Görme Engelli Gazilerin yıllardır verdikleri mücadele, dernek yoluyla resmiyet kazandı. Dernek, Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon Merkezi’nde yolları kesişen bir grup görme engelli gazinin bir araya gelişlerinin hikâyesini de anlatıyor aslında. Sadece kendileri için değil, toplumun her kesimi için mücadele ettiklerini belirten görme engelli gaziler, süreç içinde genç insanlarla da bir araya gelmek istediklerini belirtiyorlar HABER VE FOTOĞRAFLAR SULTAN YAVUZ ÖZİNANIR  / ANKARA - Görme Engelli Gaziler Derneği’nin kurucu üyesi olan ve başkanlığını yürüten Yılmaz Üçkan, terörle mücadele görevi sırasında yaralanıp tedavi gördükten sonra “ne yapabilliriz?” diye bir çaba içine girdiklerini söylüyor. Görme engelinin yanı sıra bazı uzuvlarını da kaybeden ve yeni bir hayata başladıklarını kaydeden Üçkan, derneğin kurulma sürecini şöyle anlatıyor, “O hayatı nasıl idame ettirebiliriz diye bir çabaya girerken, aynı zamanda yeni şeyler öğreniyorduk. Bizi, o rehabilitasyon merkezinde kader buluşturdu ve biz belli bir süreyi atlattıktan sonra şu çabamız oldu. Evet, biz terörle mücadeleyi dağda yaptık ama mücadelemiz bitti mi, devam mı ediyor? Oturduk, devam ettiği kararı çıktı hepimizden. Bismillah dedik ve başladık. Biz rehabilitayon merkezinde Hüseyin Abi, Erkan abi, -şu an mevcut olanları söylüyorum- bir araya gelerek ‘ne yapabiliriz’ düşüncesiyle önce gönüllerimizde derneğimizi kurduk. Dedik ki ‘biz bir işe başlayacağız. Ne yapacağız?’ İlk işimiz kurs açabilmek, Yılmaz’ın, Hüseyin’in, Erkan’ın ulaşabildiği değil, her görme engellinin ulaşmak istediği bir şey diye düşündük. Bu da ne olabilir? ‘Çağımız teknoloji çağı, önceliğimiz bilgisayar olsun’ dedik. Bununla başladık ve kurs açtık, ilk beş kişi kursa başladık” diyor. Kurstan Sonra, Mesleki Atölyeler Beş arkadaş kursu tamamladıktan sonra, süreci birilerinin eline bırakmama kararı almışlar. Gerekli mercilerle ve komutanlarıyla görüşme yapmışlar. “Dernek çalışmaları aslına bakarsanız, geçmişte başlamış oldu” diyor Yılmaz Üçkan. Daha sonra birbirlerinin yeteneklerini öğrenerek, bu yönde çalışmalar yürütmeye devam etmişler. Üçkan, “Mesela Hüseyin Abi’nin aslında bizim bilmediğimiz bir özelliği varmış; saz çalarmış. Hüseyin Abi’nin önderliğinde -buradan rahmetle analım- Burhan Hoca’yı getirttik. Görme engelliler için, bizim taleplerimizle farklı alanlara da hocalar geldi. Müzik alanında, sesi güzel olan bir kaç insan ve Hüseyin Abi konser vermeye ve kaset çıkarmaya başladılar. Bu arada ‘biz ne yapabiliriz?’ diye düşünmeye de devam ediyoruz. Bir taraftan Erkan Abi ve ben, seramik atölyesinde devam ediyoruz. Satrançta arkadaşlarımız devam ediyor. Satranç şampiyonu olan arkadaşımız var. Bu başarılı arkadaşlarımızla ilk tanıştığımızda, kimileri intiharın eşiğindeydi. Onları aldık, şükür arkadaşlarımız Türkiye şampiyonluğu, dünya şampiyonluğuna kadar ilerlediler. Fakat bu çalışmalar sürerken, bizim de boyumuzu aşan işler olmaya başladı.” “Necmettin Aydın, bizim gizli kahramanımız” Yıllardır gazilere maddi manevi destek olan Necmettin Aydın için, Üçkan “Süreç takip ederken biz bir araya geldik, aslında Necmettin Aydın da bizim gizli kahramanımız. Bu hayata girmeye başladığımızdan itibaren maddi mânevi her anlamda yanımızda durdu. Aslında Türk toplumundaki her bireyin Necmettin Abi’yi örnek alması gerekiyor. Onun da desteğiyle aşamadığımız zorlukları aştık ama artık gücümüzün gerçekten yetmeyeceği yerler oldu. Biz kanunlarla ilgili çalışmalarımızı da yürüttük, Türkiye’de engellilere yönelik yapılan çalışmalarda engelli kardeşlerimizin katkısı yüzde yüzdür. Mesela 2005’te değişen bir kanun var. Biz o kanunda görme engellilerin yer almadığını gördük, Hüseyin Abi ile birlikte o dönem milletvekili olan görme engelli Lokman Ayva ile görüştük. Orada diğer görme engelli arkadaşlarımızla birlikte ‘ne yapabiliriz?’ çabasına girdik ve gerçekten iyi bir çalışma oldu. 56 maddelik bir kanun çıktı. Bu kanunların tamamında da engelli kardeşlerimizin o haklardan yararlanabilmesi için katkıda bulunduk. Şimdi de kanun çalışmaları yürütüyoruz. Sonuçta şunu gördük, bir sivil toplum örgütü olmazsa, bizim yetkililerimiz bu konuda aşılması gereken yerlerde bize engel oluyorlar maalesef. O amaçla gönüllülerimizle kurduğumuz derneğimizi resmiyete dökmek istedik. ‘Görme Engelli Gaziler Derneği’ni kuralım’ dedik ve startını verdik.” Derneğin Amaçları Yılmaz Üçkan, derneğin amaçlarını şöyle özetliyor, “Birinci önceliğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her bireyin milli ve manevi değerleri her zaman gönlünde yaşatmak. Bu değerlere sahip olan insan, vatana sahip çıkan insandır bizim gözümüzde. Bununla beraber görme yeteneğini kaybetmiş bir arkadaşımızın hayatını idame ettirebilmesi anlamında neler yapılabileceği üzerinde duruyoruz. Psikolojik süreci de dahil, tüm süreci takip etmek istiyoruz. Biz gerçekten şuna inanıyoruz; kaç tane psikolog getirirseniz getirin, bizimle olduğu gibi bir diyalog sağlayamazlar. Çünkü sordukları, tıbbi açıdan ‘neyiniz var? ne yapabiliriz?’ Biz önceleri bu desteği kendi gücümüzle yapıyorduk. Derneği kurduktan sonra, resmi faaliyetlerimiz arasına aldık. İnşallah en yakın zamanda bunun da başlangıcını yapacağız.” “Biz onur ve şahsiyetin verilmesini istiyoruz” Yılmaz Üçkan’ın altını çizdiği meselelerden biri de şu, “Bizim özellikle kanun yapıcılardan istediklerimiz var. Biz kimseden bir şey dilenmiyoruz. Biz onur ve şahsiyetin verilmesini istiyoruz. Bize verilen değer, bayrağımıza ve Türkiye Devleti’ne verilen değerdir aslında. Çünkü bizler ve şehit aileleri bu ülkenin var olmasının temel sebebiyiz. Bu bugün de öyle, yarın da öyle olacak. Biz bu değerleri yarına taşıyıp, inşallah geleceğe ışık, gençlerimize yol gösterici olmaya çalışıyoruz. Özellikle basın aracılığıyla bizim istediğimiz, mevcut