15 yıl sayfa tasarımını yaptığı Atlas dergisini, Bahadır Erşık anlatıyor… 1

Bahadır Erşık, 2005 yılında girdiği ve on beş yıl sayfa tasarımını yaptığı coğrafya ve keşif dergisi Atlas’ı anlatıyor. İşin mutfak kısmını, sektörün dününü ve bugününü deneyimleriyle aktaran Erşık, 1992 yılında, alaylı başladığı meslekte pek çok dergi ve gazetede çalıştı. Antropoloji mezunu olan Erşık, “Çok severek çalıştım” dediği Atlas’ı hem bir çalışan hem de bir okur gözüyle değerlendiriyor. 24 Saat gazetesine röportaj veren Erşık, “Ben mesleğe girdiğimde, basın emekçileri altın çağını yaşıyordu” diyor. Röportajımızın birinci kısmı…

SULTAN YAVUZ  - Türkiye’de bir ekol hâline gelen ve sağlam bir okur kitlesine sahip olan Atlas dergisi, yayın hayatını 28 yıldır sürdürüyor. Coğrafya ve keşif dergisi olarak ülkede bir boşluğu dolduran ve doğa tutkunlarının yanı sıra, genç kuşağa farklı gezme biçimlerini ve bir coğrafya dergisinde çalışma hayâllerini de kazandıran Atlas, kuruluşundan bu yana farklı bir seyre evrildi. Dergiye 2005 yılında giren ve 15 yıl sayfa tasarımını yapan Bahadır Erşık, Atlas dergisinin de, sektörün de dününü ve bugününü anlatıyor. Erşık, Atlas’ın yayın hayatında üç dönem olduğunu belirterek, 1992 ile 2003 yılları arasını derginin “altın çağı” olarak nitelendiriyor. Aynı zamanda bir okuyucusu olarak da dergiyi değerlendiren Erşık, “Atlas’ın eski ruhunu kaybettiği” görüşünde… Bu durumu ise değişen okuma alışkanlıkları ve sektördeki krize bağlıyor. Erşık ile Atlas macerasının ilk bölümü… -Bahadır Erşık mesleğe nasıl başladı? Bahadır Erşık: Ben İstanbul Üniversitesi Antropoloji bölümü mezunuyum. Mesleğe 1992 yılında Akşam gazetesinde alaylı olarak başladım. Baskı öncesi hazırlık bölümündeydim, oradaki arkadaşlarımdan sayfa tasarımcılığını öğrendim. Daha sonra Alem dergisine geçitm ve onu da çeşitli gazete ve dergiler izledi. Atlas dergisine 2005 yılında girdim. “1990’lı yıllarda basının durumu çok iyiydi” -Atlas dergisi macerasını konuşmadan önce, 1990’lı yıllarda sektörün durumu nasıldı? Bugünle kıyasladığında neler söylersin? Erşık: Sektör şimdi çok daraldı ve iş bulmak çok zor. Zaten bir sürü işi stajyerlere para vermeden yaptırıyorlar. Tüm gazetelerde aynı şeyin yapıldığına tanık oluruyoruz. Gazetecilik diye bir şey kalmadı ki, sürekli kan kaybediyor. 1990’lı yıllarda basının durumu çok iyiydi, tirajlar yüksekti, sürekli kredi alınırdı, ilanlar fazlaydı, dolayısıyla biz çalışanlar da çok iyi para kazanırdık. Yeni bir gazete çıktığında, çalıştığımız gazeteden ayrılıp daha yüksek bir maaşla orada başlıyorduk. Mesela ben Sabah’ta çalışırken maaşın hepsini göstermezlerdi, bir kısmını ek ödeme gösterirlerdi. Ben 90 milyon lira maaş alıyordum ve 90 milyon da telif alıyordum. O parayı bir ayda bitiremiyordum diyeyim. Editoryal sayfa yapardık mesela, sayfa tasarımcısı da, yazan da, reklamcı da 100’er dolar alırdık. Ayda üç sayfa yapsan dergiye, 300 dolar da orada gelirdi. -Peki Atlas dergisi maceran nasıl başladı? Erşık: Doğa sporları, kamp, trekking, kısa tırmanışlar zaten hayatımda olan şeylerdi ve aynı zamanda Atlas dergisi okuruydum. İlk olarak 2000 yılında National Geographic dergisinde başladım coğrafya dergisinde çalışmaya ve 2005 yılına kadar devam etti. Ben orada çalışırken de Atlas dergisinde çalışan arkadaşlarım ‘Keşke bizim dergiye gelsen’ derlerdi. 