Yaşamı boyunca yurt içinde ve yurt dışındaki Türk vatandaşlarının, özellikle de kadınların eğitimi için mücadele eden eğitimci Doç. Dr. Peyman Eren ile röportajımızın ikinci kısmı devam ediyor. Röportajımızın bu bölümünde, Eren’in yaptığı çalışmalar ve özellikle Hollanda Lahey Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği dönemindeki faaliyetler ile Eren’in genç meslektaşlarına verdiği tavsiyeler yer alıyor. Anne ve babasının hayır duasını almasının, sevgiye öncelik vermesinin ve insan ilişkilerindeki başarısının yolunu açtığını belirten Eren, “Keşke sözcüğünü ne kadar az, iyi ki sözcüğünü ne kadar çok kullanırsak o kadar mutlu ve başarılı oluruz” diyor
SULTAN YAVUZ/ANKARA Doç. Dr. Peyman Eren ile sohbetimiz devam ediyor. Bu yazıya konu olan içerikten önce, kısaca Eren’in çalışmalarından bahsetmek istiyorum… Eren, 1966-67 yılında TC MEB tarafından mesleğiyle ilgili incelemeler ve çalışmak yapmak üzere Amerika’daki Michigan State University’sine görevlendirilir ve burada “Haberleşme” üzerine sertifika alır. 1969 yılında ise Fransız hükümetinin “Teknik ve Kültürel İş Birliği Eğitim Bursun’nun Fransızca dil sınavını kazanarak, Paris’teki Fransız Eğitim Bakanlığı’nın “Öğretmen Okulu Profesyonel Staj Belgesi” ile “Teknik ve Kültürel İş Birliği Staj Belgesi” ni alır. 1971’de ilkokul 3-4 ve 5. sınıfların Resim-iş kitabını hazırlayan Eren, 1971 ve 1973’te de “Tüy Çiçek” sergilerini açar. 1964 yılından 1971 yılına kadar meslek dersleri öğretmenlerinin hizmet içi eğitimleriyle ilgilenen Eren, 1977 yılında öğretmenlik yaptığı Kız Sanat Eğtimi Yüksek Okulu’nda müdürlüğe atanır. 1979 yılında dekoratif çuval çiçek sergisini açan Eren, 1981 yılında Gazi Üniversitesi Meslek Eğitim Fakültesi Kız Sanat Eğtimi Yüksek Okulu’na müdür atanır. 1986’da yardımcı doçent, 1987 ise doçentlik unvanı alan Eren, 1986’da okuluna Genel Müdür olarak atanır. Genel müdürlüğü süresince de “18 Yaşından Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu”nda MEB temsilcisi olarak görev alır. Eren, 1994 yılında TC MEB Bilgisayar Eğitimi ve Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nden emekli olur. Şu anda 1989’da kurduğu Ankara Gaziosmanpaşa Soroptimist Kulübü’nün Eğitim Koordinatörlüğü’nü yürüten ve Kız Teknikliler Derneği’nde çalışmalara devam eden Eren, aynı zamanda TSM koro çalışmaları içinde de yer alıyor. Doç. Dr. Peyman Eren, özellikle Türk kadınlarının iyi eğitim alabilmeleri için öncelikle “iyi” öğretmenlerin yetişmesi gerektiğinin ve Anadolu’da eğitim verecek kişilerin sabırlı olmalarının, kendilerini adamalarının önemine işaret ediyor. “Kadın eğitilirse kocasını da eğitebilir” diyen Eren, anne babaların eğitimli olması hâlinde, çocukların da daha iyi öğrenci olacaklarını ve ülkesine hizmet edeceklerini ifade ediyor. “Diplomayı asmakla öğretmen olunmuyor” diyen Eren, yöneticilik yaparken de memurlarına özenli davrandığını belirterek, şunları söylüyor: “Emekli olalı 23 sene oldu ama hâlâ beni özlediklerini söyleyen memurlarım var. Okul tuvaletinin temizliğiyle dâhi ilgilenirdim, temiz olduğu için bizim tuvaleti kullanan insanlar olurdu. Mesela memurum ya da çalışanım çocuğunun hasta olduğunu söylüyorsa, makam aracımla sağlık kuruluşuna yollar, çocuğu iyileşene kadar gelmemesini isterdim. Ne gerekiyorsa yapmaya çalışırdım ve iyi bir diyalog geliştirmeye uğraşırdım. Anne şefkatiyle yaklaşmaya çalıştığım