“Çocuk Saati’ni büyükler de dinlerdi”

Ankara Radyosu’nun önce “Çocuk Kulübü” sonra “Çocuk Saati” isimli programına, 1949-1950 ders yılında, 11 yaşındayken başlayan Harika Genç, o yılları anlattığı kitabıyla kaybolmuş bir belleğin izlerini sürüyor. “Radyo Günlerinde Çocuk Saati” isimli kitabını hem o günlere tanıklık edenler hem de gençler için yazdığını ifade eden Genç, 1950’li ve 1960’lı yılların Ankarası’nı, “Çocuk Saati” programını, radyoya iz bırakan isimleri ve tanıklıklarını anlatıyor. Genç, anılarını ve kitabını 24 Saat gazetesi için anlatıyor. Röportajımızın birinci kısmı…

SULTAN YAVUZ - Harika Genç, uzun bir çalışma dönemiyle ortaya koyduğu kitabı “Radyo Günlerinde Çocuk Saati” isimli kitabıyla, âdeta kaybolmuş bir tarihe ışık tutuyor. Özellikle darbe dönemleri nedeniyle kaybolan belgelerin, o dönemi kararttığını belirten Genç, hatırladıklarını şimdi aramızda olmayan tanıklarla da konuşarak kayıt altına aldı. 1949-1950 ders yılı içinde 11 yaşındayken, Ankara Radyosu’nun ismi önce “Çocuk Kulübü” daha sonra “Çocuk Saati” olan programında yer alan ve 1957 yılına kadar radyoda devam eden Genç, kitabında hem söz konusu programı hem de Ankara’yı anlatıyor. O dönem Ankara Radyosu “Okullardan rahat gülebilen çocukları seçmelerini” ister. Çünkü bir çocuk rahatça gülebiliyorsa, rahat hareket etmeyi de, rol yapabilmeyi de becerebilecektir. İşte o çocuklardan biri de, hayatı boyunca unutamayacağı anılarla radyodan ayrılan, güçlü bir hafıza ve anlatım kabiliyetine sahip olan Harika Genç’tir… Aslında programın kurucusu, 1930’lu yıllarda “Ayşe Abla” olarak bilinen Neriman Hırıoğlu’dur. Program o kadar ilgi görmüştür ki, “Ayşe Abla” ismini duymayan kalmaz. Yıldız Kenter, Neşe Karaböcek gibi bir çok değerli sanatçı da sanata ilk adımlarını “Ayşe Abla”nın programıyla atarlar. Harika Genç’in programa dâhil olduğu yıllarda ise “Ayşe Abla” yoktur ama Genç’in kitabında da belirttiği Ümit Halit Demiriz vardır. O yıllarda Etlik’te oturan Harika Genç, Etlik’in bağ olduğunu ve sokak lambalarının dâhi olmadığını belirtiyor. Genelde subay çocuklarının yaşadığı Etlik’te, Genç’in iki arkadaşının babalarının da Doğu’ya tayin olmasıyla yalnız kalan Genç, geç saatte çıktığı radyodaki “Çocuk Kulübü” programından eve dönüş yolunda epey uzun bir yolu da yürümektedir. Bu nedenle, annesinin “ara vermelisin” dediği Genç, bir süre ara verdikten sonra lise yıllarında bu kez “Çocuk Saati” olarak devam eden programa yeniden döner. Radyoda artık romancı ve öğretmen Mükerrem Kâmil Su vardır. Mükerrem Kâmil, “Binlerce çocuk yetiştirdim ama en çok radyo çocuklarını sevdim” diyecektir. “Kutsal kitap da ‘oku’ diye başlıyor ama ne yazık ki yanlış şeyleri okuyorlar” Genç, 1957 yılında liseyi bitirir ve evlenerek Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşama imkânı bulur. Kısa aralıklarla üç çocuk annesi olan Genç, radyodan ayrılmak zorunda kalır ama kendi deyimiyle “Asla klasik bir ev hanımı olmaz.” “Çocuklarımla birlikte büyüdüm” diyen Genç’in okuma tutkusu çocuklarına da geçer, hatta en büyük çocuğu dört buçuk yaşındayken okumayı öğrenir. Genç, “İşte okumanın güzel tarafları da bunlar, zaten kutsal kitap da ‘Oku’ diye başlıyor ama ne yazık ki yanlış şeyleri okuyorlar” diyor. Ankara’dan ayrılsa da radyo ile bağlarını tümden koparmayan Genç, Ankara’ya geldikçe radyoya uğrar çünkü radyodaki arkadaşlıklar ne mahalle ne de okul arkadaşlıklarına benzer, sımsıcak ilişkilerdir. 