Matbaacılık sektörü nereye gidiyor?

Ağustos ayı sonrasında döviz kuru artışının tetiklediği kâğıt krizi, çok sayıda gazete ve matbaanın kapanmasına yol açarken, bazı yayınevleri de faaliyetlerine son verdi. Bu süreçte gazeteci ve matbaa personeli işten çıkarıldı. Ankara Matbaacılar Odası Başkanı Hüseyin Gürbüz, kâğıt krizi ve bunun matbaacılık sektörüne yansımaları hakkında 24 Saat gazetesine yaptığı açıklamada, sektörde örgütlenme olmamasını temel sorun olarak işaret etti
SULTAN YAVUZ - Ankara Matbaacılar Odası Başkanı Hüseyin Gürbüz, döviz kurundaki dalgalanmayla birlikte matbaacılık sektöründe yaşanan sıkıntıları henüz atlatmadıklarını ve daha da kötüye gidişat beklediğini belirterek, bunu önlemek için mesleki sorunlara odaklanacak bir örgütlenme gerektiğini söyledi. Gürbüz, 24 Saat’in sorularını yanıtladı ve kağıt kriziyle birlikte matbaacılık sektöründe neler yaşandığını anlattı. Matbaacılık sektöründe 10 yıl önceki işçilik fiyatıyla çalıştıklarını ve 2000 liralık kağık maliyeti olan bir işi 200 liraya yaptıklarını söyledi. Gürbüz, “Bu sektör için belli bir takım yasa ve kurallar koymazsan, akıbetimiz belli değil. Bir milletvekiline gidip derdimizi anlatamıyoruz, çünkü temsilcimiz yok. Bir lobimiz, temsilcimiz olsa meseleyi de daha kolay çözebiliriz” dedi. Kağıt krizini, “Hem matbaacıları hem yayıncıları hem de gazete ve gazetecileri derinden etkileyen bir sorun” olarak tanımlayan Gürbüz, Türkiye’deki yıllık birinci hamur kağıdı ihtiyacının 650 ton olmasına rağmen bunun sadece 250 tonunun Türkiye’de üretildiğini ifade etti. Türkiye’deki üretimde ise selüloz gibi hammaddelerin yurt dışından ithal edildiğini kaydeden Gürbüz, kağıtta dışa bağımlılık sorununu ise SEKA’ya (Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları A.Ş.) bağlı fabrikaların kapatılmasıyla arttığını vurgulayarak, 2005’teki kapatma kararı ardından süreci şöyle anlattı: “Biz bu fabrikaların neden kapatıldıklarını bugüne kadar sorgulamadık. Geçmişte 250 milyon dolara mal edilen fabrikayı, bir buçuk milyon dolara sattılar. Madem miadı dolduysa, alan kişi neden aldı? Ülkemizde ciddi bir kağıt üretimi vardı, sigara kağıdını bile üretebilir haldeydik. Dönemin kağıt ihtiyacı bir şekilde karşılanıyordu. Gazete kağıdı dediğimiz üçüncü hamur kağıdı, ikinci ve birinci hamur kağıtları ile ihtiyaca yönelik kartonlar üretilebiliyordu. Bugün geldiğimiz durumsa ortada...” Matbaacılar olarak bugünkü tabloda “umutsuz” olduklarını belirten Gürbüz, beş yıl öncesine kadar Ankara’daki Matbaacılar Sitesi’nde en az 20 matbaanın sabaha kadar çalıştığını ancak şimdi akşam saat 18.00’de ışıkların söndüğünü kaydetti. “Yaygarayı biz kopardık ama herkes çözümde yer almalı” Bir esnaf odası olmalarına rağmen kağıt krizi gibi meselelerin gündeme gelmesini sağladıklarını belirten Gürbüz, gazeteciler, matbaacılar ve yayıncıların aslında aynı kulvarda olduklarını dolayısıyla hep birlikte çözüm aranmasının elzem olduğunu ifade etti. Gürbüz, krizi basın açıklaması yoluyla kamuoyuyla paylaştıktan sonra kendilerini pek çok kişi ve kurumun aradığını ancak kimsenin çözüm için harekete geçmediğini dile getirdi. Gürbüz, çözüm için tüm kesimlere çağrıda bulunarak şunları söyledi: “Tepkiler lafta kalıyor. Bir araya gelsek meseleyi çözeriz, zor değil. Devlet arazi ve makine teşviği verebilir, yerli