Ankara Goethe Enstitüsü, binanın yan cephesindeki cemakânı bir sergileme alanı olarak kullanmaya başladı. Galeri Vitrin, açılışını sanatçı Erdal Ateş’in “Modus Operandi” isimli üçleme sergisiyle yaptı. Küretörlüğünü Harman Şaner Çakmak’ın yaptığı üçlemenin sonuncusu olan “Yün Enstalasyonu” 31 Mart tarihine kadar görülebilecek
SULTAN YAVUZ/ANKARA Ankara Goethe Enstitüsü, Atatürk Bulvarı'nda uzun yıllardır faaliyetlerini sürdürdüğü binanın yan cephesindeki camekânı bir sergileme alanı olarak kullanmaya başladı. Karanfil Sokağı, Atatürk Bulvarı’na bağlayan ve sadece yayalara açık bir geçit görevi gören Bilge Sokak’taki Galeri Vitrin, günün herhangi bir saatinde bu yolu kullanan Ankaralıları sürpriz sergilerle karşılamayı amaçlayan alternatif bir sanat mekânı oldu. Açılışını, sanatçı Erdal Ateş’in Latincede “Failin Yöntemi” anlamına gelen “Modus Operandi” isimli üçlemesiyle yapan Galeri Vitrin, 23 Şubat’ta serginin son bölümü olan “Yün Enstalasyonu”nu Başkentlilerle buluşturdu. Küratörlüğünü Harman Şaner Çakmak’ın üstlendiği kavramsal sergi, 31 Mart tarihine kadar görülebilecek. Üçlemenin ilki, tuval üzerine her renk emülsiyonunun özel bir teknikle fırınlandığı elastik seramik tabakalardan oluşurken, ikincisi kurutulmuş biberlerden ve üçüncüsü de yünden oluşuyor. Galeri Vitrin’in açılışna ilişkin 24 Saat gazetesiyle konuşan Goethe Enstitüsü Kültürel Etkinlik Uzmanı Linda Rödel Çiftçi, enstitüye ait geniş camekânın daha önce kullanılmadığını ve nasıl değerlendireceklerine ilişkin düşünürlerken, sanatçı Erdal Ateş’in “sanat için kullanılmalı” fikrine sıcak baktıklarını ifade etti. Rödel, “Modus Operandi” konseptiyle başladık ve güzel bir noktaya geldik. Sergiyi izleyen insanların tepkilerini görmek hoşumuza gitti; vitrinde yer alan biberleri ya da yünü görünce şaşırarak bakıyor ve ne için olduğunu merak ediyorlardı. Bundan sonra da, Galeri Vitrin’i sanat için kullanmaya devam edeceğiz ama pandemi bittiğinde, hangi sanatçılarla birlikte olacağımıza karar vermek de kolaylaşacaktır diye düşünüyorum” dedi. Çakmak, “Galeri Vitrin, kavramsal sanatla çıkış yaptı” Serginin küratörlüğünü yürüten Harman Şaner Çakmak, Galeri Vitrin’in kavramsal sanatla çıkış yaptığını vurgulayarak, “Tuvalle de başlayabilirdi ama bu sergide biber, yün, duvar panosu yer alıyor ve bu anlamda da değerlendirmek önemli diye düşünüyorum. Ankara’da bu tür işlere yer veren çok mekân olduğundan söz etmek zor… “Modus Operandi” Latince bir deyiş ve anlamı da, ‘failin yöntemi.’ Krimonolojide de yeri var, katillerin profillerini çıkarmak anlamında kullanılıyor. Ben de üçlemeye buradan bakarak, bir olay mahallini gözleyip, burada ne oluyor? Hangi anlam, neyle örtüldü? Neyi, ne kadar vurguluyor? Bağlamı ne? Diyerek bakıyorum” dedi. Kızılay’ın yıllar içinde sanatsal anlamda bir “çöküntü” hâline geldiğini ve eskiden var olan galerilerin bir bir kapandığını ifade eden Çakmak, Eskiden İş Bankası, Karaca Sanat Galerisi gibi yerler vardı ya da Fransız Kültür Merkezi de buradaydı ama şu anda Kızılay’da sanatsal anlamda nefes aldıracak yer kalmadı ne yazık ki… Galeri Vitrin, yeni bir soluk alma mekânı olabilir” diye konuştu. Terkivatan, “Sanat yaşamın parçasıdır, halktan kopuk değildir” Goethe Enstitüsü’nün kütüphane müdürü Ahmet Terkivatan, sokaktan geçen insanların, serginin önünden geçerken dönüp dönüp baktıklarını ve sanatla haşır neşir olmayan kişilerin sanatla buluştuğunu söyledi. İnsanların pandemiden önce de galerilere çok gitmediklerine dikkat çeken Terkivatan, “Amacımız, kamusal alanda sanatın insanlarla buluşmasını sağlamak. 