tasarı bulunduğu sürece Bekir Bozdağ’ın muhataplarını ikna etmesi mümkün değil .Hele hele “nöbetçi yayın müdürlüğü” yaptıkları için halen hapiste olan gazetecilerin varlığı o fasılların müzakeresinin sürdürülmesini kesinlikle engeller. Belki de o ekibe fasılların müzakere edilmelerinin  engellenmesi için oyalama yapılması talimatı da verilmiş olabilir. Hani tıpkı Haziran 2015 seçimlerinden sonraki koalisyon görüşmelerinde olduğu gibi! Şurası çok açık; Erdoğan ve Saray çevresi bir şekilde AB’den kurtulmak istiyorlar. Danışmanları AB’nin bittiği tezini sürekli işliyorlar. Erdoğan AB’deki demokrasi kurallarını hiç sevmiyor ve bunun ülkenin “ülkenin büyümesini engelleyen”  bir sistem olduğunu ısrarla belirtip otoritesine meşruiyet sağlamaya çalışıyor. Bu sistemden kurtulmak istiyor. Çıkış yolunu da bulmuş durumda: Halkın çoğu Müslüman olduğu için AB, Türkiye’yi tam üye yapmak istemiyor! Böylece Batı ve AB’ye karşı sürdürdüğü uzaklaşma politikasına zemin hazırlıyor. Hazırlıyor da Türkiye’yi Batı’dan kopardıktan sonra yanaştıracağı liman  belli değil. Batı ile geçen 200 yıl boyunca kurulmuş ve laik Türkiye Cumhuriyeti ile taçlandırılmış bir düzen var ki bunu değiştirmek her gün nutuk atmakla pek mümkün görülmüyor. Hele Sayın Cumhurbaşkanı, kendisini  dünya liderliğine hazırladıklarını ısrarla dile getiren danışman tayfasının sözlerine göre ,dünyada kurulu düzeni; Suudi Arabistan ve birkaç Afrika ülkesi ile değiştireceğine  inanıyorsa bunu yeniden değerlendirse iyi olur. Bizce gerçekçi politika; Türkiye’nin, İngiltere’nin AB’de bırakması olası boşluğu doldurma yollarına yönelmesidir.Aslında AB Bakanı Çelik ile Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş ne kadar inanıyorlar bilemiyoruz ama yukarda aktardığımız sözlerinde izlenebilecek yola ilişkin ipuçları var:AB’nin Türkiye ile bütünleşerek Anadolu üzerinden Doğu’ya yönelmesi ve kendi ordusunu kurabilmesi.. Bunun diğer anlamının, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunması demek olduğunu da bir kenara not edelim.