Gazeteciler Cemiyeti’nin Hollanda Büyükelçiliği MATRA Programı desteğiyle yürütmekte olduğu “Genç Gazeteciler ve Bağımsız Medya Projesi” kapsamında Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici ile “Türk Medyasının Dünü, Bugünü ve Yarını” konuşuldu

NAZ AKMAN/ANKARA- Gazeteciler Cemiyeti’nin Hollanda Büyükelçiliği MATRA Programı desteğiyle düzenlediği “Genç Gazeteciler ve Bağımsız Medya” Projesi kapsamında “Türk Medyasının Dünü, Bugünü ve Yarını” konuşuldu. [caption id="attachment_206156" align="alignright" width="298"] Timur Osman Gezer[/caption] Timur Osman Gezer’in projede eğitim kapsamında gerçekleştirdiği söyleşide Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, medya sahiplik ilişkisi, medyanın holdingleşmesi, dijital devrimle birlikte yükselişe geçen alternatif medyanın geleceği ile bugünün medyasının içinde bulunduğu koşulları anlattı. Bildirici, “Türkiye’de artık alternatif bir medya var, buna zemin sağlayan en büyük etken de dijital devrim” Türk medyasının bugünkü durumuna yönelik iki önemli soruna değinen Bildirici, dijital devrim ve siyasi iktidar kontrolündeki medyanın dönüşümüne yönelik, “Bugünün medyasında iki önemli problemle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Birincisi, dijital devrimin ortasındayız ve geleneksel medya bu durumla baş etmek zorunda. Öte yandan medya siyasi iktidarın kontrolü ve baskısıyla karşı karşıya. Siyasi iktidar yakın zamana kadar medyanın büyük bir bölümünü neredeyse yüzde 90-95’ini kontrolü altına aldı. Bilginin topluma ulaşması engelleniyor. Buna en iyi örnek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Covid-19 virüs salgını sürecinde Karadeniz’de kongresini toplaması ve salonun doluluğuyla övünmesi. Aynı tavır diğer kongrelerde de yapıldı. Kongrelerdeki bazı eğlenceye dönük görüntüler iktidar kontrolündeki medyada yayınlanmadı. Bu ülkedeki insanların önemli bölümü alternatif medyayı izleyemiyor ve sosyal medyayı da takip etmiyorsa bu bilgilerin hiçbirini öğrenemedi. İktidar kontrolündeki medya işte bu şekilde bilginin insanlara ulaşmasını engelliyor. Her şeyi toz pembe gösteren bir gazetecilik modeli var. Diğer yandan büyük bir devrimin içindeyiz, bu devrim yeni imkanları beraberinde getirirken eskiyi de yok etmeye yönelik. Türkiye’de artık alternatif bir medya var, buna zemin sağlayan en büyük etken de dijital devrim. Dijital platformlarda alternatif medya kanalları doğdu ve ana akımdan kovulan yer edinemeyen gazeteciler burada kendilerine yeni bir alan yarattılar. İktidar kontrolündeki büyük holdinglerden oluşan geniş bir yapı erirken öte yandan alternatif medyanın doğuşuna tanık oluyoruz. Buna karşın iktidar tekelindeki medya hiçbir şey olmamış gibi rotayı başka yöne çekemeyecek, çünkü okurla güven ilişkilerinde ciddi kırılmalar oldu. Özellikle salgın sürecinde artan bilgi edinme ihtiyacına karşılık verilemedi” dedi. TMSF’nin medya üzerindeki rolü 2002 yılı öncesi Türk medyasının farklı grupların kontrolü altında olduğunu ancak gelinen noktada medya sahiplik ilişkilerinde yeni bir yapılanmanın inşa edildiğini ifade eden Bildirici, bu noktada Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) bugünkü medyanın inşasında üstlendiği rolü değerlendirdi. Medya patronlarının gazetecilik pratikleri dışına çıkarak, siyaset arenasına karışmasıyla birlikte sahiplik ilişkilerinin değiştiğini söyleyen Bildirici, “Erdoğan, iktidara geldiği dönemlerde medyayla savaşa savaşa bu noktaya geldiklerini ifade ediyordu, burada savaşın bitmesi beklenilirken maalesef savaşı bitirmedi ve bu savaşta bulabildiği her silahı kullanmaktan çekinmedi. Medyayla savaşta en ağır silah TMTF’ydi. Bu noktada TMSF gücünü ilk olarak Uzan Holding üzerinde kullandı ve medya tekelleri, büyük patronlar itiraz etmeden bu süreci izlediler. Doğan Holding başta olmak üzere pek çok medya grubu, Uzan Holding’deki mecralara el konulunca neredeyse bayram etti, bir gün silahın kendilerine çevrileceğini tahmin edemediler. Yıkılan Uzan imparatorluğundan gazete ve televizyonları kapmaya çalıştılar. Bir süre sonra Turkuvaz Medya Grubu da aynı akıbete uğradı. TMSF aracılığıyla Sabah Gazetesi Ciner Grubu’na devredildi, yeni havuz medyası yaratılmakla kalınmadı, aynı zamanda verilen cezalarla gazetecileri tek tek hedef alarak her türlü silahı kullanıp o medya gruplarını dağıttı. Geldiğimiz noktada Doğan Holding tarih sahnesinden çekildi. Her ne kadar Doğan Grubu’nu asıl olarak TMSF bitirmese de gruba, vergi cezalarıyla resmen diz çöktürüldü. Sabah, Ciner, Karamehmetler ve Uzanlar TMSF ile yok edildi. Siyasi iktidarın medyayı tamamen eline geçirme amacı varsa gördüğümüz kadarıyla var, herhangi bir silahı kullanmaktan çekinmedi, tüm silahları kullanıp medyayı kontrolü altına aldı. 2002’de mevcut iktidar yönetime geldiğinde var olan