Anlatıları önce kitap haline getirildi şimdi ise belgesel oluyor

Kişisel Facebook hesabındaki “Anlatı Anlatıver” isimli sayfada paylaştığı anlatıları ilk kez 2017 yılında “Bitlis’ten Ankara’ya… Beni duyuyor musun?” isimli kitapta bir araya getiren yazar Ergun Küzenk’in hayatı ve hikâyeciliği belgesel oluyor. Küzenk, Amerika’dan Ankara’ya gelen belgeselciler için kameranın karşısına geçti

NAZ AKMAN - Sosyal medyada yayınladığı anlatıların dikkat çekmesi üzerine paylaşımlarını kitap haline getiren ve kısa sürede okuyucular tarafından büyük bir beğeni toplayan yazar Ergun Küzenk (72), bu kez Amerikalı belgeselcilerin ilgi odağı haline geldi. Amerika’dan Küzenk’in yaşamını ve hikâyeciliğini kayda almak için gelen Erkan Akaltun ve ekibi 52 dakikalık bir belgesel için kolları sıvadı. Belgeselin adı ise “Anlatı Ustası Ergun Küzenk”. Küzenk’in Eryaman’daki evinde gerçekleştirilen çekimler kısa süre sonra belgesel türünde izleyicilerle buluşturulacak. Belgeseli çeken Erkan Akaltun, Küzenk’in “Bitlis’ten Ankara’ya… Beni duyuyor musun?” ve “Alviran’ın Kızları” kitaplarında anlatılan gerçek hikâyelerin hem Türkiye’de hem de dünyanın farklı yerlerindeki insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi Küzenk’in yakınlarından dinleyerek izleyicilere aktaracaklarını söyledi. Akaltun, “Küzenk’in hikayeciliğini kayda aldık” Akaltun belgeselin adının “Anlatı Ustası Ergun Küzenk” olduğunu belirterek, “Küzenk’in kitapları Amerika Birleşik Devletleri merkezli e-ticaret şirketi olan Amazon üzerinden dünyanın dört bir yanına satılıyor. Küzenk’in yazılarında hiçbir ego yok. Sade ve samimi bir dille çocukluğundan bu zamana kadar yaşadıklarını kısa kısa hikâyeler halinde Facebook üzerinden paylaşarak bir okuyucu kitlesine ulaşıp daha sonra editör arkadaşı Celal İnal’ın önerisiyle kitaplaştırıyor. Biz de Ankara’ya gelerek, Küzenk’in bu hikâyecilik yönünün nereden geldiğini hem kendisine hem de dostlarına sorduk, güzel bir çekim oldu. Kısa süre içinde belgeselin hazırlıklarını tamamlayıp, Türkiye’de ve belki de başka yerlerde ekranlara taşıyacağız” dedi. Küzenk’in Ankara’sı yakında raflardaki yerini alacak İki kanser ve bir koah mücadelesi veren Küzenk, Bitlis’te dünyaya gelişinden Ankara’ya uzanan yolculuğunda çocuk yaşlarda karşılaştığı güçlükleri, fakirliği ve kederi, samimi ve esprili dille Facebook’taki “Anlatı Anlatıver” isimli sayfasında paylaşıyordu. Küzenk, editör arkadaşı Celal İnal’ın desteğiyle bu anlatıları 2017 yılında ilk olarak Gece Kitaplığı Yayınevi’nden çıkan “Bitlis’ten Ankara’ya… Beni duyuyor musun?” kitabında bir araya getirdi. Okuyucular tarafından kısa sürede olumlu dönüşler alan Küzenk yazmaya devam etti ve bir yıl sonra “Alviran’ın Kızları”nı okuyucularla buluşturdu. Şimdilerde üçüncü kitabın telaşı içinde olan Küzenk’in yeni kitabı kent monografisi şeklinde olacak. 26 öykünün yer alacağı kitap Küzenk’in eski Ankara’sı ve yeni Ankara’yı gözler önüne serecek. “Ötekileştirilenlerin ağabeyi” Küzenk’in anlatılarını kitap haline getiren editör Celal İnal, yazıların gerek Türkiye tarihi açısından önemli olduğunu gerekse ötekilerin tarihiyle hesaplaşan ve tanıklıklarla dolu olması nedeniyle kayıt altına alınması gerektiğini belirtti. İnal, “Ergun ağabey, Facebook’ta kısa hikâyeler yazıyordu. Bu metinler kısa olduğu için çok fazla okunmaya başladı. Yaşanmış ve belki de kimsenin başına gelemeyecek türdeki bu anlatıları kitap haline getirmemiz gerektiğini söyledim. Büyük bir heyecanla kabul etti Facebook arşivine girip tüm yazıları derledim. Her