yetkililerin, siyasetçilerimizin ülke söz konusu ise ayrım yapmadan vatanına, bayrağına, şehidine, gazisine sahip çıksın demek. İnşallah bizim derneğimiz bu konuda yol katedecek, biz sık sık basın aracılığı ile bunu tekrarlayacağız” diyor. Hüseyin Özlük: “Bırakın, Hakan üstüne başına dökerek yesin ama tek başına yesin” Derneğin genel sekreteri olan Hüseyin Özlük, dayanışmanın önemine vurgu yaparak, insanların hayatını nasıl değiştirdiklerini şöyle anlatıyor, “Üç gün önce yeni gazi olan Hakan’la görüştüm. Aynen şunu söyledi, ‘abi’ dedi, ‘sen gelmeden önce ben, ya ne yaparım hayatımda? Bundan sonra ne gibi zorluklarla karşılaşacağım? Bu zorlukları acaba yenebilecek miyim? diye dünyaya küsmüş vaziyetteydim’ dedi. Ben gittiğimde ona sadece şunu dedim, ailesi de vardı yanında. ‘Hakan yemeğini tek başına yiyebiliyor mu?’ Dedim. ‘Hayır, yiyemiyor’ dediler. ‘Bırakın, Hakan üstüne başına dökerek yesin ama tek başına yesin, yemeyi öğrensin’ dedim. Buradan yola çıkarak, aslında bu derneğin kuruluş amaçlarından bir tanesi eski gözlerini kaybeden gazilerin bir araya gelerek, gözlerini yeni kaybetmiş gazilere klavuz olması, yol göstermesi, destek olması. Aynı zamanda tüm Türkiye’deki görme engelli gazileri kucaklayan bir dernek olarak, onları bir araya getirerek, onların anılarını yaşatmak, sosyal aktivitelerde buluşturmak. ‘Ben de varım, ben gözlerimi kaybettim ama işe yarıyorum. Çarşıda pazarda dolaşabiliyorum, evime erzak alabiliyorum. Pazara gidebiliyorum, daha bir çok ihtiyacımı kendim karşılayabiliyorum. Ve insanların arasına karışabiliyorum rahatlıkla’ diyebilmelerini sağlamak.” İnsanın en önemli organlarından birinin göz olduğunu, çeşitli organlarının yanı sıra gözlerini de ülke için feda ettiklerini dile getiren Özlük, “Bu ülkeye feda olsun diyoruz. İşte bunu yeni nesillere aktarabilmek istiyoruz. Bu sayede yarın Türkiye Cumhuriyeti Devleti zor bir duruma düştüğünde, eline silah alabilecek gençlerimizin sayısını artırmış oluruz. Temel amacımız, genç nesile milli şuurumuzu, birlikteliğimizi aşılamak, her mecrada bir araya gelerek bunları anlatmak.” “Yaklaşık 1000 civarında birinci dereceden bakıma ihtiyacı olan gazi arkadaşlarımız var” Hukuksal mücadele de yürüttüklerini belirten Özlük, “Devletimizin bize verdiği haklar var, veremediği haklar var. O da belki aklına gelmediği için. Biz arkadaşlarla bir araya gelip, ‘bizim kanunda şöyle bir eksiğimiz var, bu kanun geçse daha iyi olur’ deyip, bir arada tartışarak o kanun metinlerini hazırlayıp, meclise götürüp sunmak, bunların kanunlaşması için çaba sarfetmek” diyor. Ocak ayı ile birlikte üye başvurusu alan derneğin 35 üyesi olduğunu kaydeden Özlük, “Türkiye’de yaklaşık 200 tane görme engelli gazi arkadaşımız var. Birinci dereceli gazi arkadaşlarımızdan da 500-600 tane var. Yaklaşık 1000 civarında birinci dereceden bakıma ihtiyacı olan gazi arkadaşlarımız var. Onların hepsini bu camia altında toplamayı düşünüyoruz.” Kurucu