Dr. (E) Tuğamiral Ergun MENGİ Soykırım suçundan ülkeler ve milletler değil, sadece kişiler sorumludur. Bu kapsamda, Hitlerin ekibi Nunberg de, Miloseviç Lahey de, Başbakan, Bakanlar ve komutanlar olmak üzere 25 kişi Tokyo’da, çok sayıda kişi ve yönetici Ruwanda’da ve Saddam Hüseyin 1988’de Kürtlere karşı soykırım uyguladığı gerekçesiyle Bağdat’ta yargılanmıştır. Ancak Ermenilerin iddiaları gibi hiç kimse, bir milleti ve nesilleri suçlamamıştır. (Bkz. BM 1948 tarihli Soykırım Sözleşmenin IV. Maddesi; Soykırımı suçundan kamu görevlileri, özel şahıslar ya da anayasaları gereğince sorumlu olan yönetici olan kişiler cezalandırılır. Article IV. Persons committing genocide or any of the other acts enumerated in Article III shall be punished, whether they are constitutionally responsible rulers, public officials or private individuals) Sözleşmenin VI. maddesine göre suçun işlenip işlenmediğine karar verecek olan yetkili mahkeme, soykırımı suçunun işlendiği iddia edilen ülkenin mahkemesi veya tarafların kabul ettiği bir uluslararası mahkemedir. (Bkz. Article VI: Persons charged with genocide or any of the other acts enumerated in Article III shall be tried by a competent tribunal of the state in the territory of which the act was committed, or by such international penal tribunal as may have jurisdiction with respect to those Contracting Parties which shall have accepted its jurisdiction.). Nitekim, göçler sırasında Ermenilere yapılan saldırılar ya da kötü muamele nedeniyle çok sayıda kişi Osmanlı İmparatorluğu Mahkemelerinde yargılanmış, 1397 kişi idam dahil çeşitli cezalara çarptırılmıştır (Bkz.Ömer Lütfi Taşcıoğlu: Türk-Ermeni İlişkilerindeki Tarihsel Gerçekler, Talat Paşa Komitesi Yayını-1, İstanbul, 2015, s. 16; Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, 100. Yıl Üniversitesi Ankara, 1990, s.147; Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Hazine-i Evrak, Karton 178, Dosya:23). Malta’da sürgündeki Türklerin tekrar yargılanması, hiçbir belge olmaması nedeniyle, yapılamamıştır. ABD, Anadolu’da ki konsolosluklarından soykırım belgesi toplanmalarını istemiş ancak soykırıma ilişkin delil bulunamamıştır. Washington’daki İngiliz Büyükelçiliği’nden İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na 13 Temmuz 1921’de gönderilen yazı gerçekleri ortaya koymaktadır (Bkz. British Foreign Office Papers, Public Record Office Nu: 371/6504/E.8515: Craigie, British Chargé d’Affaires et Washington, to Lord Curzon, No:722 of July 13, 1921). Osmanlı Devleti; iddiaların İngiltere tarafından ısrarla dile getirilmesi üzerine Sevr Antlaşması imzalanmadan, 26 Mart 1919 tarihinde, Savaşa taraf olmayan İspanya İsviçre, Danimarka, İsveç ve Norveç’ten, ikişer hukukçu talep etmiştir. Ancak, İngilizlerin müdahalesiyle, Osmanlının istediği soruşturma komisyonu kurulamamıştır. Halen tarihçi ve hukukçulardan oluşacak bir komisyonun kurulması Ermenistan tarafından istenmemektedir. Ayrıca, soykırım yapılabilmesi için, her şeyden önce iktidarda bulunan yönetimin bir soykırım kararı ve bunu uygulama niyet ve beyanıyla birlikte halkın desteği de olmalıdır. 1915 Osmanlı Hükümetinin bu şekilde ırkçı bir ideolojisi, soykırım programı ve politikası yoktur. Böyle bir soykırım politikası olsa, niçin sadece Orta ve Doğu Anadolu’daki Ermenilere uygulamış, Ankara, İstanbul, Bursa ve İzmir’de yaşayan Ermeni vatandaşlarına uygulamamıştır. Osmanlı Meclisinde Ermeni Milletvekilleri vardır. Ayrıca, Osmanlı Hükümeti savaş sonunda, arzu eden Ermenilerin geçici iskana tabi tutuldukları yerlerden, memleketlerine dönüşüne imkân sağlayan bir kanun çıkarılmıştır. Birinci Dünya harbinde 7 cephede savaşan Orduda, maalesef asker kaçak miktarı çoktu. Bu nedenle ordudan kaçanlara mahkeme edilmeksizin, yakalandıkları yerde idam veya kurşuna dizme cezası verilmesi kararı verilmiştir. Kendi askerine muhakeme edilmeksizin idam kararını vermek zorunda kalan bir hükümet; düşmana yardım eden Ermeni vatandaşlarının bir kısmını tehcire tabi tutması doğal bir uygulamadır. Dünyanın hiçbir ülkesi, savaşta kendisini yıkmaya çalışanlara karşı sessiz kalmaz. Tehcir sırasında; Ermeni vatandaşlardan bir kısmı, ortam şartları, ulaşım zorlukları, salgın hastalıklar ve bazı ihmaller gibi nedenlerle yaşamlarını kaybetmiştir. Doğrudur. Ancak, bu Dünya harbinde, savaşan tarafların askerleri, tam teçhizatlı, eğitimli ve genç olmalarına rağmen, benzer şekilde kayıplar vermiştir. Edward Erickson’a göre; Osmanlı Ordusunun, Birinci Dünya Savasında; Cephede 243.598 askerini kaybetmiş; Ancak Cephedeki kayıpların hemen hemen iki misli, 466.579 askerini salgın hastalıklardan kaybetmiştir. Yaşanan Ermeni kayıplarından üzüntü duyulmaması mümkün değildir. Konunun insani boyutu göz ardı edilemez. Kimse Ermenilerin büyük acılar çektiğini reddetmiyor. Ancak o dönem acı çekenler sadece Ermeniler değildi. Anadolu’da, Balkanlarda, Kafkaslarda yaşayan Müslüman nüfus bir asır boyunca maruz kaldıkları göçler, toplu katliamlar nedeniyle büyük acılar çekmiştir. Lozan Antlaşmasının tartışmalarının yapıldığı sırada, Ermenistan, soykırım iddialarının antlaşmaya dahil edilmesi için çok çaba sarf etmiştir. Ancak ortada soykırım tarifine uyan bir delil olmaması nedeniyle Lozan Antlaşmasında yer verilmemiştir. Sonuç olarak, Lozan Antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte, 1923’den itibaren soykırım iddiaları hukuki ve siyasi gerekçelerini yitirmiştir.