Dolar karşısında sadece TL değil, bütün ülke para birimleri değer kaybetti. Kur artışı kriz demek değildir Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem, dolar karşısında sadece Türk lirasının (TL) değil, bütün ülke para birimlerinin değer kaybettiğini belirterek, "Kur artışı kriz demek değildir" dedi. Ertem, Halk Yatırım’ın düzenlediği Yatırım Konferansı’nda yaptığı konuşmada, başkanlık sisteminin gelecek yıl Türkiye’de tartışılacak en önemli gündem maddelerinden ve daha sağlıklı bir piyasa mekanizmasının işlemesi doğrultusunda atılacak tarihsel adımlardan biri olacağını söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz konusundaki eleştirilerine değinen Ertem, "Cumhurbaşkanımız üretime dönük kapsayıcı bir büyümenin öne çıktığı bir ekonomi politikasından yana. Bunu her zaman vurguluyor. Türkiye her platformda, üretime daha fazla önem veren, yoksulluğu kapsayıcı büyüme ile aşağı çeken, adil bir gelir dağılımı sunan bir anlayışı gündeme getiriyor. Bu, basit olarak ‘yüksek faiz-düşük faiz’ tartışması değildir. Bu tartışmanın ‘Dünya 5’ten büyüktür’ formülasyonu gibi tarihsel ve güncel bir önemi vardır." şeklinde konuştu. ABD ve Avrupa’da 2017 için bir belirsizlik olduğunu ifade eden Ertem, şöyle devam etti: "Gelişmiş ülkelerde 2008’de başlayan kriz devam ediyor. Derin, kapsayıcı, giderek büyüyen ve zamana yayılan bir kriz bu. Dünya çok büyük değişimlere gebe. 2017 ve 2018’de gelişmiş ülkelerdeki krizin biraz daha derinleşeceğini görüyorum. Bu krizin gelişmekte olan ülkelere ihraç edilmemesi için bizim de sıkı durmamız gerekiyor. Üzerimize gelen tsunami karşısında bütün imkanlarımızı ve potansiyelimizi ortaya çıkarmalıyız."  "Tabii ki ciddi reformlar yapmamız lazım" Cemil Ertem, Türkiye Varlık Fonu ve Enerji Borsası’nın kurulmasının, Güney Gaz Koridoru ve Türk Akımı projelerinin bu yönde atılmış önemli adımlara örnek gösterilebileceğini söyledi. Şu anda dünyada 14 trilyon dolar civarında bir paranın nereye yönleneceğini bilmeden atıl bir şekilde negatif faizde durduğuna işaret eden Ertem, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu paranın gideceği yerler artık gelişmiş ülkeler değil, güçlü ve istikrarlı gelişmekte olan ülkelerdir. Türkiye bu anlamda güçlü bir potansiyel taşıyor. Tabii ki ciddi reformlar yapmamız lazım. Bu noktada geciktiğimiz konusunda bir öz eleştiri yapmamız gerekiyor ama Türkiye’nin yaşadıklarını da biliyorsunuz. Sadece 15 Temmuz darbe girişimi bile dünya siyasi tarihinde görülmeyen bir olaydır. Türkiye’nin piyasa dostu reformları bundan sonra daha da hızlı şekilde yapacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın."  "Kur artışı kriz demek değildir" Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Ertem, iç talebe dayalı bir büyümenin Türkiye’ye yetmeyeceğini, ihracata ve dünya ile rekabete dayalı bir büyümenin öne çıkarılması gerektiğini vurguladı. Ertem, yalnızca Hazine’yi fonlayan, tüketici kredileri ve komisyonlarla durumu idare eden ve karını maksimize etmeye çalışan bir bankacılık değil, tam aksine reel sektörü, KOBİ'leri destekleyen ve girişime dayalı bir bankacılık arzu ettiklerini söyledi. Bunun kapsayıcı büyümenin de temel çıkış noktalarından biri olduğunu vurgulayan Ertem, Türkiye’de bankacılık sisteminin sağlam olduğunu ancak burada bir makas değişikliğine ihtiyaç bulunduğunu ifade etti. Enflasyonun Türkiye ekonomisi için bir tehlike olmadığını belirten Ertem, "Temel tehlike işsizliktir, durgunluktur, KOBİ’lerimizin daha rahat ihracatçı, rekabetçi konuma henüz gelememeleridir. Bunu halletmemiz gerekiyor." diye konuştu. Ertem, döviz kurlarındaki hızlı yükseliş dolayısıyla gündeme gelen “kriz” söylemlerine ilişkin de reel sektör tarafında bir kriz olduğunu düşünmediğini söyledi. Dolar karşısında sadece TL'nin değil, bütün ülke para birimlerinin değer kaybettiğine dikkati çeken Ertem, "Türkiye’de kur çıktığı zaman ‘Batıyor muyuz?’ diye soruluyor. Türkiye gibi ülkelerde kur artışı var diye kriz olacak diye bir şey yok. Çünkü biz dalgalı kur rejimi uyguluyoruz. Kur artışı kriz demek değildir. Ama tabii ki hükümetin ve teknokratların buradaki görevi volatiliteyi en düşük seviyeye indirmek, öngörülebilirliği sağlamaktır. Merkez Bankamız önlemleri alıyor." ifadelerini kullandı.  "Alman devlet şirketleri bile Türkiye'de yatırım yapmak istiyor" Cemil Ertem, Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Türkiye ile üyelik müzakerelerini geçici bir süre dondurmayı tavsiye eden tasarıyı kabul etmesine ilişkin de şu görüşleri dile getirdi: “Bu Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye’ye yönelik haksız uygulamalarından biri. AB-Türkiye ilişkilerinin bozulmasında Türkiye’nin hiç payı yok. Türkiye 53 yıldır AB üyelik sürecini yürütüyor. AB, Türkiye’yi üye yapma değil, yapmama doğrultusunda hareket ediyor. Burada Türkiye’ye karşı yapılmış çok büyük bir oyalama durumu var. Yalnızca mülteci sorunu bile Türkiye-AB ilişkilerinin 53 yılının bir özetidir. Mülteci sorununda AB’nin Türkiye'yi nasıl oyaladığı, ne söz verildiği ve neler yapıldığı ortada. AB’nin çifte standartlı ve ikircikli tavrı son bulduğu zaman ilişkiler tabii ki düzelecektir. Müzakerelerin dondurulması Cumhurbaşkanımızın da birçok kere vurguladığı gibi esasında Türkiye’yi çok etkilemeyecektir. Bu ekonomik olarak da, siyasi olarak da AB’yi daha fazla etkileyecektir. Çünkü alınan karar AB’nin temel genişleme stratejisine aykırıdır. Ayrıca, AB’nin ekonomik olarak bu krizden çıkabilmesi için Türkiye’ye önemli ölçüde ihtiyacı var. Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından daha fazla, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var. Dolayısıyla bu karar hem yanlıştır hem de AB’nin ekonomik ve siyasi olarak krizini önemli ölçüde derinleştirecek bir karardır.” Ertem, AB tarafından Türkiye’ye ambargo uygulamaya kadar varan söylemler olsa da bunların gerçekleşeceğini düşünmediğini ifade ederek, "AB ile Gümrük Birliği yürütüyoruz. Bunun zedelenmemesi, ekonomik dinamizmin ortadan kalmaması için Türkiye gerekli çabayı gösteriyor. Türkiye-AB ticaret mekanizmaları ve alışveriş devam edecektir. Ayrıca AB’nin enerji tedariki konusunda da Türkiye’ye ihtiyacı var. Dolayısıyla ben bu karar da dahil olmak üzere, yaşananların kalıcı bir krize yol açmayacağını ve Türkiye-AB ilişkilerinin düzeleceğini düşünüyorum." yorumunu yaptı. "Ekonomi su gibidir, her zaman yatağını bulur" diyen Ertem, şu anda Alman devlet şirketlerinin bile Türkiye'de yatırım yapmak istediklerini, özellikle enerji ve diğer öncü sektörlerde ciddi yatırım düşünen küresel AB şirketleri olduğunu söyledi. Şangay 5’lisi ile AB’nin, ekonomik olarak da, siyasi olarak da birbirine ikame edilebilecek yapılar olmadığını ifade eden Ertem, "Türkiye, bu dönemde yüzünü hem Doğu'ya hem Batı'ya dönmek istiyor. Dünya yeni bir ticaret düzenine giriyor. Türkiye kendi bölgesinde eksen bir devlet. Dolayısıyla burada kendi ticari çıkarlarını, kurallarını dayatacak. Bu anlamda Avrupa’nın aldığı bu kararlar esasında 20. yüzyıl kararlarıdır ve çok da geçerliliği yoktur. Bunların zaten fiili olarak uygulamasının olmadığını da göreceğiz." değerlendirmesinde bulundu.