üyelerden olan Necmettin Aydın’ın dernekteki varlığının çok önemli olduğunu vurgulayan Özlük, “Necmettin Aydın’ın buradaki varlığı bizim için çok önemli. Biz burada sadece görme engelli gazileri kurucu üyeler yapıp, bir dernek de kurabilirdik. Ama Necmeddin Aydın gibi insanların varlığı, bu coğrafyada gözlerimizi feda etmemizin kıymetini bilen insanların varlığını simgelemektedir. Bu nedenle onun burada kurucu üye olarak var olması, Türkiye’nin insanların bize sahip çıkması demek. Biz ne kadar gazi olsak da, ben Necmettin Aydın ve onun gibi hiç menfaat beklemeden buralarar gelen insanların yüreklerinde gazilik nişanesini taşıdıklarını düşünüyorum. Onların oralarda gidip yaralanmasına zaten gerek yok ki...” Necmettin Aydın: “Şehit abilerimiz ve gazilerimiz her zaman el üstünde tutulmalıdır” Derneğin kurucu üyelerinden Necmettin Aydın, dernekle ve gazilerle olan ilişkisini şöyle anlatıyor, “Bizim arkadaşlarla yolumuz Türkiye Gaziler Vakfı’nın kuruluşunda kesişti. Görme Engelli Gaziler Derneği’nin kuruluşunda da davet ettiler. Bu arkadaşların hâli sözün bittiği nokta. Benim bunca yıldır devam eden ilişkimde kişisel olarak vatandaş duyarlılığım var. Devletimiz ve vatandaşlarımızda da bu var ama benim gördüğüm temel izlenimim şu, bizim şehit abilerimiz ve gazilerimiz her zaman el üstünde tutulmalıdır. Çünkü gözlerini, kollarını, canlarını bu vatan için, dolayısıyla hepimiz için verdiler. Biz onlara ne kadar destek olsak, onlara karşı borcumuzu ödeyemeyiz. Tabii dernek ve vakıfların kuruluş amaçları, dayanışma içinde olmaları, vatandaşla iç içe olabilmeleri. Bir de maalesef olmaması gereken bir takım sorunlarını çözmeye yönelik oluşuyor bu dernekler. Şehit aileleri ve gazilerimizle ilgili var olan sorunların, sorun olmaktan çıkartılmamasına anlam veremiyorum. Biz şehit ailelerimiz ve gazilerimizle ilgili her ne yaparsak yapalım, yine de borcumuzu ödeyemeyiz. Bu sorunları neden halledemiyor ilgiller, yetkililer? Hükümetler, bakanlar, kimlerse sorumluları... Anlamakta güçlük çekiyoruz. Ama sanırım her geçen gün daha iyiye doğru gittiğini de söylemek lazım. Vurgulanması gerekenleri, şehit aileleri ya da gazilerin kendileri değil, bizlerin vurgulaması lazım. “Onların yardım dilendiklerini görmedim” Aydın, gazileri anlamak için onlarla temas kurmak gerektiğini vurgulayarak, şunları söylüyor, “Onlar yardıma muhtaç değiller. Ben bunca yıldır bu yapının içindeyim. Türkiye’nin dört bir yanında şehit ailleri ve gaziler ile temasım var ve onların yardım dilendiklerini görmedim. Onlar onurlu insanlar. Şehit ailelerine ve gazilere yakışır bir onur sergiliyorlar. Gerisini bizim halletmemiz gerekiyor. Türk Silahlı Kuvvetler Rehabilitasyon Merkezi’nde bir uyum evi var. Biz zaman zaman, orada gazilerimizle birlikte oluyorduk. Orada her an yeni gaziler görebillirsiniz. Şimdi gidelim, bir hafta öncesinin, on gün öncesinin çeşitli uzuvlarını kaybetmiş