Rusya’daki aşırı milliyetçi Liberal Demokrasi Partisi lideri Vladimir Jirinovski Türkiye’yi iyi bilen ve ülkemizde de çok tanınan bir politikacı. Jirinovski, mektupla başlayan son gelişmelerden önce Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Ümit Yardım ile Büyükelçinin talebi üzerine bir görüşme yapıyor.

Merkeze tayini çıkan Büyükelçi Yardım’ın ilişkilerin yeniden canlılık kazanması için "Türkiye uzmanı" kabul edilen Jirinovski’den destek istediği açık.

Bu randevudan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘ın Rusya Devlet Başkanı Putin’e bir mektup göndermesi Büyükelçi’nin ziyaretindeki amacın gerçekleştirdiğini doğruluyor.

Rus politikacı, mektup olayının ardından yaptığı açıklamada; son zamanlarda Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzeltilmesi için atılan adımları sıralarken, ilginç bir şekilde, adeta Batı’nın adamı olarak gösterdiği Ahmet Davutoğlu’nu işaret ederek "ilk adım Davutoğlu’nun gitmesiydi" değerlendirmesi yapıyor.

Erdoğan’ın Putin’e mektup yazıp, özür dilemesinde küresel gelişmelerin önemli etkisi olduğunu belirten Jironovski görüşlerini aşağıdaki çok ilginç değerlendirmelerle tamamlıyor:

"Son aylarda Türkiye, Avrupa Birliği ile hiçbir perspektifi olmadığını gördü. NATO’nun ise ağırlığı kalmıyor.Erdoğan bu yüzden siyasi öncelikleri tartıp biçerek söz konusu mektubu yazmıştır."

Eğer bu görüşler, mektuptan önce "aracılık" beklenen Jirinovski’ye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değerlendirmeleri olarak Büyükelçi Yardım tarafından iletildiyse Türkiye’nin bir yol ayrımına geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

ALMANYA’NIN ERMENİ TASARISI

Pek beklenmeyen bir tarihte Federal Almanya Parlamentosu Bundestag’da Osmanlı döneminde Türklerin Ermeni soykırımı yaptığına dair kabul edilen karar Türk-Alman ilişkilerine çok büyük bir darbe vurdu.

Mülteci konusunda yapılan anlaşma ile Türkiye’ye büyük ödünler sunulduğu iddialarının yoğunlaşması üzerine, Merkel’in eleştirilerden kurtulmak için Ankara’ya söz vermesine rağmen pasif davranıp, liderlik sergilememesi Erdoğan’a Avrupa’dan uzaklaşmak için büyük olanak sağladı.

Uzun zamandır yazıyoruz; Erdoğan Avrupa Birliği standartlarındaki demokrasiyi benimseyen bir politikacı değil.İlk iktidar yıllarında, Avrupa ile iyi geçinmek istercesine Avrupa Birliği normlarına dayalı bir politikayla "askeri velayeti" yok edeceğine ilişkin bir görüntü sergileyince ,Türkiye’de laikler üzerine uyguladığı baskılar başta Merkel olmak üzere Avrupalı politikacılar tarafından görmezlikten gelindi.

Sonrasında da, Ankara’nın isteksizliği, Türkiye’yi Avrupa Birliğinden uzak tutabilmek için oyalama mekanizmasınüştürüldü. Avrupalı liderlerin bu ikircikli davranışları, laiklik temeli üzerine kurulu Türkiye Cumhuriyeti’ni dini referanslarla yönetilecek bir Orta Doğu devletine dönüştürecek bir rejime geçirmek isteyen R.Tayyip Erdoğan’a fırsat üstüne fırsat yarattı.

Bunun son örneği de Almanya Parlamentosundaki Ermeni soykırımı kararı oldu.

AMERİKANIN PYD ISRARI…

Suriye’deki kırılma noktalarından biri olarak, Esad Rejiminin muhaliflere karşı kimyasal silah kullanmasından sonra Başkan Obama’nın bu ülkeye göndermesi beklenen ABD kara kuvvetlerini sevk etmesinden vazgeçmesi olarak kabul ediliyor.

Türkiye’nin eğit-donat gibi, bir kısmı fos da çıksa çeşitli seçenekler önermesine rağmen Washington’un PKK uzantısı PYD’yi muhatap kabul edip onun silahlı gücünü kendi kara kuvvetleri niyetine kullanmaya başlaması Türk-Amerikan ilişkilerinde ciddi uçurumlar açılmasına neden oldu.

Ankara’nın tüm uyarılarına karşılık Amerika’nın Türkiye’yi "yok hükmünde" görmesi Türk yönetimini yeni arayışlara yönlendirdi.

Suriye’de son günlerde Amerika’nın ortaya koyduğu oyun çok açıktı. PYD ‘nin silahlı gücüyle Suriye’nin kuzeyinde IŞİD geriletince o topraklardaki Arap ve Türkmenleri yerinden uzaklaştıran Kürtlere federal bir statü tanınacaktı.

Washington resmi açıklamalarında böyle bir söz verilmediğini ileri sürse de Amerika adına çarpışan Kürtlerin amacı belli. İlerde Türkiye’de PKK liderliğindeki güçlerle birleşip bölgede bağımsız Büyük Kürdistan’ın çekirdeğini oluşturmak.

