Tüm milli değerlerimizi yitirerek bugünlere geldik. Yıllardır dilimizde tüy bitti, kalemlerimiz tükendi, “Bu gidişat eksen kayması, uçuruma sürükleniyoruz” dinletemedik! Ne Anayasa dinlediler, ne yeminlerini tuttular. Anayasal kanunları ezip geçtiler... Anayasa Mahkemesinin kararına bile kafa tuttular. Adalet kavramlarını siyasete alet ettiler. Yetmedi, savcılara ve hakimlere talimatlar verdiler. “Cumhuriyet Savcıları” Cumhuriyeti es geçtiler, hakimler vicdanlarının sesi yerine iktidarın isteklerine göre karar verdiler. Ülkenin yetiştirdiği en dürüst, en bilgili kurmaylarını, komutanlarını uyduruk gerekçelerle hapislerde çürüttüler. Dünya çapında el üstünde tutulan Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi onurlu hekimleri, namuslu akademisyenleri, yurtsever aydınları ve gazetecileri eften­püften gerekçelerle yıllarca cezaevlerine tıktılar. Bir de baktılar ki, onlarca yapılan tezgâhlar, kendilerini teslim ettikleri, hatta yetkilerini devrettikleri din simsarlarınca düzenlenmiş, şimdi çığlık atarak onları suçluyorlar. Önce kendi suçlarınızın hesabını verin. “Suçlu kalk” demeden önce, “Hata bende” diyerek ayağa kalksın. Bunlar yetmiyormuş gibi, “Milli irade” diye, diye. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diye saygı duyduğumuz TBMM’nin başkanlığına, demokrasiye, milli iradeye ve Cumhuriyet değerlerine karşı olan bir adamı seçtiler. Bu seçim milli irade mi? Emre itaat mi? “Kabul edenler, etmeyenler?.. Kabul edilmiştir. İsmail Kahraman başkanlığa seçilmiştir.” Hadi canım siz de! Bu adam, laik ve demokratik Cumhuriyete bağlı değil ki, ettiği yeminini tutsun. Bu adam bu vatanı esaretten, bu milleti kulluktan kurtaran ve özgürlüğü omuzlarında taşıyan büyük kurtarıcıya bile “Dinsiz” demedi mi? Daha öncesinde bir yandaşı da Atatürk ve İsmet Paşa için “iki ayyaş” dememiş miydi? Kahraman da, “Laiklik kalksın dinden Anayasa yapılsın” diye nutuk atmadı mı? Bizler, Cumhuriyet sayesinde, laik ve demokratik ilkeler sayesinde din istismarı ve din simsarlığı yapmaktan kurtulduk, diye sevinirken, adam, rejimi eskiye çevirmek istiyor. Bunların akıl hocaları, rahmetli Erbakan gibi terslemek lazım: “Hadi oradan, hadi, hadi... Haddini bil!” Böyle bir talepte bulunan adam da had ve adab mı olur? “Hadi oradan, hadi!” Biz bu gidişatı, AKP iktidara geldiği dönemlerden beri sezmiştik. 2010 yılı Eylül aylarında Lüleburgaz’ da yayın hayatına giren Görünüm adlı gazetede 15,17, 22 ve 24 Eylül tarihli sayılarındaki köşe yazılarıma bakın; orada açık­seçik eksen kayması ile ilgili kaygılarımı ve gözlemlerimi bulacaksınız. Dönemin Başbakanı Erdoğan, Çorum mitinginde kimleri övmüştü, hatırladınız mı? İskilipli Atıf Hoca’yı ve Ebusuud Efendiyi övmüştü. Kimdi bunlar? Ebusuud, Yavuz Selim’in Şeyhül İslami idi. Ve “Alevilerin canları, malları ve namusları sizlere emanettir” demişti. Dahası, “Alevilerin kestiği et mundardır yenmez” Bu adama, “Elimize geçen Alevi kadınları ne yapalım?” diye sorunca da, “Belinize kuvvet” diyecek kadar alçaktı. Ya İskilipli Atıf Hoca? O da İstiklal Savaşı’nda “Atatürk isyankârdır. Yunan askerleri Padişahımız efendimizin daveti ile buralara gelmiştir” diyebilen bir haindi! Eksen kayması yani Anayasa taslağı ile doruğa çıkacak. Bu gerçek şimdiden ortada. Baksanıza, seçimle işbaşına gelen bir Başbakan nasıl katakulli ile bir anda alaşağı edildi? Hani, nerede kaldı milli irade? Milli değil, ümmet iradesi de yok bunlarda. Bunlar İslami şartları da kendilerine göre ve kendi şahsi çakırları çerçevesinde anlayıp uygularlar. Yani? Yanisi şu; bu memlekete yazık oluyor. Göz göre göre laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti ve tüm ulusal kazanımlarımız yok ediliyor.