gazisi vardır. Şimdi onları anlayabilmenin yolu, oraları görmekten geçiyor, oraları görmek lazım. Özellikle de halkla köprü olan basının... Biz o dönemde bir kaç gazeteci arkadaşı götürdük. Oraya her gidişimde, Ankara’dan tanıdığım bürokrat ya da normal arkadaşlarımı götürürüm. Onların ifadesiyle hepsi için ‘bir dönüm noktası’ oluyor yaşamlarında. Çünkü orada eski gazilerden tutun, on gün önceki yeni gazilere kadar tüm gazilerimiz var. “Savaş dileğimiz değil asla ama bu bir gerçek” Necmettin Aydın, Türkiye’nin konum itibariyle savaş olasılığının yüksek olan bir yerde bulunduğuna dikkat çekerek, “Temennimiz olmasın, ama biz bugün bu bölgede yaşıyorsak, Ortadoğu’da savaşlar kaçınılmaz. Dolayısıyla bizim güçlü olmamız lazım. Bu güçlü olmak, şehit ailelerine ve gazilerine sahip çıkmaktan geçer. Onları anlayabilmemeiz için de bu yapılarla beraber olmamız lazım. Ben çocuklarımı getiriyorum, götürüyorum, İstanbul’da zaman zaman bir araya geliyoruz. Bizim işimiz gücümüz bu değil, biz hayatımızın büyük bir bölümünü arkadaşlara ayırmıyoruz. Ayda bir iki kez gidip, karınca kararınca onlara dokunuyoruz. O dokunma yetiyor onlara, onu hissediyoruz. Başka bir şey değil, ha onun dışında yapılacak bir şey olursa, bugün herkesin cebinde 100 lira var. On kişi koyduğu zaman bir meseleyi hallediyorsunuz gidiyor. Önemli olan bu yapıyı anlamak. Bu topraklarda bizim her zaman şehidimiz olacak, her zaman gazimiz olacak. Biz bu bilinçle hareket etmeliyiz. Son zamanlarda tabi çok çirkin saldırılara maruz kaldı ülkemiz, içeride de, dışarıda da. Topyekün bir saldırı altındayız. Biz bu duyguları, saldırı altında olmadan önce de yaşıyor ve biliyor olmamız gerekir. Bugün şehitler ve gaziler ön plana çıkıyor ama her zaman olmalı bu. Savaş dileğimiz değil asla ama bu bir gerçek. Savaşırken neyi öğreniyoruz? Her alanda, her zaman güçlü olmalıyız. Bunu çocuklarımız bilmeli, ebelikten bilmeli ki onurlu olsunlar. Laylay lom yok dünyada, her alanda ciddiye almak var. Gazilerimiz, hayatı ciddiye almammız için yeterli mesajı veriyorlar herhalde.” “Devlete bu anlamda küskünlüğümüz var” Gazilerin, ihtiyaç nedeniyle zaman zaman protezlerini değiştirmek zorunda kaldıklarını ama değişen yasa nedeniyle ödemenin büyük kısmının gazilerin omuzlarında olduğunu kaydeden Aydın, “Zamanla deforme olduğu için protezlerini değiştirmek zorundalar. Takma gözlerin belli zamanlarda değişmesi lazım. Bunun bedeli var mı? Kim bu ülke için gözünü veren insanın protez parasına ipotek koyuyor? Bunu konuşmamız bile zuldür. Arıyor, bir de mahcup; ‘Yasa değişti ama ben değişmeden önce peşinatını vermiştim’ diye. 3 bin 500 lira protez. Önceden 500 lirasını gazi, 3 bin lirasını devlet veriyormuş. Şimdi 800 lirasını devlet veriyor, kalan miktarı gazi veriyor. Bu doğru bir şey değil, bunun çözümünü buluyoruz bir şekilde ama devlet böyle bir sınırlamayı nasıl yapıyor? Bu insanlar dilenci değil, gözlerini bu vatan