medya gruplarından hangileri günümüze kadar gelebildi diye baktığımızda neredeyse hiçbirinin kalmadığını görüyoruz. AK Parti’nin yönetime gelmesinden önce de büyük medya kartelleri sadece siyasi iktidarla özelleştirme payları alıp yeni şirketler, yatırımlar yapmakla kalmayıp aynı zamanda siyaset mühendisliğine de soyundular. Medya patronları, siyaset mühendisliğine soyunup gazetecilik ilkelerinin dışına çıktı. Farklı işlevler sergilemeye başlayınca da gelen siyasi iktidarın onları bu şekilde kullanması için uygun bir zemin oluşmuş oldu. Çünkü gazetecilikten çok uzaklaşılmıştı” diye konuştu. “Ana akım medya her dönem egemen düşünce yapısıyla, devletle bütünleşikti” Türk medyası üzerinde önemli bir etkiye sahip olan kamu kuruluşları; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Basın İlan Kurumu (BİK), Bilgi Teknolojileri (BTK) ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın misyon ve sorumlulukları hakkında bilgiler veren Bildirici, bu kurumların söz konusu alternatif medyanın gelişmesine ilişkin yaklaşımını da değerlendirdi. TMSF’nin, gücünü medyayı değiştirmeye yönelik kullandığını kamu kuruluşlarının ise gücünü alternatif medyayı kontrol altına alma üzerine kullandığını ifade eden Bildirici, “TMSF, gücünü medyayı değiştirmek için kullanmıştı. Kamu kuruluşları ise bu gücünü değiştirilemeyen yeni doğan alternatif medyayı yola getirmek için kullanıyor. Türkiye’de basın, hiçbir zamana salt kamu yararına çalışan kurumlardan olmadı. Egemen siyasi düşüncelerden uzak, etki altında kalmayan basın kuruluşları olmadı. Ana akım medya her dönem egemen düşünce yapısıyla, devletle bütünleşikti. Günümüzde ise doğrudan siyasi parti ve iktidarla iç içe bürünmüş ve propaganda aracı haline dönüşmüş bir medya yapılanması görüyoruz. Buna dahil olmayan eleştirel medyaya karşı ise televizyonda RTÜK, yazılı basında BİK ve internet ortamında ise sulh ceza hakimliklerinin verdiği erişim engellerini uygulayan BTK var. Bu yapının tepesinde ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bulunuyor, dolayısıyla iç içe geçmiş bir yapıdan söz ediyoruz. Televizyon yayınlarından tartışma programlarına katılacak kişiler bile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından belirleniyor, sorulacak sorular, yayınlanarak haberler de aynı şekilde buranın kontrolünde. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yerde açıklama yaptığında muhabirler konuşmasını izleyip yazamıyor, başkanlığın sayfasındaki bülteni kullanıyor. İktidar kontrolündeki yayın organlarında neredeyse haberden korkulur hale gelindi. Bakanlara, genel müdürlere, yetkililere soru sorulamıyor, sorgulama yapılmıyor, gazetecilik refleksleri yok oluyor. Bu tabloda alternatif medyanın doğuşu açıkçası bana umut veriyor. Pek çok meslektaşımız medyada yer edinmeyince kendi internet sitelerini, haber kanallarını kurdu, mesleğini sürdürmeye çalışıyor. Egemen ideolojilerden uzak olmayan medya yapılanmasında kamu yararı daha az gözetiliyordu, şimdi ise yeni medyada doğrudan okura dayalı modeller geliştirilebiliyor bunun da kamu yararını daha iyi gözeteceğini düşünüyorum” sözlerine yer verdi. “Basılı medya hızla eriyor” Bildirici son olarak yakın gelecekte medyanın dönüşümüne ilişkin ön görülerini paylaştı. Bildirici, “Medyadaki değişim her dönem olduğu gibi bugün de siyasi iktidarın kaderine bağlı. Berat Albayrak bakanlık görevini yürütürken kendisiyle ilgili iktidar medyasında kullanılan fotoğraflar bile özenle seçiliyordu, ekonomi sayfaları tamamen onun kontrolündeymiş gibi bir görüntü vardı. Kendisi, görevden ayrıldıktan sonra ekonomi sayfalarında haberler nispeten eleştirel olmasa bile en azından ekonomideki dalgalanmalar verilmeye başlandı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Albayrak’ın arandığına dair kısa filminden sonra ortaya ilginç bir tablo çıktı. Albayrak avukatı aracılığıyla tepki gösterdi ancak tepkisi iktidar kontrolündeki medyada pek fazla yer bulamadı. Sabah Gazetesi iç sayfada yarım sayfa genişliğinde verdi. Ertesi gün AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in, CHP’nin filmini kınamasına ilişkin açıklamaları birinci sayfadan verilmeye başlandı. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Albayrak’a sahip çıktı ve CHP’yi eleştirdi, bu açıklamayla birlikte iktidar medyasının tüm yayın organlarında haberler birinci sayfadan verildi, birçok köşe yazarı Albayrak’ı savunan türden yazılar kaleme aldı. Bu tablo, Erdoğan’ın tavrının medyaya nasıl yansıdığının somut örneği. Medya yakın gelecekte elbette bir dönüşümün içine girer ancak bunu nasıl olur kestirmek zor. İktidar medyasındaki erime o kadar hızlı ki dijital devrim nedeniyle tirajın düşmesi dolayısıyla gerileyen basılı medya burada büyük hızla geriliyor. Bazı gazetelerin kapanabileceğini ön görüyorum” dedi.