kısa yazı için bir görsel belirleyerek ilk kitabı yayınladık. Bunların hepsi bir parça otobiyografik yazılar olsa da sadece otobiyografi demek mümkün değil. Ergun ağabey, Türkiye’de yaşayan zayıf, kırılgan kesimlerin de sözcüsü gibi. Ötekileştirilenlerin ağabeyi. Ergun ağabey, geçmişe yönelik hiçbir şeyi unutmuyor, özellikle insan öykülerini hafızasında tutuyor. Çocuk yaşlardan bu zaman kadar yaşadığı her şey en ince detayına kadar aklında” diye konuştu. “Yamyam Safiye’yi yedi” “Bitlis’ten Ankara’ya… Beni duyuyor musun?” kitabının ilk hikâyesinin Bodrum Gümüşlük’e motel inşaatı için gittiği sırada ortaya çıktığını söyleyen Küzenk, “Gümüşlük’e yevmiyesi 40 liradan bir motel inşaatı için gitmiştim. Köylüler bizi yadırgadı tabi anarşist diye dışladılar. Ben Şubat ayında denize giriyorum ve köpek balığı yiyorum diye yamyam demeye bile başladılar. Bir gün dağda bulduğum bir kaplumbağayı eve getirdim. Üzerini vernikledim, akşamları karanlık çökünce de üzerine mum koyuyordum adını da Safiye koymuştum. Köylüler de artık Safiye’yi tanıyordu. Safiye bir gün ortadan kayboldu ve köylüler ‘yamyam Safiye’yi yedi’ diye laf çıkardı. Birlikte çalıştığım arkadaşım Levent bana bu dedikoduları anlatıyor ben de ‘köylülerin ne dediği umurumda değil, benim derdim başka’ dedim. ‘Neymiş’ diye sorunca da ‘eğer Safiye onu aldığımız yere döndüyse akrabaları Safiye şehre gitti boyandı….. , değişti bizden değil artık diyecekler’ dedim. Bu hikâyeyi yazdıktan sonra Amerika’dan bir edebiyatçı olayın peşine düştü. Hemen ardından Boğaziçi Üniversitesi’nden öğretim üyeleri bu hikâyelere devam etmemi önerdiler. Bunun üzerine hikâyelerimi anlatmaya başladım. Editörüm Celal işi sahiplendi ve tüm bunları kitap haline getirmemiz için büyük bir çaba sarf etti” sözlerine yer verdi. Küzenk, “Ben adaletsizlikleri yazıyorum” Çevresindeki insanların kendisini yazmaya teşvik ettiğini söyleyen Küzenk, “İnsanlar benim yazdıklarımdan kendi hayatından bir parça buluyor. Ben adaletsizlikleri yazıyorum, haksızlıkları ifade ediyorum. Ben merkezci bir insan değilim. Bugüne kadar beni olumsuz yönde eleştiren tek bir kişi bile olmadı. Aksine yayımcı Ragıp Zarakoğlu ‘Alviran’ın Kızları’nı okurken bir fotoğraf paylaşarak üçüncü kitabı dört gözle beklediğini söylemişti. Zarakoğlu gibi kitaplarımı okuyan herkes daha fazla yazmam için beni destekledi. Doktor her şeyi akılda tutmamın bir hastalık olduğunu söyledi. Kanserle mücadele etmeme rağmen daha fazla yazmak için çabalıyorum” diye konuştu. Ercan Kesal, “Ergun Küzenk bana benziyor” Başarılı oyuncu Ercan Kesal da dostu Küzenk’in son kitabı “Alviran’ın Kızları” hakkında “Kitabı okurken arkada duyduğumuz neşeli çocuk şarkısı hikayenin kederini daha da katmerliyor. Küzenk, E. Galeano’ya benziyor. Onun ahvadından. Yazdıklarına hikaye, öykü ya da deneme demekten daha çok ‘anlatı’ tabiri yakışıyor. Anadolu insanının kederini anlatıyor Küzenk, gülümsemesinin ardın saklayarak üstelik. Galeano için ‘yaşadığı sürece matadorun değil, boğanın tarafını tuttu’ derler. Küzenk’te hikayelerinde hep mazlumun, yoksulun, ötekinin, çaresizin yanında duruyor. Ergun Küzenk bana benziyor. Yazdıkları yaşadıklarından başak bir şey değil. Yaşadıkları da ne yazık ki bu coğrafyada bin yıldır anlatılan, yaşanan ve yazılanlardan azade değil. Acıyla hemhal olmuş bir coğrafyanın kenarına oturmuş bir bilge sakinliğiyle bize çocukluğunu, anasını, babasını, komşularını, bitmeyen kederini ve umutlarını her daim ışıldayan neşesiyle anlatıyor Küzenk. Kulak verelim” yorumunda bulunmuştu.