Yusuf KANLI / Türkiye ve Hollanda müttefik ülkedir. Almanya da öyle... Avusturya da... Danimarka ve Avrupa Birliği üyesi veya değil çoğu diğer Avrupa ülkeleri de öyle... Bu ülkelerde milyonlarca Türk vatandaşı var. 16 milyon civarı... Orada 450 bin Türk vatandaşı oldu, en az 220 bin civarı seçmen bulunduğu biliniyor. Önemli bir Türk varlığı. Neredeyse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nüfusu kadar seçmen var sadece Hollanda’da... Almanya’da iki milyona yakın. Diğer ülkelerde de önemli sayıda Türk seçmen var. Bu ülkelerde seçmeni sandığa götürmek ve arzu ettikleri çizgide oy kullandırtmak tüm partiler – ve bu referandumda ayrı bir taraf durumundaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan – için çok önemli. Avrupa ise bu propaganda çalışmalarından rahatsız. Türkiye’deki gerilim ve kutuplaşmanın, kavga ortamının kendi ülkelerine taşınmasından, kamu düzeni açısından endişe duyan Avrupa siyasetçileri ya açıktan açığa “Aman ha sakın gelmeyin” diyor Hollanda başbakanı gibi, ya da diplomasiyle ülkelerinin ziyaret edilmemesini, edilecekse de “kapalı salon” toplantısı yapılmasını rica ediyorlar. Kim haklı, kim haksız diye ayrıma gerek yok. İki müttefik ülkenin liderleri ne birbirini “faşist” ve “Nazi artığı” olmakla suçlamalı, ne de dışişleri bakanının uçağının iniş iznini iptal etmeli, bir Türk bakanına Türk konsolosluğuna erişme hakkından mahrum bırakıp, sokak ortasında aracını çekici ile götürmeye çalışmamalıdır. Ne kadar haklı olursa olsun Hollanda Türkiye’ye yanlış yapmıştır. Türkiye’nin tatildeki Hollanda büyükelçisinin bir süre daha ülkeye dönmemesini istemesi bir nevi “istenmeyen adam” ilan edilmesi gibi bir durum tabii ki. Sınırlı süreli olarak bu diplomatik protesto silahının kullanıldığı ender bir vaka karşımızdaki. Yazık... Belki bugün karşılıklı bağırıp çağırmadan, “16 Nisan referandumu bir geçsin görün bakın sizi nasıl cezalandıracağız, burnunuzdan fitil fitil getireceğiz” minvalindeki açıklamalar bu krizin çözümüne katkı koymaz. Hollanda yanlış yapmıştır. O kesin. Dışişleri bakanının uçağına iniş izni vermemek düşmanca bir davranıştır. Diplomatik dokunulmazlığı olan bir Türk bakanını, üstelik de bir kadın bakanı, konsolosluğa sokmamak, aracını bakan içinde iken çekici ile taşımaya kalkmak kabul edilebilecek davranışlar değildir. Ama, Hollanda başbakanının “kamu güvenliği” ve “toplanma güvenliği kuralları” ikazları, Türk yetkililerinin “meşru taleplere” duyarsız kalmalarını ve tüm diplomatik çözüm önerilerinin başarısız kaldığı sözleri de önemli... 15 Mart günü hayati bir seçime giden Hollanda’nın bu seçim arifesinde bir başka ülkenin bakanlarının ülkede siyasi toplantılar yapmalarını, zaten tırmanmakta olan ırkçı siyasi söyleme sahip siyasetçilerin değirmenine su taşıyacağı aşikar değil mi? Türkiye, diyelim 16 Nisan referandumundan birkaç gün önce, Türk şehirlerinde yabancı siyasetçilerin mitingler düzenlemesini nasıl karşılar acaba? Evet, Türkiye’de öyle büyük oranlı yabancı varlığı bugün için ciddi bir tehdit olmayabilir. Ama, diyelim sular duruldu, olmaz ya Suriye, Irak normale döndü. Milyonlarca Suriyeli ve Iraklı da bulundukları ülkede, yani Türkiye’de oy verme hakkına kavuştular. Türkiye, Suriye veya Iraklı siyasilere burada siyasi miting düzenleme izni verir mi? Düşünün Başer Esat veya bir başka katil çözümden sonra kuzu postuna tekrar bürünmüş ve gelip Türkiye’de seçim propagandası yapıyor... Ne kadar seviniriz bu duruma? Türkiye’nin imajı ne Avrupa’da? Nasıl algılanıyor Türk siyasileri o topraklarda? Önce bir iğneyi kendimize sokup sonra çuvaldızı birileri üzerinde uygulamaya kalksak daha iyi olmayacak mı? Maalesef uygulanan gerginlik ve kutuplaşma siyasetleri nedeniyle Türkiye müttefikleri tarafından bile yalnızlaştırılmakta, adeta bulaşıcı hastalık sahibiymiş gibi bit muameleye tabi tutulmaktadır. Gözlerimizi büyütüp, önümüze geleni “faşist” veya “Nazi artığı” diye suçlayarak sadece o ülkelerdeki yabancı düşmanlığı tezini savunanların ateşine yakıt taşırız. Gerilim siyaseti kime ne sağladı? Avrupalı müttefikleri de Türkiye de bu soruyu kendilerine sormalı, durumu iyi değerlendirmeli… Gerilim siyasetinden hepimiz kaybederiz...