için kimseyi görevden almadım ve hakaret etmedim, hele başkasının yanında… Kendi çocuğunuza yapılmamasını istediğiniz bir davranışı başkasına yapmamalısınız, herkes anne babası için değerlidir. Ne ceza verdiğim ne de münakaşa ettiğim için meslek yaşamım su gibi berrak geçti. Gördüklerinde hâlâ elime sarılmalarının nedeni bu...” 3308 Sayılı İşletmelerde Meslek Eğitimi Kanunu çıkartılıyor Eren, dönemin Milli Eğitim Bakanı Metin Eroğlu önderliğinde, öğrecilerin işletmelerde çalışabilmelerinin yolunu açacak planlamalara başlar. Bu kapsamda 3308 Sayılı İşletmelerde Meslek Eğitimi Kanunu çıkarılarak, öğrencilerin iş deneyimi kazanmasının önü açılmış olur. Ara iş gücüne katkı sağlayan bu kanun, 1940 yılında kurulan ve daha sonra devam ettirilmeyen Köy Enstitüleri’nin felsefesine benzer yönlere sahiptir. Bireyler iş başında eğitim alırken aynı zamanda üretime de katkı sağlayacaklardır. Kanun 1986 yılında yürürlüğe girer. “Üç bakan, üç dekan eskittim” diyen Eren, Hasan Celal Güzel ile de bir anısını paylaşıyor: “Rahmetli Güzel o zaman Başbakanlık müsteşarıydı ve bir toplantıda genel müdürlük için ne değişiklik yapacağımı sorunca, okullarda döner sermaye açacağımı ve öğretmenlerin de bundan yararlanacağını söyledim. Nitekim Metin Eroğlu zamanında genel müdürlüğe başladım ve o toplantıda kız teknik genel müdürü bir kadın olarak sadece ben oturuyorum. Güzel, üç genel müdürlüğün birleştirliip, onun da tek bir genel müdürlüğe bağlanacağını söyledi. ‘Hayır yapamazsınız!’ dedim, kulağıma eğildi, ‘Ama başında siz olacaksınız’ dedi. ‘Sayın Bakanım, bu olursa kadın eğitimini bitirir, siz yarın görevden gidince beni de buradan alacaklar. Kız Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne erkek teknikten bir genel müdür gelirse, kadın eğitimi biter, kabul edemem” dedim. Beni severdi, sesini çıkarmadı. Toplantı bitince, çağırdı ve durumu izah ettim. Aslında beni görevden alabilirdi, o kadar kişinin arasında karşı çıkmıştım ama “Tamam” dedi ve hiç olmazsa bu sayede 20 yıl daha o yapıyı koruduk.” Daha sonra Eren’in görev yaptığı okul YÖK’e bağlanınca, eğitim fakültesi adını alarak Gazi Üniversitesi’ne bağlanır ve söz konusu bina yıkılır. Eren, “Artık kız meslek okulunda yetişen öğretmen yok, çok acı...” diyor. “Kadınları kurtarmak bir yerde vatanı kurtarmaktır” Eren, 1989 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nca Hollanda Lahey Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği görevine atanır ve 1993 yılına kadar görevini sürdürür. Burada, Türkiye’de sekiz yıllık eğitime referans olabilecek çalışmalarını MEB’e sunan Eren, Hollanda’daki Türk vatandaşlarıyla 100’ün üzerinde toplantı yapar. Resmi dil Fransızca olduğu için zorlanmayan Eren, İngilizce kullanıldığında ise oğlu Sinan’ın çeviri yaptığını ve bu sayede Ankara’ya rapor gönderdiklerini kaydediyor. Hollanda’da geçirdiği dört yılın ardından, orada hâlâ kendisini soranların olduğunu duyan Eren, bu durumun yarattığı memnuniyetle şunları anlatıyor: “İnsanlara temas etmek gerek… Kadınlar 25 yıldır Hollanda’da yaşıyordu ama düşünün ki dışarı çıkmamışlar, ne acı…. Okullara gidip konuşuyordum, tüm illere gittim. Çocuklarını okula göndermeleri gerektiğini ve bunun önemini anlattım. Bir toplantıda ise sadece erkekler vardı, onlara eşlerinin nerede olduğunu sorunca, evde olduklarını söylediler. Ben de, ‘Türk erkekleri koruyucudur, dünyanın neresinde olursa olsun kadınları korurlar, ben de anne ve babamın size olan güveniyle, size emanet ettikleri için buradayım. Bana söz veriyor musunuz? 