Hayatımız boyunca çalıştıktan sonra gelen emeklilikle birlikte yaşamımızın kalan zamanını huzur içinde, sevdiklerimizle geçirmek hepimizin hayalidir. Eğer maddi durumumuz iyiyse, ailemiz olmasa bile özel bir bakımevinde ya da özel bir bakıcı ile yaşlılığın getirdiği fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkların önüne bir nebze de olsa geçebiliriz. Maddi olarak şanslı olanların yanı sıra, yaşlandığında ailesinin yanında yaşayanlar da var ama feminist literatürde “kadının görünmeyen emeği” olarak geçen ve kadınların hayatları boyunca karşılıksız yaptıkları ev işleri ve hane üyelerinin bakımı, toplumsal sorunlarımızdan birisi… Genelleyecek olursak, tüm dünyada yaşlı ve çocuk bakımı kadınların omuzlarına yükleniyor. Anne ve babasını çok seven, onların tüm bakımını üstelenen Hatice Eroğlu da bu kadınlardan birisi…
RÖPORTAJ / SULTAN YAVUZ (ANKARA) - Hatice Eroğlu, on yıldır anne ve babasıyla birlikte yaşıyor ve yaşlılık nedeniyle pek çok rahatsızlıkları olan bu iki insanın tüm bakımını üstleniyor. İki evlilik geçiren ve ilk eşinden bir kızı olan Eroğlu, 1961 yılında Ankara’nın Güdül ilçesinde doğmuş. Gazi Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nin işletme bölümünden mezun olan Eroğlu, 25 yıl yöneticilik yaptığı Aras Kargo’dan bir yıl önce emekli olmuş. Anne ve babasıyla birlikte yaşamadan önce ebeveynleri, erkek kardeşi ile birlikte yaşıyormuş. Kızı üniversite için şehir dışına gittiğinde, annesinin ve babasının da daha “rahat” edebilmesi için kendi yanına alan Eroğlu, 88 yaşındaki babası Ömer ve 86 yaşındaki annesi Satı Eroğlu ile birlikte yaşıyor. Dört kardeş olduklarını belirten Eroğlu’nun yanına ayda bir kez şehir dışında yaşayan ablası gelerek, anne ve babalarının bakımına yardım ediyor. Kendisine yakın yaşayan erkek kardeşi ise her gün çalıştığı için, sadece Pazar günleri gelerek babasının banyo ve tıraş gibi temizlik ihtiyaçlarını karşılıyor. Dışarıda işi olduğunda ise, kardeşinin eşinin geldiğini ve ebeveynlerine gözetmenlik yaptığını ifade ediyor. Engelli anne ve babayla yaşamak Eroğlu, babasının ve annesinin engelli raporları olduğunu kaydediyor. Eroğlu şunları söylüyor, “Babamın gözlerinin biri yüzde yirmi, diğeri yüzde altmış civarında görüyor. Alzheimer başlangıcı var ve aynı zamanda şeker hastası… Yaşlılığa bağlı olarak prostat ve idrar kaçırma rahatsızlıkları da var. Sürekli agresif ve inatçı olduğu için beni birazcık yorabiliyor. Annemde de Alzheimer başlangıcı var, diz kapaklarında sıvı kaybı ve erime olduğu için zorlukla yürüyor. Tansiyon hastası ve yaşlılığa bağlı idrar kaçırma durumu mevcut. Annem ve babam, yıllardır birlikte olduklarından bir bağlılığa sahipler ama annem az konuşan biri, babamsa kendisini daha fazla düşünen ve ön plana çıkan bir insan. O yüzden birbirleriyle çok dayanışmıyorlar, bir de artık akılları çok ermediği için diyalogları da olmuyor. Benimle ilişkisinde annem mülayim, daha uysal ve yapamadıkları konusundaki rehberliğimi kabul ediyor. Fakat babam öyle değil, benim rehberliğim ona sanki onunla kavga ediyormuşum düşüncesini yarattığı için her şeye itiraz ediyor ve hep karşı çıktığı için zor ikna oluyor.” Eroğlu’nun bir günü nasıl geçiyor? Sabahları 08.30- 09.00 arası uyanan Eroğlu, önce anne ve babasının kullandığı banyo ve tuvaletin hijyen ve temizliğini yapıyor. Daha sonra yattıkları odayı temizliyor ve kahvaltılarını hazırlıyor. Düzenli olarak kullandıkları ilaçları, haftalık olarak düzenleyen Eroğlu, bez kullandıkları için bezlerini de kontrol ediyor. Ardından öğle yemeğini hazırlamaya başlayan Eroğlu, temizliğini de bitirdikten sonra saat 14.00’e doğru yemeklerini hazırlıyor. Yemek sonrası kendine biraz zaman ayırarak, dışarıdaki işlerini yapan Eroğlu, bu sürede biraz hava aldığını belirtiyor. Eve dönünce akşam yemeğini yapan ve anne babasına yemeklerini yedirip, ilaçlarını hazırlayan Eroğlu, bazen ödül olarak az miktarda tatlı verdiğini ifade ediyor. Saat 