HABER VE FOTOĞRAFLAR / NAZ AKMAN (ANKARA) - Sayıları giderek azalan ve Türkiye’de sayılı temsilcisi kalan geleneksel kuyumculuk sanatı ustalarından Ahmet Umut Aydemir, sanatının inceliklerini ve günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarının yaşatılması için yapılması gerekenleri anlattı. Geleneksel el sanatları ustası Ahmet Umut Aydemir, 22 yıldır kuyumculuk sanatıyla uğraşıyor. Öte yandan, Kültür Bakanlığı kültürel miras taşıyıcısı ve kuyumculuk alanındaki “Geleneksel Kuyumculuk Teknikleri” isimli kitabı yazdı. Aydemir, çok sayıda sanatçının da bulunduğu, kendisinin de kurucusu olduğu Kızılay'daki Ahumay Sanat Evi’nde sanatsal çalışmalarına devam ediyor. Kuyum sanatının unutulmaması için elinden geleni yapacağını söyleyen Aydemir, “Sanat benim için bir iş, bir uğraş değil, bir yaşam biçimidir” diyor. “El işi üretim yapıyoruz” Aydemir geleneksel kuyumculuk hakkında şöyle konuştu: “Bizi diğer atölyelerden ayıran özelliklerden biri geleneksel yöntemlerle üretim yapıyor olmamız. Her alanda olduğu gibi ustaları işsiz bırakan makineler hayatımıza girdi. Günümüz teknolojisinde takıyı işlemek için artık bir ustaya ihtiyaç yok. Makineler ustadan daha hızlı, daha kusursuz ancak ruhları yoktu. Geleneksel teknikler bir gün kaybolup giderse insanoğlunun hayatından çok şeyler götürecek. Ülkemizde kuyumculuk alanı her ne kadar gelişmiş olsa da. Sanat taşıyıcılarının içinde bulunduğu durum iç açıcı değil. Az sayıda kalmış kuyum ustaları için devletin harekete geçmesi ve bu sanatın yaşatılması adına projeler yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum.” Ahumay Sanat Evi’nde, tasarımlarını binlerce yıllık teknikleri kullanarak ürettiklerini söyleyen Aydemir, “Bir yandan takı kültürünü yaşatırken, diğer yandan insanoğlunun eşyayı işlemek için keşfettiği tekniklerin unutulmaması için çalışıyoruz, gelecek nesillere aktarılmasını sağlıyoruz. 10 yıldır eğitimler veriyorum. Birçok arkadaşımız bu merkezde sanatsal faaliyetlerini yürütüyor. Mezun olan arkadaşlarımızın bazıları atölyesini, mağazasını açıp sektöre giriyor, bazıları ise eğitmen olmak istiyor. İnsanlar yoğun iş hayatlarında sıkışmış ve yorgun duygularını üreterek onarıyor. Hem sanata hem topluma aynı anda hizmet etmek bana mutluluk veriyor” dedi. Kuyumculuk denilince akla ilk olarak altının geldiğini ancak atölyede yaklaşık 200 çeşit doğal taş kullandıklarını ifade eden Aydemir, “Altın veya gümüş işlemeciliği diye ayırmıyoruz. Kıymetli madenleri işliyoruz, buna da kuyumculuk teknikleri diyoruz. Siz bu teknikle isterseniz bakır, isterseniz alüminyum üretirsiniz. Biz tamamen doğal ve değerli taşlarla ürün yapıyoruz. Doğal taşla takı üretimi yapan neredeyse kimse kalmadı. Çünkü gerçek yakut kullanılsa satması zor, imitasyon taş kullanıyorlar. Biz burada aşağı yukarı 200'e yakın doğal taş kullanıyoruz. Sokaktan aldığım bir çakıl taşının içine pırlanta da yerleştirdiğim oluyor. Her şey doğal olacak, laboratuvar koşullarıyla üretilmiş hiç bir şey kullanmıyoruz. Özel tasarımlar uyguluyor, Türkiye genelinde 130 dükkana ürün veriyoruz. Ankara'da tekiz, Türkiye'de de bu şekilde sayılı üretim yapanlardan biriyiz. Butik takı üretiyoruz, hiçbir yerde eşine veya benzerine rastlayamazsınız” diye konuştu. “Usta mührünü yüzüğün içine değil, ruhuna vurmalı” Aydemir takıların işlenme aşamaları hakkında ise şöyle bilgi verdi: “Tasarımı sadece bir takının dış hatlarının çizgisi olarak görmemek gerek. Bir usta, bir takıyı imal ederken, yaşantısından, geçmişinden, kaygılarından, ümitlerinden, kısaca kendinden bahsedebilmeli. Usta mührünü yüzüğün içine değil ruhuna vurmalı. Tasarım aşamasında işin duygu kısmı çok önemlidir. Derdini metale dökersin, ham maddeden kuyumcu vitrinine uzanan yolculuğuna eşlik edersin. Usta önce düşünür nereden başlasam, nerede bitirsem, hangi renkleri kullansam, hangi taşla süslesem... Malzemesini hazırlar, metali başka bir metalle aynı potada eriterek homojen bir karışım elde eder. Tasarımın parçalarını bir araya getirir. Bu aşama bittiğinde parçaların hepsi bir bütün olmanın olgunluğuna erişir. Bütünlük ve zarafet kazanır. Taşı takılır. Cilası atılır ve hayat bulur. Sonrası malum, vitrine girer ve ışıldar. Biri gelir onu alır ve kullanır. Ustasının elinden sahibinin eline neler neler anlatır. Sahibi onun dilini bilmese bile yüzüğü parmağına takar ve eline bakarak tebessüm eder. İşte o tebessüm ustanın asıl paha biçilmez bedeli oluverir.”
Editör: TE Bilisim