İngiltere kraliçesi ve geçenlerde ölen Tayland kralından sonra iktidarda en uzun süre kalan Fidel Castro, bugün artır bu dünyada yok. 1996 yılında Habitat toplantısı için Türkiye’ye gelip Süleyman Demirel ile de görüşmüş olan lider, bu arada dünyada kendisi ile röportaj yapan tek Türk gazeteci Leyla Umar’a açıklamalarda bulunmuş, ünlü gazeteciyi Küba’ya davet edip ikametgâhının mutfağında Türk gazeteci Umar ile yemek yapıp yemişlerdir. Fidel Castro 13 Ağustos 1926’da Biran’da doğdu. Annesi İspanyol kökenli zengin bir çiftçinin evinde hizmetçi olarak çalışıyordu. Anne Fidel’e babasının o zengin çiftçi olduğunu söylemesine rağmen o, babasını hiç tanımadı. Amerikalılar, İspanyollar ülkeyi adeta yağmalıyorlardı. O yıllarda temiz yönetim, sosyal adalet, özgürlük, eşitlik gibi görüşleri ile ün yapan Partido Ortodoxo’ya katıldı. Artık meydanlarda Fidel Castro’da emperyalist güçlere karşı söylemlerde bulunuyor. Her gittiği yerde büyük ilgi görüyordu. Fidel 1952 yılında yapılacak seçimlerde adaylığını koymaya karar vermişti, fakat General Fulgendo, Batista tarafından tutuklanıp öldürülmüştü. Castro, hukuki yollarla mücadelenin mümkün olmadığını görünce “Hareket” adlı bir örgüt kurarak işi silahlı mücadele ile yürütmeye karar verdi. 1953’te Mancada Askeri kışlasına saldırdı. Yakalanıp 15 yıl hapse mahkûm oldu. 1955’te çıkan aftan yararlanarak özgürlüğüne kavuştu. Meksika’ya kaçmak zorunda kaldı. Bu arada Ernesto “Che” Guevara ile tanıştı. Kendisine inanan 81 silahlı arkadaşı ile Küba’ya gitmeye karar verdi. Ada ülkesi olan Küba’ya deniz yolu ile gitmek bir hayli tehlikeli ve uzun süren bir yolculuğu göze alması gerekiyordu. Büyük önder Atatürk’ün yaptığı gibi miladı dolmuş eski bir tekne bulundu ve satın alındı. 1943 yılı yapımı 18 metrelik, 12 yolcu kapasiteli İngiliz yapımı Granma adlı bu teknenin pek çok eksiklikleri vardı. Fidel ve Che Guevara dâhil 81 yolcunun yanı sıra, silahlar, 5 gün sürmesi gereken yolculuk için yakıt ve yiyecek su sorunları yolculuğun uzaması ihtimaline karşıda gıdalarının yeterli olmamasına karşın Fidel, tekneye 3 bin ton portakal yüklenmesini de istemişti. 1200 galon yakıt kapasitesine sahip teknenin Küba’ya ulaşabilmesi için 2 bin galon yakıt gerekmekteydi. Teknenin güvertesine yerleştirilen bu yakıtlarla birlikte Küba’yı parsel parsel Amerikalılara satan diktatör Fulgencio Batista’yı devirmek için, 25 Kasım’da Meksika’nın Tuxpan kentindeki limandan yola çıktılar. Kelimenin tam anlamı ile balık istifinden farksızdır, en ufak dalga bile tekneyi batırabilecekken yolculuk zor şartlar altında sürer. 5 gün hesaplanan yolculuk 7’nci gün Küba sahillerinde hücuma uğrayınca canlarını zor kurtaranlar Los Colarados sahillerinde karaya çıkarlar. Fidel ve Che burada da rehberlerin ihanetine uğrarlar. Küba devriminin merkez üssü olan Sierra Maestro Dağlarına 82 kişiden sadece 12 kişi ulaşır. Devrim tarihine Granma harekâtı olarak geçen bu teşebbüs sonunda Fidel, “Bu savaşı mutlaka kazanacağız” diyerek silahlı mücadelesine başlar. Oldukça kanlı geçen bu savaş yılları sonunda Batista rejimini deviren Castro 1959 yılının Şubat ayında Başbakan olarak Küba’da yönetimin başına geçer. Fidel’in bu arada Che ile arasının açıldığı rivayetleri ortaya çıksa da Castro, bu söylenenleri daima yalanlamıştı. Oysa devrimden sonra liderlik ve iktidar anlayışı konusunda Fidel’e ters düşen Che Küba’yı terk etmiş, gittiği Bolivya’da ki devrim mücadelesi sırasında öldürülmüş, tarihi belgelere göre elleri kesilmiş cesedi bir helikoptere yüklenerek Bolivya’nın uçsuz bucaksız ormanlarına atılmıştı. 