Yusuf KANLI Arada bir durum karşısında şaşırmış, o noktaya gelişi sanki önceden planlamamışlar ya da güya gelişmeler kendilerini “yeni bir durumla” karşı karşıya getirmiş de eski planları bozmuşlar gibi yapıyor ya bazı arkadaşlar, bitiyorum doğrusu. İnsanlar ancak bu kadar salak yerine konabilir doğrusu. Tabii, lafı esirgemeden hemen cevabı da vereyim. Kadim dostum Ersan Akan’dan duymuştum ilk bu sözü; “Karşısındakini salak yerine koyan, salağın ta kendisidir.” 15 Kasım’da, başka gün bulunamamış gibi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Amerikalı Kıbrıs özel danışmanı Jane Holl Lute Kıbrıs’a gelip, Kıbrıs Rum ve Türk cumhurbaşkanlarıyla 25 Kasım için planlanan Berlin “gayrı resmi” üçlü görüşmesi için hazırlık görüşmeleri yapacakmış. Ne elde etmek umuluyor bu temaslarda veya ondan sonra gerçekleşecek Genel Sekreter Antonio Guterres’in iki liderle Berlin’e yapacağı resmi olmayan sosyal buluşmada? Hedefler hem karışık hem de iddialı. Rum tarafı kaynaklı haberlere ve iddialara bakılırsa KKTC’nin seçilmiş cumhurbaşkanı KKTC halkının arzu ve taleplerini boş vermiş, güvenlik başta tüm toplumsal ve ulusal hassasiyetleri göz ardı etmiş, Nisan Cumhurbaşkanlığı seçimine “görüşmeler tekrar başladı” muştusuyla gidebilmek için her türlü hain kumpasın içerisine dalmış. Rum lider ise hayal dünyasında dans ediyor partneri Akıncı ile. Ön şartları varmış beyefendinin. 10,000 asker hemen çekilecek, Maraş’ın hemen Rum idaresine verilmesi yetmez, bazı bölgelerin imarı ve yeniden yerleşime açılması için teknik komite kurulması (yani birkaç yerleşim yerinin daha Rumlara verilmesi), yeni geçiş noktasının (Kiracıköy, Gaziler, Eğlence, Pirgo ve Erenköy gibi) açılması kabul edilecek… Başka? Türkiye garantörlükten vazgeçsin… Daha? Doğu Akdeniz’in tek sahibi Rum yönetimi ya, Türkiye bölgeden sondaj gemilerini geri çekecek ve egemenlik haklarını kabul edecek… Belli adam gaz yapacak bir şeyler yemiş… Öyle mi acaba? Aslında niyet açık; Türk tarafının görüşmeleri reddetmesini sağlamaya çalışıyor. Anastasiades dünkü politikacı değil. Akşam yatıp sabah başka şeyler söylemiyor. Arada bir akıl karıştıracak şeyler söylüyor gibi görünse de aslında çok net. Ne diyor adam? Kısaca özetleyelim: Kıbrıs Türkleri azınlıktır. Bakanlar Kurulunda bir Türk bakanın “evet” oyunun gerekmesi yürütmeyi kilitler; çoğunluğun azınlık tahakkümüne girmesi demektir. Asla kabul edilemez. Kıbrıs Cumhuriyeti varlığını koruyacak, anayasa değişikliğiyle federasyona dönüşecek, tek vatandaşlık, tek egemenlik olacak, iki kurucu eyalet bazı alanlarda otonomiye sahip olacaklar. AB içerisinde garantörlük (ki fiili olarak 2004 Mayısından bu yana 1960 Garanti Antlaşması AB müktesabatının parçası olmuştur) kabul edilemez, sona erdirilmelidir. Anlaşma olmadan yasal hükümet egemenlik haklarını kullanacak, ada toprağı ve münhasır ekonomik alanında hidrokarbon arama, çıkarma faaliyetlerinde bulunacaktır. Türklerin payı ise bir fonda birikecek, ve ancak çözüm olduğunda alabilecekler. Devam edelim mi? Sıkıntı karşısında düzgün bir görüşmeci değil, en az kendisi kadar Rum çıkarlarını kollayan ve maalesef seçildiği halka ve Türkiye’ye karşı durmayı maharet sayan bir Akıncı var… Tam da 15 Kasımda, KKTC’nin kuruluş gününde KKTC cumhurbaşkanının Lute ile ve dolaylı olarak da Anastasiades ile tekrar seçilme umuduyla KKTC’yi nasıl gömebileceği görüşmeleri yapılması hoş bir gelişme mi olacaktır? Amaç Türkiye’yi kaşımak, Kıbrıs Türk halkının ulusal duyarlılığı olan bölümünü provoke etmek, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığını oya devşirmek ise, bu oyunu görüp bozmak gerekir. Kamuoyu şirketleri genelde kim parayı verirse onu mutlu edecek son uçları yazarlar. En azından böyle bir kanı vardır. Ancak bazı kamuoyu şirketleri de geçmişteki çalışmalarının günün sonunda sandıklarda doğrulanması ya da çok yakın bir durumun ortaya çıkmasıyla güvenirliklerini ispatlarlar. Son günlerde büyük tartışma konusu olan araştırmayı yapan Gezici Araştırma şirketi bunlardan birisi midir? Cevabı ben vermeyeyim, kısa bir araştırma, berber önüne oturmuş gibi kaç tel ak, kaç tel kara ortaya çıkaracaktır. Akıncı’nın duruşu ortada. Aday olur ise Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Tufan Erhürman nasıl bir cumhurbaşkanı olabilir, bu günden belli. Ne Akıncı ne de Erhürman’ın Atatürk’ün ölüm yıldönümünde mesaj yayınlamamak gibi bir duyarsızlık içerisinde olmaları kabul edilebilir mi? Birisi gitmediği köy festivali bırakmıyor, ama bir tek Türk şehidini bile anamıyor. Diğeri Akel lideriyle daha dün başbakanlığını yaptığı KKTC’yi gömüp Rum devletine dönüştürülmüş Kıbrıs Cumhuriyeti’ne nasıl yama olacağını görüşüyor… Cumhurbaşkanlığına bir an önce ulusal duyarlılığı olan bir cumhurbaşkanını getirmeye ihtiyacımız var. Bu yaşamsal bir konudur. Kimse kusura bakmasın, ne UBP’nin büyük parti olması, ne kişisel veya evlat ya da torun ikbal hesapları ulusal davadan daha önemli olamaz. Hep bana, Rab bana takıntısı bırakılmalı, milliyetçi, ulusalcı siyasi mahallede bir aday etrafında kenetlenme başarılmalıdır. Yarın çok geç olacaktır. Çok mu zordur bu halkın bir noktalara getirdiği siyasetçilerin hiç olmazsa bu yaşamsal noktada kendilerini, kızlarını, oğullarını, torunlarını bir kenara bırakıp bir kez de ulusal ihtiyaçları göz önüne almaları? Gündem bu olmalıdır. Bütün diğer konular, hani nur içinde yatsın rahmetli Necmettin Erbakan diyordu ya, sadece “faso fiso”dur.