üretim yapılır. Biz de onun içinde yer alırız. Ben küçük esnafın temsilcisiyim, benim gariban matbaacım üç top kağıdı alamayacak ve yaşamımızı idame ettirdiğimiz gelire sürekli yasaklama gelecek, işlerimiz elimizden alınacak. Bu mu reva görülüyor? Gazeteciler de bir araya gelerek işsizlik, işten çıkarılma ve baskı gibi sorunlarını masaya yatırmalı ve kendilerini sorgulamalılar. Mesela özellikle Anadolu’daki matbaaların ve gazetelerin kapanması, işten çıkarılmalar çok üzücü ama yerel bir gazetede yedi kişiyi çalıştırma zorunluluğu getirirsen, mali olarak onun altından kalkamaz. Zaten Anadolu’da nitelikli gazeteci de fazla değil, olanlar da çıkarabilmek için büyük emek veriyor. ‘Kağıt bulamıyorum’ ile bitmiyor iş, mesele enine boyuna konuşulmalı ve herkes sorumluluğunu yerine getirmeli. Mürekkep üretecisinden satıcısına, alıcısına, kağıt üreticisinden kullanıcısına kadar herkes bu sorunun çözümünde yer almalı. Bir lobimiz, temsilcimiz olsa meseleyi de daha kolay çözebiliriz.” “Matbaacılar yerel seçimden para kazanır” Ankara Matbaacılar Odası Başkanı Hüseyin Gürbüz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel seçimlerde afiş kullanılmayacağı ve broşür dağıtılmayacağı kararını da değerlendirerek, bu durumu kendileri için üzücü bir gelişme olarak gördüklerini de kaydetti. Gürbüz, “Oysa matbaacılar genel değil yerel seçimden para kazanır” diyerek, şimdi Mart 2019’da yerel seçimler olmasına rağmen Ankara’da sıkıntı yaşayacaklarını düşündüklerini aktardı. Teknoloji geliştikçe bunun matbaacılık sektörünü olumlu etkilemediğini de anlatan Gürbüz, “Ankara’da 1000 civarında matbaa var, birinde 250 kişi, diğerinde ise tek başına çalışan patron var. Madem mesele teknolojiydi, şimdi bu kadar üst seviyedeyken neden kimse çalışmıyor, neden iş yok?” sözleriyle teknoloji arttıkça insana ihtiyaç duyulmamasından şikayetçi oldu. Gürbüz, teknolojiyle birlikte sektördeki gerilemeyi şöyle anlattı: “Sistemin bir şekilde insanları dijitale yönledirdiğini düşünüyorum. Bir dijital makinenin ederi 200 bin Euro ve ömrü de beş-altı yıl ama bizim matbaada kullandığımız makinelerin ömrü 50 yıl ve sattığımız zaman 10 bin Euro’ya satabilliyorduk. Şimdi öyle bir şansımız da kalmadı, bedeli çok yüksek olan dijital makine on yıl sonra çöp... E-fatura çıktı ama yine kağıt kullanılıyor, çıktısı alınıyor. Biz asıl ihtiyaç olan fatura ve fiş gibi ürünleri basarız, bu da elimizden alınıyor. Büyük yazılım şirketleri o e-faturayı internetten gönderiyor, dünyanın parasını ödüyor firmalar bunlara. 3000 sektör temsilcisinin geçimini idame ettirdiği iş, dört beş tane devasa firmaya pazarlanıyor.” “Böyle giderse yazılı basın bitebilir” On yıl öncesine değin basılı gazete okumanın bir kültür olduğunu da söyleyen Gürbüz, gazetelerdeki niteliğin düşmesi ve internet haberciliğiyle bunun değiştiğini savundu. Gürbüz, “Eskiden bir buçuk milyon tirajı olan gazete, bugün 250 binde kalıyorsa, yüzde doksan bir düşüşten söz ediyoruz. İnternetteki gazetelerin ne kadar okunduğu da şüpheli… Cep telefonlarımıza her gün bir sürü haber ve bilgi geliyor, kaçını okuyoruz? Eskiden gazetelerin en küçük ilanlarına kadar okunurdu. Köşe yazarının fikriyle zıt da olsan okurdun. Şimdi bundan söz etmek mümkün değil, böyle giderse yazılı basın da bitebilir” diye konuştu.
Editör: TE Bilisim