uğruna kaybettiler. Biz her türlü karşılamak zorundayız. Devlete bu anlamda küsgünlüğümüz var.” Bayram Ünal: “Bilmediğimiz haklarımız varsa, arkadaşlarımızın sayesinde haberdar olduk” Derneğin ikinci başkanı Bayram Ünal ise görme engelli gazilerle tanışmasının hayatını nasıl değiştirdiğini şu sözlerle anlatıyor, “Ben 1994 yılında, Kars’ın Kağızman ilçesinde mayın patlaması sonucunda yaralandım. Görme engelli arkadaşlarla da, 2000’li yılların başında rehabilitasyonda, çeşitli kurslar dolayısıyla karşılaştım. Orada arkadaş olduk, orada çeşitli faaliyetlere katıldık. Bu faaliyetleri hâlâ devam ettiriyoruz. O günden bu güne arkadaşlarla görüştüğümüzde aslında kendimizi en iyi anlayan biziz. Görme engelliler yahut birinci dereceden akrabalar. Bizler birbirimizi daha iyi anlıyoruz. Bu derneğin kuruluşunda bu da var aslında. Bir araya gelip, kendi sorunlarımıza çare bulmak yahut bir araya gelip faaliyetde bulunmak. Rehabilitasyona gelmeden önceki halimle, geldikten sonraki halim çok farklı. Orada kendim gibi olan insanlardan hiç haberim yoktu benim. Benim için görme engelli bir tek ben varım ya da bir kaç insan var. Buraya geldik, arkadaşları tanıdık. Kendimize biraz daha özgüven geldi. Spor faaliyetlerine katıldık, bizim için psikolojik olarak destek oldu. Rehabilite olduk, psikolojimiz düzeldi. Bilmediğimiz haklarımız varsa, arkadaşlarımızın sayesinde haberdar olduk.” Erkan İnag: “Silahsız mücadeleye dernek aracılığıyla devam ediyoruz” Derneğin kurucu üylerinden Erkan İnag, rehabilitasyon merkezindeki spor aktivitelerini şöyle anlatıyor, “Bizim rehabilitasyon merkezinde görme engelliler olarak yaptığımız goalball sporu var. En son olimpiyatlarda görme engelliler takımından bir kız şampiyon oldu. Sesli toplar yardımıyla oynanan hentbol benzeri bir oyun. Bir de havalı tüfek atıcılık takımımız var. Onun çalışmalarına başladık.” Terörle mücadelenin iki şekilde olduğunu kaydeden İnag, “Bir silahlı, bir silahsız. Biz şimdi silahlı mücadeleyi bitridik, silasıza dernek aracılığıyla devam ediyoruz. Tek tek değil de, dernek olarak toplu biçimde haklarımızı, hukuklarımızı koruyoruz. Aynı zamanda da terörün başkalarına vereceği zararları en aza indirmek, onlara karşı ‘biz hala buradayız’ demek. Bir şekilde hayatımızı daha da güçlendirerek devam etmek zorundayız. Onu da bir araya gelerek yapıyoruz. Bizim amacımız, sadece birinci derece gaziler değil, onların aileleri, eşleri ve bize gönül veren insanlarla beraber bu işe devam etmek. Bizim hedefimiz Türkiye’nin içten, dıştan sarıldığı bu terör ve düşmanlığa karşı, bir şekilde bizim de mücadele etmemiz.” “Biz doğuştan görme engellilerden biraz farklıyız” Bir arada olmanın kendileri için çok önemli olduğunu da şöyle ifade ediyor, “Bizim için en iyi tedavi, insanın kendisi gibi olanlarla birlikte olmasıdır. Bir psikolog ya da psikiyatrist ne derse desin, insanın kendisi gibi olanların yaşadığını gördüğü anda