1967 yılındaki bu olaya üzülen Fidel daha sonra Che’nin cesedinin bulunması için Bolivya ormanları içinde uzun süre yapılan araştırmalar sonucu cesedine rastlanan Che, 1997 yılında Küba’ya getirilmiş ve Santa Clara’daki mezara konmuştu. Fidel artık Küba’nın tek söz sahibi lideri olmuştu. İlk işi ABD’ye kafa tutmak olan lider, Batista’nın başta Amerikalılar olmak üzere mafya babalarına, feodal ağalara ABD işbirlikçilerine peşkeş çektiği bütün arazileri ve yapılara el koyup halka dağıtması, bu arada Küba’yı işgal etmek isteyen Amerikalıları Domuz Körfezi çıkarması denilen savaşı püskürtmesi ile yıldızı parlayan Fidel, peş peşe aldığı kararlarla tütün ve puro üretiminin artması için köylüleri kalkındırdı. Okumayı şart koştu, sağlık sistemini değiştirerek çocuk ölümlerini sıfırladı. Evsizlere ev verip her köyde okul açtı. Bu devrimlerin yanı sıra pek çok yasaklarda peş peşe uygulanıyor. Özgürlükler kısıtlanıyordu. Sovyetler Birliği ile olan ilişkileri ise ABD’yi fazlası ile rahatsız ediyordu. Rusya, Küba’ya uzun menzilli füzeler yerleştirince bir üçüncü dünya savaşının çıkmasına ramak kalmıştı. ABD, Türkiye ve Rusya’nın arka bahçesi denilen ülkelerdeki füze rampalarını sökünce dünya da savaş krizi bitmişti. Fidel Castro, yaşamı boyunca tam 634 kez suikast girişimine hedef olmasına rağmen başta Amerika olmak üzere pek çok ülkeye gitmiş, çeşitli uluslararası toplantılara katılmıştı. 1972’de Doğu Berlin’de büyük bir coşku ile karşılanan Fidel 20’nci yüzyılın sembol liderlerinden Küba devriminin mimarı olarak tarihteki yerini almıştı. Yıllar çabuk geçmiş kurt lider hem yaşlanmış, hem de yorulmuştu. Koltuğunu 2008’de kardeşi Raul Castro’ya bırakan lider en son Havana’da yapılan bir törende halkın karşısına çıkmış, son günlerini ise özel bir hastanede geçiren Fidel Castro, aralık ayı başında 90 yaşında hayata gözlerini kapatmıştı. İsteği üzerine naşının yakılmasını vasiyet eden efsanevi liderin bu arzusu yerine getirilmiş külleri Küba’nın muhtelif bölgelerinde gösterildikten sonra toprağa verildi. 9. Gün yas ilanı ile üzüntülerine bildiren ülkeler arasında Türkiye’de bulunuyor. Fidel’in, bu vefatını Amerika’ya kaçıp oraya yerleşmiş göçmen Kübalılar sevinçle karşılarken ABD’nin çiçeği burunda yeni başkanı “Acımasız bir diktatördü” şeklindeki açıklamasını pek çok dünya liderleri hiçte hoş karşılamamıştı. Fidel Castro, Türklere ve Atatürk’e hayran olduğunu söyleyen bir liderdi. Bugün Havana’da Devrim Meydanı denilen alanda Ata’mızın bir heykeli bulunmaktadır. Bugün 2,5 milyon insanın yaşadığı Havana’da Türk film yapımcıları defalarca bu ülkeye gelip film çekmişti. Küba’nın bağımsızlık kahramanlarından Jose Marti’nin heykeli, Tomas Terry Tiyatrosu, ünlü Amerikalı yazar Ernest Hemingway’ın konakladığı Ambos Mundos oteli, Aziz Cristohal’e adanan Kadetral ve Rum müzesi, Devrim müzesi, 1913 yılında yapına başlanmış, 1917 yılında bitirilmiş olan ir mimari şaheseri olan Palacio’de Valle gibi pek çok tarihi yapıyı bağrında saklayan Havana artık dış dünyadan gelecek turistleri bekleyecektir. Bu arada Santiago mezarlığına külleri gömülen liderin kabri de gelen turistlerin görmek istedikleri yerlerin başında gelecektir.