“Osmanlı’dan Günümüze Kadın Dergileri” sergisinin anlattıkları…

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şube’nin hazırladığı “Osmanlı’dan Günümüze Kadın Dergileri” sergisi Galeri Çankaya’da açıldı. Özellikle kadınlar tarafından ilgi gösterilmesi beklenen sergi, 80 civarında dergiyi içeriyor. Serginin hazırlanmasına öncelik eden SES Sekreteri Hemşire Nazan Karacabey’in yanı sıra, Prof. Dr. Funda Şenol Cantek ve TED Üniverisitesi Öğretim Görevlisi Aynur Demirdirek’in katkılarıyla hayata geçirilen sergi, Türkiye’deki kadın hareketinin de izlerini sürüyor.
SULTAN YAVUZ - Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şube tarafından hazırlanarak, Galeri Çankaya’da açılan “Osmanlı’dan Günümüze Kadın Dergileri” isimli sergi, Türkiye’deki kadın hareketinin ve kadınlık hallerinin izini sürüyor. 80 civarında derginin yer aldığı sergide, SES üyesi Nazan Karacabey’in yanı sıra, Prof. Dr. Funda Şenol Cantek ve TED Üniverisitesi Öğretim Görevlisi Aynur Demirdirek’in katkıları bulunuyor. Serginin açılış konuşmasını yapan Rona Temelli ve Nazan Karacabey’in ardından söz alan Ayşenur Demirdirek, Osmanlı dönemi kadın dergileri hakkında bilgi aktarırken, Prof. Dr. Funda Şenol Cantek ise Cumhuriyet dönemi kadın dergileri hakkında bilgi verdi. Sergi öncesi, projenin nasıl ortaya çıktığını 24 Saat Gazetesi’ne anlatan SES Sekreteri Hemşire Nazan Karacabey, emekli bir sahaf dostlarının önerisiyle sergiyi açmaya karar verdiklerini belirtti. Sahafta yer alan dergileri tarayarak bir konsept oluşturduklarını ve bu süreçte Aynur Demirdirek ve Prof. Dr. Funda Cantek’in kendilerine yol gösterdiğini kaydeden Karacabey, işin içine girdiklerinde konunun çok derin olduğunu ve akademik bir çalışma gerektirdiğini anladıklarını ifade etti. Serginin eksik yanlarının bulunduğunu ancak bu etkinliğin bir başlangıca vesile olmasını amaçladıklarını söyledi. Karacabey, sergide yer alan dergilere ilişkin şöyle konuştu: “Mecmualar çok eski ve kıymetli oldukları için sayfaları özenle karıştırdık, kimisini ise zarar görmemesi için hiç açamadık ve tarayamadık. Taradığımız mecmuaları da içlerinden bir sayfa şeklinde, ön kapak, arka kapak ve künye olarak aldık. Erken Cumhuriyet döneminde birkaç dergide kadının annelik, ev hanımı ve eş olması üzerinden tanımlandığı dergiler var. 1930’lu yılların sonunda dergilere bulmaca ve okur mektupları da giriyor. Bu dergilere direkt kadın dergileri demek haksızlık olur ama okur kitlesinin ağırlıklı olarak kadınlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. “Asrın Kadını” dergisinde modern kadının yetişmesine dair yazılar var mesela, “Holivut” dergisinde ise Türk gece hayatı ile yurt dışı karşılaştırılıyor. Film romanlarında ise görütülerin altına senaryolar yazılıyor. Dergiler 2000’li yıllara kadar geliyor. İlk dergilerde feminist bir çizgi varken, daha sonra magazin, sağlık gibi içerikler öne çıkıyor ve bu dergiler daha çok büyük şehirlerde satılıyor. Dönüm noktası Duygu Asena ile olmuş. Solcu ve Alevi kadın dergilerini serginin dışında tuttuk ya da “Pazartesi” dergisi yok mesela. Ama ilk olması açısından önemli bir başlangıç olduğunu düşünüyoruz.” Demirdirek, “Dergilerde kadının geleneksel roller içindeki ele alınışını da, feminist çizgiyi de görüyorsunuz” Aynur Demirdirek Osmanlı kadın dergileriyle ilgili çalışmalar yaptığı için serginin hazırlık aşamasında katkı sunduğunu belirterek şunları söyledi: “Seve seve katıldım. Bazı kategorilerde eksik var, ben Osmanlı dönemindeki kadın dergilerini biliyorum. Hepsi yer almasa da, yan yana olduklarında Türkiye tarihine ışık tuttuklarını ve bir kısım kadın hareketinin yansımasını görebiliyorsunuz. Dergilerde kadının geleneksel roller içindeki ele alınışını da, feminist çizgiyi de görüyorsunuz, bir çeşitlilik söz konusu… Feminist sözcüğünün sahiplenilmesinin öncesinde ilk kez Osmanlı kadın dergilerinde görüyoruz. Dünyada Birinci Dalga Feminizm var; oy hakkı savuncuları, eğitim hakkı, kadınların alanlarının gelişmesini istemek gibi… Daha sonra ise ‘feminist’ sözcüğü olumsuz bir şekilde kodlanıyor. 