2005 yılında Atlas dergisinden bir ekip ayrılınca, oradaki arkadaşım beni aradı ve ertesi gün çalışmaya başladım. -Atlas dergisi sence Türkiye’de neyi temsil ediyor, nasıl bir boşluğu dolduruyor? Krizlerden nasıl etkilendi? Türkiye’de uzun soluklu dergi olabilmek zor… Erşık: Atlas, 1992 yılında ilk çıktığında olay yaratmıştı. İlk defa Türkiye’den yerel bir dergi, insanların gidip gördüğü yerleri anlatıyor, bir coğrafya ve keşif dergisi… Ben de 20’li yaşlarımda baya takip ederdim. Bence Atlas’ın yayın macerası üçe ayrılıyor; ilki 1992 yılından 2003’lere kadar olan dönem, ikincisi 2003’ten 2019 yılının sonuna kadar ve şimdiki süreci… Atlas ilk çıktığında tamamen doğa ve coğrafi keşifler üzerine kuruluyordu, çok zengin bir kadrosu vardı. Yaşar Kemal’den Enis Batur’a kadar çok kaliteli kalemler yazardı. Atlas, Türkiye’de hiç gidilmemiş yerelere gider, mağara ve kanyon keşfederdi. Doğayla iç içe ve bu işe ciddi para harcayan bir dergiydi ama satış ve ilanlarıylda da karşılığını alırdı. Ben orada çalışmadan önce, çalışan arkadaşlardan duyardım, ‘Birisi şu an Altaylar’da fotoğraf çekiyor, birisi Afrika’da, diğeri Kutuplar’da… Öyle imkânları vardı yani. [caption id="attachment_187404" align="alignright" width="319"] Bahadır Erşık[/caption] “Ali Murat Atay sürekli Afrika’da gezer, hiç bilinmeyen kabilerin haberlerini yapardı” -Kimlerle çalışırdı Atlas? Kadrosuna dâhil edeceği kişileri nasıl seçiyordu? Erşık: Doğada bir şeyler yapan, güzel fotoğraf çeken, hikâyesini güzel anlatan herkes gelebiliyordu Atlas’a. Fotoğraf ve yazılarından oluşan bir klasörle ya da öneriyle gelirdi insanlar. Kabul edilirse girerdi ve bir süre sonra dergide sürekli kalmaya başlayanlar da olurdu, çok büyük dağcılar vardı sonuçta. Mesela Kırgızistan’daki Alarça Dağı’nda ölen Uğur Uluocak, sürekli tırmanır ve yazardı. Ağrı Dağı’nda ölen İskender Iğdır da sürekli konu hazırlardı. Ali Murat Atay ise sürekli Afrika’da gezer, hiç bilinmeyen kabilerin haberlerini yapardı. Hakan Öge ise tekneyle dünya turunu ben dergiye girdiğimde tamamlamıştı. Bütçe ve zaman vardı, imkânlar çok iyiydi. Bir de o zaman dijital de yok, Öge dia’larla çekiyor, yazıyor, postaya veriyor, posta ise bazen geçiyor, dergide çıkaramıyoruz falan… Özverili bir çalışmanın olduğu 2000’lerin başına kadarki döneme ‘altın çağı’ diyoruz. 2000’lerin başında Hürriyet dergi grubunun üst yönetimi değişince, ekonomik krizle de birlikte bir daralma başladı. Ben girdiğimde daralma başlamış, 20 kişilik kadro 10’a inmişti. Mesela şu anda da altı-yedi kişi var dergide, durmadan daralıyor. Masraflar da kısılıyor, ‘Şuraya gitme, pahalı, oranın uçak biletini karşılayamayız’ gibi… -Derginin kapanması söz konusu olabilir mi? Erşık: Şu anki durumuyla Atlas bir coğrafya dergisi kimliğinden biraz daha sıyrılıp, bir gezi dergisine dönerek tarzını değiştirdi. Ben Atlas okuru olarak da şunu söyleyebilirim; büyük ve güzel fotoğraflar ile onu besleyen bir anlatım söz konusuyken, şimdi bundan vazgeçilmeye başlandı. Daha küçük fotoğraflar, daha kısa konular… Belki de okuma alışkanlıkları değiştiği için bu yolu seçtiler ama Atlas ruhunun bu noktada kaybolduğunu düşünüyorum. Şimdi Magma diye bir dergi var, beş yıl önce daralma nedeniyle Atlas’tan kopan bir ekip o ruhu korumaya çalışıyor. Bu insanlar Özcan Yüksek, Kemal gibi kuruluşundan beri dergide olanlardı. İmkânlar kısıtlı, satışlar düşük, ilanlar az ama ellerindne geleni yapmaya çalışıyorlar. Atlas Türkiye’ye çok şey kattı, insanlara gezmeyi ve başka türlü turizmi öğretti. Alıcısı olduğu ortaya çıktı, derginin 100 bin sattığını biliyorum, ben girdiğimmde 40 bin ile 50 bin arasındaydı. Şimdi ise 10 binlerde…
Editör: TE Bilisim