21.00 ve 22.00 gibi anne, babasının uyuduklarını kaydeden Eroğlu, kendine vakit ayırabildiği zamanın da bu saatler olduğunu söylüyor. Eroğlu, “İlk birlikte yaşamaya başladığımızda ben çalışıyordum, annem 76 yaşındaydı ve akşam yemeklerimizi yapabiliyordu. Babamın da daha sağlıklı bir duruşu vardı ve marketimize gidip alışverişimizi yapabiliyordu. Son iki yıldır yaşamımız zorlaştı, ben emekli olmadan önce evimize haftada üç gün bir yardımcı da geliyordu ve işlerimizi kolaylaştırıyordu. Ancak ben emekli olduktan sonra her ikisi de yaşlılıklarını daha fazla hissettirir oldu” diye anlatıyor. “Psikolojik yorgunluğum bedenimi de etkiliyor” Fiziksel olarak çok ağır işler yapmadığı için fazla yorgun olmadığını ama psikolojik olarak yorgun olmanın bedenini de etkilediğini vurgulayan Eroğlu, “İnsanın psikolojisi bozuk olduğu zaman kendini daha yorgun hissediyor. Ben destek de almaya çalıştım ve bana çok güzel önerilerde bulundular. Öğle yemeklerinden sonra kendime ayırdığım iki saat, o psikolojik destek sayesinde oldu çünkü ben onlarla birlikte olsam da, olmasam da yaşanabilecek her şey zaten yaşanacak ama iki saat bile olsa kendime ayırdığım vakit beni daha sağlıklı yapıyor. Bir de son dönemlerde sabah yürüyüşlerine de başladım, bu da beni psikolojik olarak çok rahatlattı” diyor. Eroğlu geceleri babasının çok fazla tuvalete çıkması nedeniyle uykusunun sürekli bölündüğünü ve uyuyamadığını aktarıyor. Eroğlu, “Bunun için bana ilaç önerisinde bulundular ama ben ilaca başlamak istemedim ve kendi kendimi telkin ederek bu konuyu yenmeye çalıştım. Şu anda da biraz başarır gibiyim. İnşallah daha da üstesinden geleceğim” diye belirtiyor. “Huzurevine yatırmak çok uzak ve kötü bir ihtimal” Anne ve babasını huzurevine yatırmayı aklından bile geçirmediğini söyleyen Eroğlu, “Onların maneviyatı bu düşünceyi kaldıramayabilir. Bizim yetişme ve birlikte yaşama tarzımız hep bu yönde olduğu için, ben hiçbir zaman buna sıcak da bakmadım, düşünemiyorum” diyor. Toplumda, yaşlı bakımının hep kadınların omzunda olmasına dair de şunları söylüyor, “Maalesef toplum içinde şöyle bir mizah anlayışı vardır; kızın varsa özel sigortalısın, oğlun varsa devlet sigortalısın. Bu bizim yetiştirilme tarzımızla alakalı… Hep kadın bakacak, kayınpedere ve kaynanaya hizmet edecek, bizim toplumumuzda kadın, hizmet etme unsuru olarak görülüyor ve bu misyon kadına yükleniyor. Gerçi bu anlayış yavaş yavaş yok oluyor, yeni nesil ve gelecek nesillerde böyle olmayacak. Yaşlılar bundan sonra huzurevlerinde ya da kendi hallerinde, bakıcı tutularak yaşamlarını sürdürecekler. Mesajım şu; kadın her şeye atlamamalı bence. Her şeyi ben yaparım diye kendini yıpratmamalı, aslında kadınlar önce kendilerini düşünmeye başlamalı. Eğer ben demeyi öğrenirse, belki erkeklere de o zaman birazcık bu görevi yüklemiş oluruz. Kadınlar ben demeli ve kendilerine ön plana çıkarmalılar.” Devletin evde yaşlı bakımına dair hizmetleri Eroğlu, devlet yardımının farkına son zamanlarda kendi çabalarıyla vardığını vurgulayarak, bu konuda çarpıcı ifadelerde bulunuyor. Eroğlu,” Bir sene önce bakım ücreti diye bir ücretin verildiğini ve bununla ilgili anne ve babama hastaneden ağır engelli raporu almamız gerektiğini öğrendik. Ama ilk başta ikisine de ağır engelli raporu alamadık. Bunun için çok mücadele verdim. Babam yüzde 97, annem yüzde 86 engelli görünüyor ama ağır engelli görünmedikleri için bu ücretten yararlanamadık. Ben buna üzüldüm çünkü bir insanın bu kadar engeli olur da, neden bu ücreti alamaz? Bu insanlar yalnız yaşayamazlar, mutlaka birinin eşlik etmesi gerekiyor. Ben tekrar araştırdım, soruşturdum ve bu rapora itiraz edebileceğimizi öğrendim. On beşinci madde diye bir madde varmış, aynı hastanede ‘bu maddeden yararlanmak istiyorum, yeniden rapor almak istiyorum’ dedim ve yeniden heyete soktum, anneme ağır engelli raporu alabildim. Oysaki babamın bakımı daha zor, ona yine ağır engelli raporunu alamadım. Anneme aldığım raporla, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na müracaat ettim ve gelir beyannamesinde de bulunarak bakım ücretini hak ettim. Son iki aydır bakım ücreti alabiliyorum. 