Açık oturumlar bir dönem televizyonun vazgeçilmeziydi… Başbakanlar dahil siyasi parti liderleri bu açık oturumlardan hiç kaçmazlar hatta sıklıkla yapılmasını isterlerdi…

Süreyya Oral

Bu yolla halka daha rahat ulaştıklarını düşünürler, konuşmalarında, vaatlerinde veya başbakandan istekleri konusunda oldukça rahat davranırlardı… Bu açık oturumlarda kavga olmazdı, ağır söz söylenmezdi...
Tartışmalar, liderlerin performansları, vatandaş üzerinde etki bırakır ve bu etki yapılan seçimlere yansırdı…
O dönem hiçbir başbakan ve parti liderleri bu açık oturumlara katılmamazlık yapmazdı… Bunun ters bir hareket olacağını bilirlerdi, açık oturuma katılan gazetecilerin gösterecekleri tepkilerden de kaçarlardı…

Geçmişte yapılan açık oturumlardan hafızalarda iz bırakanı Halkçı Parti Genel Başkanı Necdet Calp ile Başbakan Turgut Özal arasında geçen “satarım-sattırmam” tartışması idi.. Özal, boğaz köprüsünün hisselerini satarak elde edilecek gelirin başka yatırımlarda kullanılacağını anlatırken, Calp bu satışa şiddetle karşı çıkıyordu… Bu açık oturumun “satarım-sattırmam” tartışması seçimlerin yapılacağı güne kadar sürdü. Özal seçimleri kazandıktan sonra da köprü hisselerini satarak gelen gelirleri başka yerlerde kullandı…

2000’li yıllara kadar bu açık oturumlar devam etti.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olmasıyla birlikte bu canlı yayınlar tarihe karıştı… Erdoğan rakiplerine prim vermemek için canlı yayına çıkmak istemediğini söylemekle yetindi… Ama Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde Kanal 6 televizyonunda Melih Gökçek'le birlikte katıldığı canlı yayın  sırasında tartışmaya girmesi ve yayının kesilmesi, daha sonraki yıllarda buna benzer bir olayın Habertürk televizyonunda yaşanması Erdoğan’ın katılacağı canlı yayınların riskli olacağı endişesiyle kabul edilmediği kamuoyunun bildiği bir gerçek...

Şu anda Erdoğan’ın canlı yayın diye katıldığı programlar soruların önceden belirlendiği, yayında o anda soruluyormuş gibi aksettirildiği ve verilen cevaplarında promterda yazan metinin okunarak cevabın verildiği bir sistem…

Televizyonun seçimler üzerindeki etkisini son yerel seçimler de çok yakından gördük.. AKP’nin İstanbul ve Ankara adayları Murat Kurum ile Turgut Altınok’un televizyonlarda tek başlarına katıldıkları canlı yayınlarda gösterdikleri performansın seçimlerin kaybedilmesinde etkili olduğu kanısındayım… Bu Belediye Başkan adayları şayet diğer partilerin adaylarının da katıldığı çoklu canlı yayına katılmış olsalardı sonuçların çok daha farklı çıkacağına inanıyorum…

Çoklu kişilerle canlı yayınlara katılmak bana göre bir medeni cesaret işidir…

Medeni cesaretin bugün için en güzel örneğini Oğuzhan Uğur’un Mevzular Açık Mikrofon isimli YouTube kanalında görüyoruz. Bu programa katılan siyasetçiler, özellikle gençlerin sansürsüz sorularına cesaret ile yanıt veriyorlar. Ama herkes bu programa katılma cesaretini gösteremiyor.