1980’lerin sonuna geldiğimizde ise ‘feminist’ sözcüğünün yeniden sahiplenildiğini görüyoruz. Cantek, “1970’li yıllara kadar Orta Avrupa ve Amerikan kadın dergilerinin neredeyse bire bir çevrilip, Türkiye’ye uyarlandığını görüyoruz” Türkiye’de kadın hareketinin tarihiyle kadın dergiciliğinin paralel gittiğine dikkat çeken Prof. Dr. Funda Şenol Cantek, kadın hareketinin Osmanlı döneminde başlamasından kaynaklı olarak, kadın dergilerinin de ilk kez o zaman ortaya çıktığını belirtti. Cantek, tarihsel süreci şöyle anlattı: “Hak talep eden, farklı kadınlık hallerini anlatan kadın dergileri o zaman da var. Cumhuriyet’le birlikte 1950’li yıllara kadar daha ziyade Cumhuriyet’in ideal kadınını tarif eden, ‘Nasıl iyi anne olabilirsiniz? Nasıl ideal eş olablirsiniz? Batı modası nedir? Nasıl bir salon kadını ama aynı zamanda fedekâr anne olabilirsiniz?’ tarzı dergileri görüyorsunuz. El işi, ev işi dergileri çok satan dergilerdi. Hem dünya hem de Türkiye’deki konjenktürle alakalı bir durum olarak, 1950’li yıllarda Amerikanlaşmayla birlikte Demokrat Parti döneminde dergilerin içerikleri de çeşitleniyor. Sadece ev kadınlarına hitap eden ya da sinemayla ilgili dergiler; bu dönemde tiyatro dergileri, radyo ve sporla ilgili içerikle çeşitlilik kazanıyor ve Amerikan kültürü hâkim oluyor. 1970’li yıllara kadar Orta Avrupa ve Amerikan kadın dergilerinin neredeyse bire bir çevrilip, Türkiye’ye uyarlandığını görüyoruz. İspanyol dergileri var mesela; dikiş nakış etrafında, moda dergileri ya da çocuk bakımıyla ilgili çeviriler…” 12 Eylül’ün depolitizasyon sürecinde kadın hareketi sesini yükseltebilirken diğer sol hareketler bastırıldı Prof. Cantek, süreç içinde değişen kadın hareketi ve bunun dergilere yansımasında,1970’li yıllarla birlikte bir değişimin olduğuna dikkat çekti. Cantek bu dönemi de şu sözlerle anlattı: “1970’lere geldiğimizde kadınlar biraz daha politize olmuşlar, 12 Mart’tan 12 Eylül’e giden süreç, her türlü siyasetin örgütlü olduğu dönemler. Burada farklı fraksiyonlar özellikle de sol içine kadın dergilerinin sızmaya başladığını görüyoruz. 1970’li yılların ikinci yarısında ise sol hareketlerin kendi kadın dergileri olmaya başlıyor. Bunun yanında, kadınların hak ve özgürlük talebini biraz daha yüksek sesle dillendiren Duygu Asena’nın başını çektiği Gelişim Yayınları ile birlikte dergiler çıkıyor. Önce ‘El Ele’ biraz daha ılıman bir çizgide ve aileyi de içeriyor ama kadını bedeniyle barıştırıyor. Sonra ‘Kadınca’ ve en son da ‘Kim’ dergileri… ‘Kim’e gelen süreçte Birinci Dalga Feminizm’in taleplerini dillendiren ama ikinci dalganın etkisiyle, sadece eşitlik değil, özgürlük de talep eden, sadece istihdam ve özel alanda eşitlik değil, etnik mücadeleyi de görünür kılan dergiler görüyoruz. Ev ve iş yerinde yaşanan çoklu sömürünün görünür olmasını isteyen, bedeniyel barışık olmayı, cinsel özgürlüğü ve anne olmayı istememeyi içeren daha radikal taleplerin dillendirildiğini görüyoruz. Bunun da sebebi de, 1980’lerdeki Soğuk Savaş bittikten sonra, kimlikler siyasetinin yükselişi ve 12 Eylül’ün depolitizasyon sürecinde kadın hareketi sesini yükseltebilirken diğer sol hareketlerin bastırılması… 1990’larda Kürt kadın mücadelesinin devreye girdiği ve onların çıkardığı dergiler de var…” 2000’li yıllarda muhafazakâr kadınlar ve LGBTİ’ler de sesini duyuruyor Prof. Cantek, 2000’li yıllarda biraz daha liberal, kimlik siyasetini biraz daha yükselten ve özel alanı da iade-i itibar talep eden, hatta muhafazakâr kadınların ve LGBTİ’lerin de sesini duyurduğu yayınlar çıkmaya başladığını söyledi. Prof. Dr. Funda Şenol Cantek şöyle konuştu: “Bu dönemde sadece basılı değil, dijital dergiler de var. ‘Beş Harfliler’, ‘Reçel Blog’ gibi… Hatta dijital ortamda çok daha fazla kaynak var. Ancak basılı dergicilik de ölmeye başladı. Basın sektöründeki sermaye yapısının değişmesiyle birlikte gazete patronlarının yerine sermayedarların geçmesiyle dergicilik alanına yatırım yapılmadı. ‘Elle’ ya da ‘Kosmopolitan’ gibi dergilere yatırım yapıldı ki, onlar da güzelliği ve cazibesiyle erkeğe hitap eden, anneliği öne çıkaran, bizim istemediğimiz türden dergiler. Sergide onlara yer vermeyi uygun bulmadık.”