7 gün 24 saat sergilemek ve insanların sorgulamasını sağlamak. Yurt dışındakiler, öğrenciler, deneysel çalışma yapanlar gibi çok geniş bir yelpazade yer alan sanatçılara ev sahipliği yapmak istiyoruz. Kızılay’da birkaç heykel dışında sanattan söz etmek zor… Biz yeni bir sanat ve mekân fikrini ortaya atmak istiyoruz. Sanat yaşamın parçasıdır, halktan kopuk değildir. Sanat sokakta, sanat her yerde… Amaç, yaşadığımız kente dokunmak ve ona estetik değer kazandırmak” dedi. Erdal Ateş’in “Modus Operandi” üçlemesi… “Dünyayı her şeyden önce hissederek deneyimlediğini” belirten sanatçı Erdal Ateş’i sanatsal bir pratiğe iten hayatın kendisi olmuş. Çocukluk hatıraları, coğrafyanın gelenekleri gibi yaşanmışlıklar ve hisler, onun sanatının çıkış noktasını oluşturuyor. Bu duygusal hafızanın etrafında evrillen “Modus Operandi” de izleyeni, çağrısımsal bir yolculuğa çıkarıyor. “Modus Operandi” üçlemesinin ilk bölümü, Erdal Ateş’in yıllar önce çok katmanlı eski duvarlardan etkilenerek başladığı denemelerin serüvenine odaklandı. Zorlu bir sürecin sonunda bulduğu ve elastik seramik olarak adlandırdığı malzeme ile yaptığı resimlerden oluşan bir kompozisyon ve aynı malzemeyle oluşturduğu yerleşim, 20 Kasım ile 31 Aralık 2020 tarihleri arasında Galeri Vitrin’de izleyiciyle buluştu. Ateş, bu sergi için, “Artık üst üste binen, derinliği olan katmanları elde etmiştim. Tabakaların renk şiddetinin (ışık haslığı) yüksekliği, değer farklılığı yaratırken beni bambaşka düşsel, masalsal bir atmosfere sürüklüyordu. Bu noktada gerçek duvarların o hüzünlü, dramatik yansıması yok oluyordu bende. Evet, o dökük, atıl duvarlar bana bambaşka resimsel bir dil yarattırdı. Bir anlamda o soyut duvarların -düşsel bir bakışla-soyutlanması belki de benim çalışmalarım” değerlendirmesinde bulundu. Üçlemesinin ikinci bölümünde ise Erdal Ateş bir kez daha gündelik olan ile sanat arasındaki derin ilişkiyi inceleyerek, kurutulmuş biberlerden oluşan bir enstalasyon ile çocukluğunda tanık olduğu bir gelenekten biriken izlenimlerini süzerek izleyiciyi varoluşsal sorularla yüzleştirdi. Ateş, söz konusu sergi için de, şu ifadeyi kullandı: “Çocukken oyun olarak gördüğüm, hissettiğim bu araçlar neden sanatın birer anlatısı, aracı olmasınlardı ki? İpe dizilmiş bu sebzeler birer sebze miydi yalnızca? Bir biber yalnızca bir biber midir? Onlar ölüydü ve de hâlâ ölmeye, yok olmaya doğru evriliyorlardı. İstedim ki bizler bu evrilmeyi görelim, bunun tanıklığını yapabilelim. Ölen her şeyin bir uğultusu, sesi, tınısı, müziği de vardır. Ölen her şeyin her an, her dakika, her gün büyük içsel ve dışsal değişimi, başkalaşımı vardır. Tüm bunlar bize de bulaşır. İşte Galeri Vitrin'in duvarındaki bu ipe dizili biberler, birer eser olarak görünür kılındı. Bizler de bu eserlere bakarken eriyor, yaşlanıyor ve yitiyoruz, ipteki biberler de...” Üçlemenin sonunu oluşturan enstalasyonun merkezinde ise yün yer alıyor. Bir canlıdan ayrılmış bu ölü malzemeyi derinlemesine incelemesi, sanatçıyı hayati sorulara götürüyor. Ateş, “İki yıl önce köydeki otlağa gittim. Bir köylünün koyun sürüsü vardı. Koyunları, kuzuları tuttum tek tek sevdim, okşadım. O gün parmaklarım, ayalarım bu hayvanların yünlerindeki elektrikleri çekmişti sanki. Yünlerin incecik titreşimleri vardı ellerimden kollarıma doğru ve buradan da vücuduma yayılan. Ta kulağıma dek... Bunlar, yıllardır çınlayan kulağımdaki sesleri, başka bir ses yığınına dönüştürüyordu” ifadesini kullandı.
Editör: TE Bilisim