Utku ŞENSOY Bekir Coşkun usta, başkentte Genelkurmay Başkanlığı ile Meclis arasındaki kavşaktaki dört bir yöne bakan “kol saatlerine” dikkat çekip; “AKP belediyeciliği, şehrin her yerine saat kulesi koyuyoruz diye, Atatürk’ün Ankara’ya girdiği yere de kol saati koydular” cümlesiyle, Mansur Yavaş’tan insanları rencide eden o kol saatlerinin kaldırılmasını talep etmiş. Yavaş da seçildiği takdirde kol saatlerinin kaldırılacağına söz vermiş, biz de Sayın Mansur Yavaş’ın o ucube kol saati heykelini kaldıracağı günü merakla bekleyenlerdeniz. Tabii ki de başkentte sorun sadece kol saatiyle sınırlı değil. 2014 yılında, başkentin beş önemli girişine yapılan anlamsız devasa kapılar ve kentin dört bir yanındaki 52 saatin yanı sıra, adeta bir kara delik gibi para yutan, AOÇ’ de bir milyon 200 bin metrekarelik alanı kaplayan, bin iki yüz küsur oyuncaklı Avrupa’nın en büyük Tema Parkı ANKAPARK’ ın da “gözden geçirilmesi” gereken “müthiş projeler” arasında olduğunu düşünenlerdenim. Bu arada, ağır metal yüklü Kızılırmak suyunu zaman zaman da olsa yıllarca başkentin su sistemine pompalanmış olduğunu da unutmamak lazım. 2 binli yılların ortalarında Başkentteki görece kuraklığa çözüm iddiasıyla, 400–500 m pompaj ve İvedik Arıtma Tesisine kadar 130 kilometreye yakın bir iletim hattı ile Kızılırmak suyunun diğer baraj sularıyla harmanlanıp düne kadar 5 milyonluk kente verildiğini hatırlayalım. Bu işlemin, Ankara’ya sağlanan içme suyunun kalitesini düşürdüğünü, sodyum, sülfat ve klorür değerleri açısından, sınır değerlerine yaklaştırdığını kullanıcılar olarak hepimiz iyi bilmekteyiz. Bu nedenle bırakın çeşmeden su içmeyi, yemeklerde kullanmayı, çaya bile damacana su kullandık. Duyarlı ilgili odaların ve STK’ların yanı sıra, barajlardaki su doluluğunun imdada yetişmesi ile Kızılırmak’tan gelen suların borulardan tamamen temizlenip arındığı Nisan başından buyana gönül ferahlığı ile çaya çorbaya çeşme sularımızı kullanabiliyoruz. İster siyasi çekişme, ister inat deyin, başkente yarı mesafedeki Gerede’den su getirmek yerine, iki katı yoldan Kızılırmak’tan ağır metalli su getirmenin gerek maliyet gerekse insan sağlığı açısından sakıncalarını, başta İnşaat Mühendisleri Odası, TMMOB olmak üzere çok sayıda oda ve STK’lar defalarca altını çizmelerine rağmen, hep göz ardı edildiler, seslerini ilgililere duyuramadılar. Gerede Sistemi Uzun tartışmaların ardından aklın yolu bir olacak ki, Ankara İçme suyu Projesi GEREDE Sistemi, bu yılın başında önemli bir aşamaya geldi. Gerede Sistemi kapsamında ana iş kalemi olan 31,6 km uzunluğunda ve 4,5 metre çapındaki iletim tüneli inşaatına 2010 yılında başlandı ve tünel açıldı. Gerede Sistemi’nin hizmete alınması ile Filyos yukarı havzasından bulunan Ulusu Çayı suları Işıklı Regülatörü ile çevrilerek yılda 226 milyon metreküp su Çamlıdere baraj gölüne iletilecek. Bu sistemle, saniyede 40 metre küp su alınacak. Bu da yılda 226 milyon metreküp anlamına geliyor ki başkentin su sorununu çok uzun yıllar için ortadan kaldırmış olacak. Ancak yine de Gerede Sistemi’nin hizmete alınması ve Ulusu Çayı sularının Çamlıdere barajına sorunsuz aktarılması için çok fazla test ve işlemin bulunduğunu unutmamamız lazım. Zira, İnşaat ve Çevre Yüksek Mühendisi Hasan AKYAR’a göre, DSİ'nin üzerinde yıllarca çalıştığı alternatifler arasında seçip, aralıklarla yeniden gözden geçirip karar verdiği ve Japon Kredi kuruluşu tarafından da 90’ların ortalarında üzerinde mutabık kalınarak uygun görülen, ardından 2004 yılında kredi anlaşmasının imzalanmasına karar verilen Gerede Tüneli formülü şu anda inşaatı sürdürülen proje değildir! 31,6 kilometre uzunluğunda, tek yaklaşım tüneli olan, yeraltında geçeceği güzergâha ilişkin yetersiz sismik, jeolojik, zemin etüdü sondaj vb. araştırmaları bulunan ve 2009 yılında dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından uygun görülen, ancak gerekli teknik konulara yeterince hassasiyet gösterilmeyen projedir. Teknik ve Jeolojik Sorunları Sayın AKYAR’a sorduk: “Tünelin yüksek kotlarındaki çalışmalar göreceli olarak daha kolay geçildi. Akışaşağı kesimi, bir başka anlatımla tünel çıkışına doğru çeşitli sorun ve zorluklarla karşılaşıldı. Bu beklenen durumdu ki bunları geçmişte çoğu kere dile getirdik! Nedenlerinden sadece birkaçını yinelemekle yetinelim; 1-Tünel güzergâhında yer yer yeraltı nehirleri ile karşılaşılmakta, 2- Tünelin anma çapı hem içeriye hava basılması, hem de suyun drenajı için gerekli borulama için yeterli kesit sağlayamamakta, su tahliyesinde büyük güçlükler yaratmakta, 3-Tünelin geçtiği zemin yer yer ‘montmorinolitte’ türü kil... İnşaat için dünyadaki en elverişsiz toprak. 4-Giderek artan yerel fay hatlarıyla karşılaşılmakta”... Peki Sayın AKYAR, Gerede suyunu başkentliler ne zaman çeşmelerinde görebilecek? “Kanımca Gerede Tüneli açılmış olsa da, bu sistemin hizmete alındığı anlamına gelmez. Belki aylarca hatta yılı da bulabilir, Gerede suyu Ankara’ya verilemeyecek… Ancak, mevcut içme suyu barajlarımızda depolanan su miktarı göz önünde bulundurulduğunda, Ankara’ya Kızılırmak Nehri suyunun pompalanmasının hiçbir gerekçesi bulunmadığı nihayet görülebilmiş ve buna son verilmiş olması doğru bir adımdır”.