Salim TAŞCI “O da ne söz öyle, eşkıyanında eşkiyası olur mu’’? demeyesiniz… Bal gibi eşkıyanın da eşkıyası vardır. Yıl 1968, Güney Doğu (Siirt, Bitlis, Hakkari, Mardin) dağlarında, bir yığın eşkıya kol geziyor… Hamido, Hakimo, Samedo, Özbaylar, Hasanı Seyro, Tilki Selim ve Ömer Bezek… Ve den sonra gelen Ömer Bezek eşkıyalar eşkıyasıdır o dönemlerde… Bir gün Irak’ta, bir gün Türkiye’de… Eşkıyaları titreten bir eşkıya… Eşkıyanın eşkıyadan haraç alması mümkün mü..? Ama Ömer Bezek Irak’a geçmek isteyen çoğu eşkıyadan haraç almıştır. Tercüman Gazetesi tirajda Hürriyet ile yarışmaktadır bazen de geçmektedir… Bendenizinde kabına sığmayan gençlik çağları… Tercümanla, Hürriyet en büyük eşkıyayla kim röportaj yapacak iddiası sürdürmektedirler… Hürriyette Fuat Çelik, Tercümanda Hakan KIRAL… Hamido teslim olmuştur “Aslında, Özbay çetesi tarafından Bilorus köprü ayağına bağlanmış, Jandarmaya haber verilmiştir. H.K.’’ Hürriyet de tam sayfa “Ölüm Hamidoyu arıyor” başlığı ile Fuat Çelik imzalı haber…’’ Eh dedim bende Ömer Bezekle röportaj yapmazsam yaşayamam! Ver elini dağlar… Dağlar ki ne dağlar, Nohutlu, Çatak, Çamlık yanlarında cüce kalır… Deveci dağları diz kapağına ancak yaklaşır… Bizden çok çok yaşlı bir gazeteci ağabeyimiz öğütte bulunmuştu… “Sen bu Ömer Bezekle röportaj sevdasından vazgeç, canlı bir hedef görmeye görsün, anında mıhlar…’’ Kim dinler nasihatı başımızda epil epil kavak yelleri esip duruyor… O köy senin, o dağ benim tam 28 gün sonra, Hızıl çayının oradan geçeceği haberini aldık. Zifiri karanlık çöktü, şafağa yakın gözlerimiz kapanmış, foto muhabirinin deyimi ile bizim uyku tulumlarının yanından sıvışıp akıp gitmişler… Bizimde kendisini aradığımız haberini almış, kuşluk vakti silahlı iki eşkıya başımıza dikildi “Ömer ağam sizi bekliyor’’ dediler… Eh dünya bizim oldu..! İki saatlik cebri bir yürüyüşle Ömer Bezeklerin yanına vardık. Kayaların arasından fırlamış nar ağaçlarının altında oturuyorlardı… Ömer Bezek dedikleri 1.65 boylarında, kavruk bir adam… İçimden dedim, bu mu dağları titreten eşkıya… Yalnız iğnenin deliğinden fişek geçirdiğini de zamanında söylemişlerdi. Yanında dört kişi vardı, hoş beş “Ben hiç kimseye fotoğraf vermedim, beni bulmayı kafaya koymuşsunuz, hadi dedim, sizin her basıp geçtiğiniz çalılardan haberim vardır, deyin ne diyecekseniz…’’ Bir kare fotoğraf, ancak alabildik. “Komandoların fellik fellik kendilerini aradıklarını, güneş dikilmeden Irak’a geçeceklerini’’ söyledi… Yarım saatlik bir söyleşiden sonra kalkıp gittiler… Bizim haber Tercümanın ofsete geçtiği gün, birinci sayfa manşetten, dört sütun başlıkla “Gomando korkusu dehşet saldı gardaş’’ başlığıyla çıktı, rahmetli Kemal Ilıcak tebrik etti. “İstanbul’a gel sana hediye vereceğiz" dedi… İstanbul’a vardım, gerisi başka bir anıda, inşallah…