1027 TL civarında bir rakama tekabül ediyor. Bakım ücretini devamlı alabilmeniz için hanedeki kişi başına gelir düzeyinizin 827 lirayı geçmemesi lazım. Gelir düzeyimiz arttığı an bu ücretten yararlanamayacağız. Bir de böyle bir handikap var. Düşünün, bir insan bu parayla nasıl geçinebilir? Ayrıca bu bir haktır, gelire bakılmaması gerekir. Çünkü ben bakıyorsam, bu ücreti almalıyım, bunun başka koşulları olmamalı ama biz sosyal devlet olamadığımız için maalesef ne kadar zorlaştırıcı şey varsa, bize yükleniyor.” “Tekerlekli sandalye sayesinde annemi dışarı çıkarabiliyorum” Annesinin engelli raporu ile Yenimahalle Belediyesi’nin Engelliler Bölüm Başkanı’nın tekerlekli sandalye hediye etmesinden duyduğu memnuniyeti ifade eden Eroğlu, “Böylece annemi dışarıya çıkarabilme lüksüne sahip olduk. Şu anda bir tekerlekli sandalyeye daha ihtiyacımız var ama bunu da hangi yollardan alabileceğimi bilemiyorum. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi’nin de birçok hizmeti olduğunu da sonradan öğrendik. Keşke bunları daha iyi duyursalar da, biz kendi kendimize oradan buradan duymasak… Ben bir gün Büyükşehir Belediyesi’nin engelli aracını görünce, şoförüne sordum ve öğrendim. Belediyeden bize bir uzman gönderdiler, annemin ve babamın raporunu incelediler, hangi hizmetlerden yararlanabileceğimizin listesini verdiler. Ben evde temizlik hizmetinden yararlanabiliyorum, iki ayda bir gelip genel bir temizlik yapıyorlar. Bu bizim hayatımızı biraz daha kolaylaştırdı. Hastaneye gitmeleri gerektiğinde de asansörlü bir araç desteği geliyor. Annemin araca binme ve inmesi çok zor olduğu için bu araçla hastaneye götürebiliyorlar ve dönüşümüzde de eve bırakıyorlar. Babamı da aynı şekilde… Ayrıca psikolojik destek de veriyorlar. Terapi yapıyorlar, anne ve babayla gelip konuşuyorlar, neler yapmamız gerektiği konusunda da bizlere bilgi veriyorlar” diye anlatıyor. “Hizmetler, zorunlu yayınlarla kamuya duyurulmalı” Eroğlu, şimdiye kadar tüm devlet olanaklarından kendi çabası sayesinde yararlandığını belirterek, kendisi gibi olmayan insanlar için bir öneride bulunuyor. Eroğlu şunları kaydediyor, “Zorunlu bilgilendirme yayınları ile kısa bilgiler verilebilir, engelli ve yaşlılarla ilgili devletin ne gibi hizmetler sunduğu, nasıl yararlanılması gerektiği konusunda bizi bilgilendirebilirler. İnternetten, sosyal medyadan da bu tür bilgiler yayınlanabilir. Ben eğer o engelli aracını görmemiş olsaydım, böyle bir hizmetin olduğundan haberdar olmayacaktım. Ben biraz daha araştırmacı bir kişiliğe sahibim ama benim gibi olmayan o kadar çok insan var ki… Belediye, hizmeti içerir, kendileri araştırarak da bu insanları bulabilirler. Hizmetler elbette yeterli değil çünkü ben iki insana bakıyorum ama bir bakım ücreti alabiliyorum. Bizim sadece emekli maaşımız var, bu insanların bakımı hakikaten zor. Belki de ben temizlik için bu eve her gün bir insan almak zorundayım çünkü onlara bakmaktan, kendim temizlik ihtiyaçlarımı ya da dışarı ihtiyaçlarımı göremiyorum. Bakım ücretini alabilmek için de evde bir yardımcının olmaması gerektiğini bize şart koşuyorlar. Bu şart olmamalı, ben anne babama bakıyorum ama ben kendime de yardımcı olabilmek için birini bulabilirim. Neden ağır engelli ibaresini koyuyorlar, 80 yaşını geçen insan zaten bakıma muhtaçtır, hizmet alması gerekir ağır engelli raporu gerekli değildir. Kendilerine veya birlikte yaşadıkları insanlara ödenek ve hizmet verilmesi gerekiyor.” Hatice Eroğlu, sohbetimizi, “Bu, toplumun kanayan bir yarası, herkes günün birinde yaşlanacak. Kimi hasta, kimi ailesiyle, kimi yalnız ya da kendini ve ailesini psikolojik olarak yıpratarak ölecek. Halbuki insan en çok son yıllarını mutlu geçirmeli” sözleriyle sonlandırıyor. 
Editör: TE Bilisim