Mehmet Necati GÜNGÖR  Günümüz siyasetine bakınca, eski siyasilerimize özlem duyduğumuzu fark ediyoruz. Çankaya köşküne bakınca, eski Cumhurbaşkanlarımızı arıyor gözlerimiz. Binali beye bakınca Mesut Yılmaz’ı, Yıldırım Akbulut’u. Dışişleri Bakanına bakınca yine Mesut Yılmaz’ı arıyoruz. Adalet Bakanlarına bakınca efsane Adalet Bakanımız Oltan Sungurlu’yu. Bazı bakanlara bakınca da Kâzım Oksay’ı, Ahmet Kurtcebe Alptemoçin’i,  Ufuk Söylemez’i, Yaşar  Okuyan’ı, Mustafa Taşar’ı arıyor gözlerimiz. Hem icraatlarıyla, hem davranışlarıyla, hem halka yakın duruşlarıyla... Mütevazı insanlardı. Devletin o günkü imkânları neyse, onlarla yetiniyorlardı. Çoğunlukla dürüsttüler. Meselâ, ihale peyledikleri yandaşları yoktu veya biz bilmiyorduk. Eskilerden bizi şaşırtan sadece Çiller oldu. Ekonomi profesörüydü ama, en büyük krizleri onun döneminde yaşadık. Uçuk yalanları vardı. Geldiğinde halka iki anahtar vadetmişti, çilingire bile uğramadan gitti. Amerika’daki malvarlığını Türkiye’ye getireceğine dair söz vermişti, tutmadı. Kuşadası’ndaki çiftliğin Pelister’e ait olduğunu söyleyip durdu iki yıl boyunca. Sonradan açıklandı ki bu çiftlik, bilindiği gibi başından beri Çiller ailesinindi. ABD vatandaşlığı tartışılıyordu. ABD menfatleri için yemin ettiği, CİA’nın hizmetinde bulunduğu iddiaları bile dile getiriliyordu. O’nu en iyi tanıyanlardan biri rahmetli Demirel’di. Baktı, partinin başına oynuyor, “adımlarına dikkat et!” diye uyardı. Partinin tabanı “Sarışın güzel kadın”ın cezbesine kapılıp başa getirdi. Kısa zamanda partisini kuruttu,  dibe vurdurdu. Şimdi de AKP mitinglerinde boy gösterdiğini görüyoruz. Kurutulacak bir AKP kalmıştı, ona da el atmış oldu böylece. Eski Başbakan ve Dışişleri Bakanlarımızdan Mesut Yılmaz’a ne kadar büyük haksızlık yapıldığını, Çiller’in bugünkü halini gördükten sonra daha iyi anlayabiliyoruz. Birbirlerine rakiptiler. Kırıcı rekabet içindeydiler. Çiller’i tutanlar, yani bizim cenahtakiler Mesut Yılmaz’a çok haksız şekilde yükleniyorlardı. Gördük ve anladık ki, Yılmaz, Çiller’den daha iyi bir politikacıymış. Rahmetli Özal, ANAP’ı dört eğilim üzerine kurmuştu. Partisinde katı muhafazakârlar da vardı, milliyetçiler ve liberaller de. Hepsi uyum içinde çalıştırılıyorlardı. Şimdi o uyumu da göremiyoruz. Bugün, iki konuda kesin uyum var: Komutla bıyık sakal bırakılıyor, komutla görevden gidiliyordu. “İn” denince iniyorlar, “bin” denince biniyorlar. Akbulut’u da, Mesut Yılmaz’ı da hasretle arar olduk. Unutmayalım, “Vehbi’nin kerrakesi” diye dalga geçtikleri Vehbi Dinçerler’i de. Meğer, eğitimi ne güzel idare etmiş! Bu günleri yaşadıkça eskiye özlemimiz de artıyor. Oysa biz, yenilikleri seven bir nesiliz. O’nun için İnce ve Akşener’in mitingleri dolup taşıyor. İnsanımız, gelecekten bir şeyler bekliyor, geleceğe umutla bakmak istiyor.