Amerika’nın hiçbir ikazı dikkate almadan izlediği bu politikayı, Türk-Rus yakınlaşması üzerine gözden geçirmesi kaçınılmaz olacak gibi görünüyor.

Rusya’nın desteklediği Esad Rejimi Kürtlere özel bir statü tanınmasına karşı. Her ne kadar Moskova’da YPG’nin bir temsilciğinin açıldığı söylense de Ankara "bizde resmi bir bilgi yok" diyerek fazla üstüne gitmiyor.

Ayrıca şu sıralarda doğrudan Amerika’nın denetimindeki bir Kürt hareketinin Moskova’nın hoşlanacağı bir gelişme olmadığı da biliniyor.

İSRAİL DESTEKLİ SÜNNİ İSLAM CEPHESİ

Yeniden Amerika ilişkilerine döneceğiz ama Türkiye-İsrail yakınlaşmasının gözden kaçan en önemli noktasına değinelim kısaca.

Amerika’nın ilerde kapışmayı öngördüğü Çin, Hindistan ve tabii Rusya gibi ülkelere karşı Orta Asya bölgesinde etkili olabilmek için bu bölgeye İran üzerinden ulaşma stratejisi, Orta Doğu’daki dengeleri temelden etkileyecek bir nitelik kazanmakta.

Bölgenin önemli ülkelerinden Suudi Arabistan ile uzun yıllardır sürdürülen balayı birden Riyad-Washingon krizine dönüştü. Amerika’nın bölgede politika değiştirerek İran’a yönelmesi Riyad’ı Ankara ve Kahire ile daha yakın duruşa yöneltti.

Bütün belirtiler çok kısa süre sonra Ankara ile Kahire arasına yeni önemli adımlar atılacağını gösteriyor. Böylece İslam dünyasında Tahran denetiminde bir Şii yayılmacılığına karşı üç önemli devletin öncülüğünde Körfez ülkelerinin de katılmalarıyla bir blok meydana getirilecek.

Başından beri İran tehditini ön planda tutan İsrail de bu bloku destekleyerek Tahran’a karşı daha korunmalı bir konuma geçmeyi tercih etmiş oluyor.

Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın geçenlerde verdiği demeç Ankara’nın bu aşamadaki görüşlerini açıklaması bakımından önemli. Albayrak özetle şunları dile getiriyor:

"Önümüzdeki 10 yılda Ortadoğu’da küresel ölçekte büyük kırılmalar olacak. Türkiye olarak bu gelişmelerin tam göbeğindeyiz. Bu türbülanslar içinde birlik ve beraberliğini güçlü şekilde devam ettiren, ekonomik istikrarının sağlayan ülkeler bir adım öne çıkacak."

UÇAK DÜŞÜRME OLAYINDAN DA İLERİ

Daha mektuplaşma olaylarından birkaç gün geçmişken Moskova’dan önemli hamleler gelmeye başladı. Özellikle de askeri alanda.

Rus askeri istihbaratının işbirliği için Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine başvurusunun ardından Suriye’nin toprak bütünlüğü ve sınır güvenliği için "Türk ve Rus orduları arasında irtibat kurulması" hemen gündeme girdi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Soçi’de Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ile görüşmesinden sonra çok ilginç bir açıklama yaptı:

"Rusya ile ilişkileri uçak düşürme olayından önceki seviyesine hatta daha da ileri götürme kararı aldık."

Bu "daha da ileri" sözü üzerinde biraz durmak gerekir kanısındayız. Zira bu sözler, Jirinovski’nin açıklamalarını akla getiriyor hemen.Ne diyordu kurt politikacı Türk Büyükelçisi ile yaptığı görüeşmden sonra:

"Türkiye son günlerde AB ile hiçbir perspektifi olmadığını gördü. NATO’nun ise hiçbir ağırlığı kalmıyor."

Gelişmeler Jirinosvki’nin sözleri kadar basit bir denklem içinde değerlendirilebilir mi?

Eğer Ankara müthiş bir hamle yapıp Putin’e çok işitmek istediği tekliflerle gitmiş ve bu girişim hemen fazlasıyla karşılık bulmuşsa dünya yepyeni gelişmelere gebe demektir.

Almanya liderliğinde, Ukrayna ve de Kırım’ın işgali nedeniyle Avrupa’nın ambargosu altındaki bir Rusya’ya doğrudan Avrupa ve Amerika’yı karşısına alıp, Rusya’nın yanında yer tutan bir Türkiye Batı ile yol ayrımına gelmiş görünümü vermektedir.

Bu noktada, Avrupa ve ABD’nin Türkiye politikalarının, ilişkilerin bu aşamaya gelmesindeki paylarını gözden kaçırmamak gerekir kanısındayız.

Tabii bu gelişmelerde en büyük şoku yaşayanlar Kırım Tatarları. Kırım Tatarları liderlerinden Tatar Milli Meclisi eski Başkanı Mustafa Abdülkerim Kırımoğlu "Bu nasıl bir politika?" diye Erdoğan’ın mektubunu eleştirdikten sonra sözlerini şöyle tamamlıyor:

"Eğer Rusya ,Türkiye için dost ve kardeş ülkeyse o zaman biz Kırım Tatarları ne oluyoruz?"

İlahi Kırımoğlu bu sözleri edeceğine git de Gazze’deki Müslüman Kardeşlerden "kardeşlik dersi" alsana! O zaman önceliğin kimlerde olduğunu öğrenirsin!