hissettikleri bambaşka. Onlar gibi nasıl hareket edeceğini ya da hayattan kopma anındaysa, ‘bak benim gibi bir sürü insan var’ demeyi başarıyor. ‘Onlar neleri başarmış’ deyip, tekrar dört elle sarılıyor hayata. Bunu hepimiz yaşadık zamanında. Bundan sonra gelecek bizim gibi gazilere de örnek ve destek olmamız gerekiyor. Biz doğuştan görme engellilerden biraz farklıyız. Belki neden siz görme engelliler derneğine üye olup, orada faaliyet göstermiyorsunuz diyebilirsiniz. Görme engelimizin yanında, gazilik ünvanımız da var tabii. Hepimizin ayağında, kolunda, elinde, kulağında, gözün yanında bir sürü de engeli var. Mesela benim sol ayağımda protez var, bir Avrupa şampiyonasında, Venedik’te oynarken hakemlerden birisi arkadaşımızın parmağını gördü. Parmağında patlamadan dolayı bir yamukluk vardı. ‘Bu parmakla maça çıkamazsın’ dedi. ‘Nasıl olur? Biz gaziyiz, askerde yaralandık’ dedik. ‘Olmaz!’ diye itiraz etti. Sonra ben ayağımı gösterdim, ‘bak benim ayağım yok’ dedim. Ona iyice şaşırdı, hepimizde bir engel olduğunu görünce ‘tamam’ dedi, ‘siz devam edin.’ Çünkü dünya bizim gibi değil, her gün bir görme engelli gazi çıkmıyor...” Veysel Gözübol, “2010’da askerdim, bir devriyem bana kitabı hediye etti” Kurucu üyelerden ve yeni gazi olanlardan Veysel Gözübol ise görme engelli gazilerin hayatını nasıl değiştirdiğini şöyle ifade ediyor, “Ben yeni yaralıyım. Tedavim devam ediyor rehabilitasyonda. Derneğin kurulması çok iyi bir şey, mesela beni görme engelli gaziler ziyaret ettiğinde hiç bir şey yapamıyordum. Telefonumu dahi başkaları açıyordu. Ama abilerim gelince, ‘biz telefonu kullanabiliyoruz’ dediler. ‘Bu işi nasıl yapıyorsunuz?’ dedim. ‘İşte bir tane iphone alıyorsun, voice rolü açıyorsun, kullanmaya başlıyorsun’ dediler. Gerçekten biz de aldık, başladık. Onların sayesinde birilerine bağlı olarak yaşamaktan kurtuldum” diyor. Gazi olmadan önce Hüseyin Özlük’ün kitabını okuduğunu ise şu sözlerle anlatıyor, “2010’da ben askerdim, bir devrem onu bana hediye etti. 2010’da ben o kitaba başladım ama hepsini bitirmemiştim. 2012’de geri döndüm, uzman çavuşluğa başladım. İzmir Narlıdere’de istihkam okulunda kurs görürken orada albay ‘görme engelli bir gazinin yazdığı kitap var’ dedi. Kitap da benim yanımdaydı, ben gösterdim arkadaşlara. Tabi sonradan biz o kitabı bitirdik. Benim sayemde üç beş tane devrem de okudu. Sonra ben Hüseyin Abi’yi araştırmaya başladım, ‘acaba, bu kitapta yazdıklarını Hüseyin Abi yaptı mı?’ Merak ettim, çünkü o kitapta çok şeyi başarmış. Sonra internetten araştırmaya başladım, videoları var Hüseyin Abi’nin, röportajları var. Aradan 3-4 sene geçti, başımıza geldi. Görme engelli abiler beni ziyarete geldiğinde sormuştum, ‘ben daha önce görme engelli bir gazinin kitabını okudum.’ ‘Kim?’ dedi, adını söyleyince ‘o benim arkadaşım’ dedi. Aradı, ‘Veysel diye bir gazi var, yarın gel’ dedi. Hüseyin Abi sağ olsun, çıktı geldi.”
Editör: TE Bilisim