15 gün sonra eşlerinizle gelin” dedim ve bir alkış koptu. Gerçekten de toplantı günü eşleriyle geldiler ama bu kez de erkeklerle kadınlar ayrı tarafta oturuyordu. Herkese eşleriyle yan yana oturmalarını söyledim ve bunu yaptıklarında da teşekkür ettim. Hollanda’nın yapısına uymaları gerektiğini ve eğitimin önemini anlattım. Gittikleri yerlere eşlerini de götürmeleri gerektiğinin altını çizdim. Kadınlarla olan görüşmelerimde de, çocuklarının öğretmenleriyle görüşüp görüşmediklerini sordum ve dil bilmediklerini söylediler. Ben de, ‘Türk kadını el işinde yaratıcıdır, Hollandalılar sizin kadar iyi lif öremez, oya yapamaz hem ben de dil bilmiyorum, onlar da Türkçe bilmiyorlar. Hırka, oya, lif elinizden geleni yapın ve öğretmenlere hediye edin, onlar el işine çok önem verirler. Çocuklarınıza sahip çıkın” dedim ve gerçekten bunu yaptılar. Ayrıca kadınlara okuma yazma kursu da verdim ve 25 kadına sertifika dağıttım. Kadınları kurtarmak bir yerde vatanı kurtarmaktır çünkü...” Eren, Milli Savunma Bakanlığı ile de iletişime girerek, Hollanda’da yaşayan ve askerlik yaşı gelen erkek çocuklarının çalıştığı ya da okuduğu kurumlardan belge alarak askerliklerini tecil ettirmelerinin de önünü açmış. “Böylece çocuklarımızı korumuş oldum” diyerek, eğitim anlayışının tüm yaşamı kapsadığını belirtiyor. Genç meslektaşlara tavsiyeler Genç meslektaştalarına kendilerini çok iyi yetiştirmeleri gerektiğini söyleyen Eren, “Hayatımda uyguladığım formülü herkese tavsiye ederim. Keşke sözcüğünü ne kadar az, iyi ki sözcüğünü ne kadar çok kullanırsak o kadar mutlu ve başarılı oluruz” diyor. Profesörlüğe hazırlanırken, annesinin yatağa bağımlı hâle geldiğini ve onun bakımını yapmak için profesörlükten vazgeçtiğini ifade eden Eren, “Altı buçuk yıl sürdü ama annem hayatta olsaydı da ben yine baksaydım” diyor. Eren, hayattaki başarılı duruşunun sırrını şöyle anlatıyor: “Ben anne ve babamın hayır dualarıyla ayaktayım, bir kez bile kötü söz ve davranışta bulunmadım. Şimdi anne ve babam için keşke demiyorum, hep iyi ki diyorum, hiç pişman olmadım. İyi ki annemi tercih ettim... Benim eğitimci yanımı bilseler de, çoğu kişi doçent olduğumu bilmez, bilse ne olacak ki… Bir şeyle övünme hırsına kapılmak güzel değil. Annemin, ‘Yükseldikçe alçalmayı bileceksin’ sözü ile babamın, ‘Biri sana taş atarsa, ekmek uzatacaksın’ sözleri kulaklarımdadır. Önce insan olmak yatıyor başarımın altında, insanız, hata yapabiliriz ama çabuk toparlamak lazım. Eğitimci, birinci derece sabırlı olmalı ve sır tutmalıdır. Be okulda biri sağcı biri solcu arkadaşlarımla paylaştıklarımı birbirine anlatmazdım, dedikodu olmazdı. Siz iyi bir duruş takınırsanız zarar da görmezsiniz. Basın mesela hakkımda hiç olumsuz bir şey yazmadı. Şu anda da beş dernekte üyeliğim var ama eskisi kadar sık gidemiyorum. İnsan ilişkilerinizin iyi olması mesleğinizde başarı getirir...” Doç. Dr. Peyman Eren ile sohbetimiz sona erdiğinde, benim için kitabını da imzalıyor. Ülkesinin çocuklarına bu denli katkı sağlamış, meslek aşkını hep canlı tutmuş, hayat dolu bir kişiliğin evine konuk olmaktan duyduğum gururla evden ayrılıyorum ve Eren’den aldığım ilhamla, “Yapacak ne kadar çok şey var, yeter ki iste ve harekete geç” diyorum.
Editör: TE Bilisim