Hani o reklamdaki gibi, “Bir sorum var” desem kaç kişi “Hadi sor, sor” diyebilir? Ama benim bir değil, birçok sorum var… Baş görüşmeci büyük ilerlemeler sağlandı, güvenlik ve garantiler hariç yolun sonuna geldik çerçevesinde bir şeyler söyledi geçen hafta. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da Kıbrıs Türklerinin Rumlardan, Rumların da Türkiye’den korktuğunu, bu korkuların iki taraf açısından da verimli işbirlikleri yoluyla aşılabileceğinden bahsetti. Durumun özeti ne? Kıbrıs Türkleri Rumlardan daha fazla alış-veriş yapacak, Rumlar da Türkiye ile ticaret imkânı bulacak, adada güven tesis edilecek? Tamam… Tamam… Bile isteye durumu abarttım. O kadar basit değil tabii ki. Akıncı’nın bahsettiği karşılıklı çıkar tesis edilerek, taraflar arasında karşılıklı bağımlılıklar oluşturularak güven bunalımı sıkıntısının geride bırakılabileceği… Doğrudur. Paranın, çıkarın açamayacağı kapı yoktur, buna Rum Kilisesi de dâhildir. Yine de bir sıkıntı var… Türk sermayesi ile Rum sermayesi hemhal oldukları zaman Kıbrıs Türkünün değeri kalacak mı? Türk sermayesi o kadar milliyetçi idiyse, 1974’den bu yana hangi büyük ve kalıcı eseri ortaya koydu kuzey Kıbrıs’ta birkaç kerhane, birkaç da kumarhane dışında? Kısası, Türk sermayesi ile Rum sermayesi ve de olmayan Kıbrıs Türk sermayesi ortak güve ortamı yaratamaz. Rum ve Türkiye sermayesi birleşir, Türk de sermaye olur, harcanır. Güvenlik birkaç patronun girişimlerine, çıkarlarına terk edilecek bir konu değildir, olamaz. Karşılıklı bağımlılık devletler arasında olmalı. Mesela Akdeniz’in doğal kaynaklarından yararlanmada ortak şirket. Rumların bize yaklaşımı gibi, Türkiye 82 milyon, Rumlar 800 bin, Kıbrıs Türkleri 260 bin… Yani kabaca 83 hisseli bir şirket kuralım, 82 hisse Türkiye’nin bir hisse de 2/8 oranında Kıbrıs Türkü ve Rumu paylaşın. Niye kaşları çattınız? Doğrusu bu değil mi? Hani Rum-Türk ilişkilerinde eşit ortaklığı reddedip, ¼ iyi bir orandır, kabul edilmeli demiyor muydunuz? Devletler arası ilişkilerde devletlerin büyüklüğüne bakılmaksızın eşitlik vardır diyorsanız, nerede bunun yansıması iki devletin oluşturacağı Kıbrıs federasyonunda? İşinize geldiği gibi değil mi? Doğrusu benim yaklaşımım Serdar Denktaş ile uyumlu bu aralar. Diyeceğim, günün sonunda ne diyeceğime, daha neyin oylanacağı, ne zaman oylanacağı veya oylanacak mı belli olmadan “Kişisel olarak ben ‘Hayır’ diyeceğim” pozisyonundayım. Ret cephesi mi bu? İsteyen öyle desin. Mesele ilkesel. Her şeyden önce dört özgürlük daha işin en başında kabul edilmişse – Mavroyannis açıkladı – varılacak sonucun bir anlamı yok, kısa sürede Kıbrıs’ın tümü Rum adası olacaktır. Adını ne şekilde koyarsanız koyun, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi olmayacak ise, ister sınırlı dönem olsun ister sadece kuzey Kıbrıs ile sınırlandırılsın hiçbir şey ifade etmeyecektir. Varılacak çözüm adanın Kıbrıs Rum devleti olmasının önceki adımı olacaktır, o kadar. Efendim kuzeye yerleştirilecek Rum nüfusta %20 sınırlaması da olmayacakmış. %20 kuzey Kıbrıs meclisi ve yönetimi için yapılacak oylamalarda Rumların katılım oranı olacakmış. Güzel. Peki bir de o melun çapraz oy uygulamasıyla gelecek %20 etkileme oranı var ya, onu da dikkate alırsak kuzeydeki seçimlerdeki Rum oranı yüzde kaç olacak? %40. Ne demek bu? Geçtim diğer partileri, eeey pek vatansever Cumhuriyetçi Türk Partisi seçmeni, CTP’nin oy oranı ne? Eeey en milliyetçi Ulusal Birlik Partisi seçmeni, UBP’nin oy oranı ne? Cevabı aldınız. Rum oyu %40 ile kuzey seçimlerindeki en büyük gurup olacak, kuzeyi teslim alacak. O kadar. Evet demek mümkün mü bu duruma? Peşinen “hayır” diyormuşuz… “Hayır” dememek mümkün mü bu rezalete? Ama diğer öğeler de incelenmeli, paket bütünsel olarak değerlendirilmeliymiş… Hadi canım sende, satış sözleşmesi yapıyorsunuz, parlak cümleler arkasına saklıyorsunuz Kıbrıs Türkü salakmış gibi yemesin bekliyorsunuz. Boşuna heves etmeyin. Gerçi Rum tarafındaki durum bu işin referanduma kadar hayatta gidemeyeceğini sergiliyor ama ben şimdiden açık söylüyorum, bu kafayla yapılacak bir anlaşma ihanet belgesi olur, evet diyemem. Başımız sağ olsun… Yüreklerimiz bir kez aha dağlandı Kayseri’de. 14 fidan devrildi terör saldırısında, 50’yi yaralımız var. Bazılarının hayati tehlikesi maalesef devam ediyor. Şehitlere rahmet, yaralılara şifa diliyorum. Her hafta bir başka felakete uyanmaya başladık. Neredeyse nefret edeceğiz Cumartesilerden… Ne kabahati var günün? Mesele Suriye politikası… dış siyasette felaket sarmalı... Mesele güvenlik zafiyeti… Mesele emniyet güçlerindeki tavsiyelerden sonra oluşan ciddi zafiyet… "Hani hala daha yağmur duasına çıkılıyor ya bazı yörelerde, diyorum ki acaba güvenlik ve akıl duasına çıkalım mı? Ne dersiniz, toplansak şöyle dev bir binanın ön bahçesinde, bulsak iri ve diri bir imam, dursak hep birlikte istihbarat duasına…” Kullar olarak emaneti ehline veremediysek eğer belki “güvenlik duası” işe yarar… En azından bu Cuma belki tüm camilerde bir haykırış yapılsa mı Yaradan’a güvenlik ve esenlik talebiyle… Kim bilir belki işe yarar…