“Genelkurmay Başkanı için Çok Üzülüyorum” yazısına şikayet

NAZ AKMAN (ANKARA) - Gazeteci Rahmi Yıldırım, blog sitesinde yayınladığı “Genelkurmay Başkanı için çok üzülüyorum” başlıklı yazısı nedeniyle meslektaşı Hulusi Akar’ı aşağılamayı düşünmediğini aksine üzüntüsünü ifade ettiğini ancak isimsiz ihbar ile suçlandığını söyledi. Gazeteci Yazar Rahmi Yıldırım, 3 Şubat 2017’de kaleme aldığı “Genelkurmay Başkanı için çok üzülüyorum” başlıklı yazısını Antalya’da yaşayan kimliği belirsiz bir vatandaşın ihbar etmesiyle sıkıntılı anlar yaşadı. Kimliği belirsiz vatandaşın şikayeti üzerine gazeteci Yıldırım, 17 Ekim’de Ankara’daki evinden alınarak, ifade vermek üzere emniyete götürülmüştü. Eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a hakaret ve aşağılama gerekçeleriyle ifade veren Yıldırım, daha sonra serbest bırakıldı. Rahmi Yıldırım, 1989 -1990 döneminde Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) başkanlığı yapmış ve halen de Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Merkez Disiplin Kurulu Başkanı. Kara Harp Okulu’ndan 1978 yılında teğmen rütbesiyle mezun Yıldırım, 1982’de Kenan Evren’in imzaladığı üçlü kararnameyle TSK’dan ilişiği kesilerek, tutuklanmış ve beraat etmesi sonrasında gazeteciliğe başlamış bir isim. Kara Harp Okulu’nda okuduğu dönemlerde üsteğmen rütbesindeki Hulusi Akar’ın öğrenci taburunda takım komutanı olarak görev yaptığını söyleyen Yıldırım, söz konusu yazısını bu ilişkiye dayanarak yazdığını ifade etti. Yıldırım hakkında dava açılabilir Yıldırım, “Genelkurmay Başkanı için çok üzülüyorum” isimli yazısındaki amacını 24 Saat Gazetesi’ne şöyle anlattı: “Yazıyı biraz da bu irtibat dolayısıyla kaleme aldım. Genelkurmay Başkanı olarak Hulusi Akar’ın görevi ve sorumluluğu dolayısıyla çektiği sıkıntılara dikkati çekmek, üzüntümü dile getirmekti maksadım. Elbette eleştiri ve görüş bildirme hakkımı da kullandım. Asla hakaret ve aşağılayıcı bir ifade kullanmadım. Vurgulamalıyım ki, bu yazı hayatımda yazarken en çok dikkat ettiğim metinlerden biriydi. Bu yüzden olsa gerek, Hulusi Bey şikâyet etmedi. Bilinir ki, Genelkurmay İletişim Dairesi Başkanlığı çok dikkatlidir, görsel, işitsel, basılı, dijital medyayı dikkatle izler. İnternet ortamında 2005 yılında, rüşvete adı karışan generallerle ilgili iki yazı yazmıştım. Dönemin Genelkurmay Başkanlığı, orduya hakaret iddiasıyla şikâyetçi olmuştu. Mahkeme, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkının kullanıldığı gerekçesiyle beraat kararı vermişti. Ben de mahkemedeki savunmamı ‘Sermayenin Paşaları’ isimli bir kitapta topladım. Bakalım, bu defa ne olacak? Sanırım, yeni bir dava açılır.” Yıldırım, blog yazısını 3 Şubat 2017’de yayınladığını ve bugüne kadar 9 bin 500’den fazla kişi tarafından okunduğuna dikkat çekerek, “Genelkurmay şikâyetçi olmadığı halde Antalyalı bir yurttaş, 27 Şubat 2017 tarihinde Antalya İl Emniyet Müdürlüğü’ne isimsiz imzasız şikâyet başvurusunda bulunmuş. Antalya Emniyeti, MERNİS kayıtlarından Ankara Gölbaşı’nda ikamet ettiğimi saptamış. Dolayısıyla dosya Antalya Savcılığı kanalıyla Ankara’ya havale edilmiş. Ankara Savcılığı’nın talimatı üzerine Gölbaşı Emniyeti görevlileri beni 17 Ekim sabahı evden alarak ifadeye götürdüler. Dosyaya göz gezdirdim, ayrıntılı bir inceleme yapmaya gerek görmedim. Dava açılırsa elbette, sözcük sözcük, virgül virgül incelerim. Göz gezdirebildiğim kadarıyla ifadeye konu olan yazıda bir tahrifat yok” diye konuştu. “Düşünce ifade, bilim ve sanat özgürlüğü elbette vazgeçilmez bir insanlık hakkıdır” diyen Yıldırım, siyasi aktörler başta olmak üzere kamu yöneticilerine yöneltilen eleştirilerin hazmedilmesi gerektiğini söyledi. İhbar mekanizması teşvik ediliyor Özellikle sosyal medyadaki paylaşımlara yönelik yapılan asılsız ve isimsiz ihbarlara itibar edilmemesi gerektiğini ifade eden Yıldırım, dijital çağda internet ortamından paylaşılan ifade ve basın özgürlüklerine ilişkin ise şöyle konuştu: “Görsel, işitsel, basılı medya mecraları veya dijital ortam, bu hakkın kullanımı için yaşamsal önemdedir. Elbette düşünce ifade, bilim ve sanat özgürlüğü, hakaret özgürlüğü değildir. Hakaret haricinde de hiçbir siyasi aktör ve kamu yöneticisi eleştiriden muaf değildir. En sert eleştiriler bile düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmekte ve ceza hukukunun konusu haline getirilmemektedir. Ülkemiz ne yazık ki, gelişmiş demokrasiden yoksundur. En hafif eleştiri bile tutuklama gerekçesi yapılabilmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleriyle başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, siyasi aktörlere ve kamu yöneticilerine eleştiriler adeta yasaklanmıştır. Cumhurbaşkanı ve siyasi aktörler de en masum eleştirileri bile suç duyurusuyla karşılamaktadırlar. Bunun yanı sıra ihbar mekanizması da teşvik edilmektedir. Düşünce ifade, bilim ve sanat özgürlüğünü kullanan insanlar, isimsiz veya isimli ihbarlar, yalancı ve gizli tanıklarla yıldırılmaktadır. Bu noktada yargı makamlarının da bu gibi uygulamalara itibar etmesi, yargı bağımsızlığının işler olmadığını göstermektedir ki, yargı bağımsızlığının bulunmadığı, adaletin tecelli etmediği rejimler, demokratik rejimler değildir. Her şeye karşın, dini inanç sömürüsünden güç alan totaliter faşist rejim kurma çabaları karşısında yılmayacağız, demokrasi talep etmekten vazgeçmeyeceğiz.”
Editör: TE Bilisim