1974 yılında büyük oğlunun ODTÜ’yü kazanmasıyla Ankara’ya temelli yerleşen Genç, ODTÜ’nün kuruluşunu da kitapta anlatır. Genç, ODTÜ’ye ilişkin şunları ifade ediyor: “Ben 5 Ekim 1957’de radyodan ayrılırken, Gürol Gürkan isimli arkadaşım da ayrılacağını söyledi. Gürol’a nedenini sorduğumda, ‘Orta Doğu’nun en büyük teknik üniversitesi kuruluyor, İngilizce eğitim yapacak, şimdi barakalarda ders yapılıyor ama Eskişehir Yolu’nda bir arazi almışlar, orada kampüs kurulacak, ben de mimarlığa gireceğim’ dedi. Hakikaten rahmetli Gürol’un da dediği gibi muazzam bir kampüs ve çok iyi bir üniversite oldu. Benim iki oğlum da orada okudu.” 1970’li yıllarda ailesiyle sık sık yurt dışı seyahatleri düzenlediklerini belirten Genç, eşinin 1978 yılında aniden rahatsızlandığını ve bu nedenle onu kaybettiklerini söylüyor. Bu sırada kızı da İstanbul’da yatılı okula giden Genç, üniversitede okuyan iki oğlu sayesinde evlerinin âdeta bir yurt gibi olduğunu gülümseyerek anlatıyor. Genç, 1979 yılında kızıyla birlikte üniversite sınavına girerek kazanır ancak bitiremez. Çünkü 12 Eylül darbesi olmuştur ve Genç, bu süreçte “kızının peşinden gider.” “Türkçede, gelcek, alcak, vercek diye fiil çekimi yok” Pek çok sosyal hizmet kurumunda çalışan Genç, Körler Okulu’nda çocuklar için coğrafya ve tarih kitaplarını sesli okuyarak kaydeder, daha sonra Güçsüzler Vakfı’nda çalışır. 1990’lı yıllarda torun sahibi olunca, zamanının çoğunu ona ayırır ve kızı ile birlikte Amerika’ya gider. “O zamandan beri bir ayağım orada” diyen Genç, 2004 yılında tesadüfen arakdaşıyla karşılaşınca, aslında kitabın yazma serüveni başlar. Bu kişi eski AYM Başkanı Yekta Güngör Özden’in kardeşi Yücel Bey’dir. Genç, bu olayı şöyle anlatıyor: “Yücel benim eski arkadaşımdı ve ayaküstü konuşurken, ‘Bizden sonra gelen radyocu gençler ara sıra toplanıyorlar, beni de çağırıyorlar, sen de gelir misin?’ dedi ve gençlerle tanışmam bir Cumartesi buluşmasında gerçekleşti. Fakat orada Yücel dışında tek tanıdığım Salih Abi’ydi. Görme engelli olan Salih Abi, ben radyoya ilk girdiğimde keman çalardı, sonra da koroya ağız armonikası ile eşlik etti. Oradaki gençlerin radyonun tarihçesine ve köklerine ilişkin hiçbir bilgisi yoktu. İlk tetikleyen sanırım bu oldu.” Darbelere kadar olan dönemlerin radyo açısından çok önemli olduğuna dikkat çeken Genç, TRT kurulduktan sonra canlı yayınların çok yapılmadığını ancak Ankara Radyosu’nda daima canlı yayınlar gerçekleştirdiklerini belirtiyor. Yeni kurulan radyonun her bakımdan farklı olduğunu vurgulayan Genç, şöyle anlatıyor: “Radyo dinleyen büyük küçük herkes en başta güzel Türkçe konuşmayı öğrendi, bu çok önemli. Ben dil konusuna çok takılıyorum, özellikle gençler o kadar fazla yanlış yapıyor ki… Türkçede gelcek, alcak, vercek diye fiil çekimi yok, nasıl eğitim görüyorlar bilmiyorum. Ben çocuklarımla evde çok haşır neşir olduğumdan ve iyi hocalardan eğitim aldıkları için böyle bir şeyi fark etmedim ama zaten bu durum da son yıllarda arttı. İster istemez insanları ikaz edebiliyorum. Parti sözcüleri dâhil, en umulmayacak kişiler bile bu hataya düşebiliyorlar. Kitapta da bahsettiğim gibi, rahmetli Nedim Otyam Abi de söyledi; Ayşe Abla programa öğütlerle başlıyordu, sonra canlı masallar ve koro ile devam ediyordu.”