Çorum Boğazkale, barındırdığı zengin tarihin kalıntılarını bir açık hava müzesi olarak segiliyor. Özellikle son yıllarda turizmde meydana gelen düşüşün, Çorum’u ve Boğazkale’yi de etkilediğini kaydeden Boğazkale Kaymakamı Turan Soğukoluk, “Doğa İçin Çal” projesinden etkilenerek ortaya koydukları “Hattuşa İçin Çal” ile daha fazla sayıda insana ulaşarak, ilçedeki tarihi ve kültürel zenginliği tanıtmak istediklerini belirtiyor

ÖZEL HABER / SULTAN YAVUZ Hattuşa, yani “Bin Tanrılı Şehir...” 1986 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası” ve 2001 yılında da “Dünya İnsanlık Belleği” listesine alınan antik şehir Hattuşa, Hitit Devleti’nin barış ve hoşgörü başkenti olarak tarihe geçmiş. Dünya medeniyet tarihine ışık tutan Hititler, kendi dönemlerinin pek çok önemli eserini de Çorum topraklarına miras bırakmış. Müzesi ve ören yerleriyle özellikle Uzak Doğulu turistlerin dikkatinden kaçmayan Hattuşa, daha fazla tanınmak ve hak ettiği değeri kazanmak için, Boğazkale Kaymakamı Turan Soğukoluk öncülüğünde yapılan faaliyetlerle de adından söz ettiriyor. [caption id="attachment_131691" align="alignleft" width="500"] Boğazkale Kaymakamı
Turan Soğukoluk[/caption] Hattuşa’yı tanıtmak için işe girişen Soğukoluk, Turizm Haftası’ndaki etkinlikler sırasında, yaptıkları etkinliklere rağmen neden yeterince seslerini duyuramadıklarını tartışınca, Uzman Hititolog Özgür Meriç’le birlikte bir fikir geliştirmişler. “Doğa İçin Çal” projesinden etkilenerek, “Hattuşa İçin Çal” videosunu hazırlamışlar. Tanıtım videolarının ve kamu spotlarının çok ilgi çekmediğini düşünen Soğukoluk, Meriç’in müzik önerisiyle birlikte, Çorum’daki müzik öğretmeni Barış Hardal’a danışmış. Dedesi davulcu olan Hardal ise bir Çorum halayı olan ve düğünlerde oynanan “Miço” isimli eseri önererek, halaya yeni bir düzenleme yapmış. İçinde Kaymakam Soğukoluk’un da olduğu video, kısa sürede pek çok izleyiciye ulaşmış. “Miço”nun hikayesini anlatan Soğukoluk, “Miço yöresel bir halk oyunu, düğünlerde hem söylenir hem oynanır. Düzenlemesi daha önce yapılmıştı ama elektronik ortamda değildi. Halayın hikayesine gelirsek, Miço topal bir kadındır ve düğünlerde oyunlara alınmaz ama daha sonra halaylarda baş aktör olur. Ayağı aksak olduğu için de, çoğu figür aksayarak oynanıyor. Biz de bu türküden esinlenerek hem tarihi yerleri gösterelim hem de o türküyü ve oyunu sergileyelim istedik. Çorum böyle bir şeye açmış demek ki, ilk yayınlandığında üç günde 300 bin kişi izlemişti, Twitter’da ünlü isimler paylaşmıştı” diyor. Çinli, Koreli ve Japon turistlerin bölgeyi daha çok tercih ettiklerini kaydeden Soğukoluk, turizme dair şunları söylüyor, “15 Temmuz’un etkisiyle son üç yıldır bir düşüş söz konusu; 30 bin turist geliyor ama bu sene yüzde 40 artış var diyebiliriz. Yerli halkımızın anlattığına göre, 1980’lerdeki Hattuşa şuanki Kapadokya gibi cazibe merkeziymiş. ‘150-200 bin turist gelirdi’ diye anlatıyorlar. 2005’ten sonra turizmde bir azalma meydana geldi. Biz klibiyle, broşürüyle, kataloğuyla her yere ulaşmaya ve Hattuşa’yı tanıtmaya çalışıyoruz. Budapeşte’ye dahi Hattuşa ile ilgili sergi açtık. Paris’e gittik, Türkiye’de görev yapan büyükelçinin eşini burada ağırladık. Türkiye-Kore ilişkilerinin 60. yılında büyükelçiler buraya geldi. Biz küçük bir ilçeyiz. Dört otel vardı, biri kapandı. Burada alt yapı eksikliği vardı, onu da Hitit Köyü Projesi çalışmamız ile kapatmaya çalışıyoruz. Projemiz bitmek üzere.... Köyün içinde Hitit dönemine ait bir hapishane, çanak çömlek atölyesi, meraklıları için de üç tane küçük otel odası tarzında bölüm olacak. Hediyelik eşya dükkanlarımız da var, köyün dışına iki tane aslan heykeli de dikeceğiz ama turist gelmez mi diye de bir korkumuz var. Herkesi Hattuşa’ya bekliyoruz.” [caption id="attachment_131692" align="alignleft" width="226"] İsmail Bektaş[/caption] İsmail Bektaş: “Yöresel el sanatlarımızı şu an on aile yapıyor” Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’nın önünde tezgah açan ve kendi yaptıkları el sanatlarını ziyaretçilerin beğenisine sunan İsmail Bektaş isimli vatandaş, on iki yıldır bu işi yaptığını söylüyor. Bektaş, “Ben doğma büyüme Boğazkaleli’yim, burası küçük bir ilçe ve iş sahası olmadığı için şu anda on ailenin erkekleri buraya özgü taşları bıçakla kazıyarak bu eserleri ortaya koyuyor. Takıları da kadınlarımız yapıyor” diyor. Bektaş, yaptığı el sanatına dair şunları söylüyor, “Elimde şekil verdikten sonra zımparalıyor ve sonra da suyun içinde parlatıyorum. Bıçakları özel yaptırıyoruz, çelik dövme bıçak... Burada almanlar kazı yapıyor ve ortaya çıkan çivi yazılı tabletleri okuyarak bize konferans veriyorlar. Bu bilgilerden yola çıkarak motifleri işliyoruz. Bu mesleği 80 yıldır yapıyoruz, büyüklerimiz de yapıyordu ve 1990’lı yıllarda bu işi yapan 70 kadar aile varmış. Maalesef turizmin düşmesiyle bu aileler Ankara ve İstanbul’a göç ettiler. Biz Kapadokya ve Fethiye gibi yerlerden de sipariş alıyoruz. Daha çok Kadeş Antlaşması’nın mührünü, Hitit Aslanı’nı ve Hitit Mührü’nü tercih ediyorlar. Bir işçilik altı saat de, üç gün de sürebiliyor. Turizmde düşme yaşandığı için çocuklarıma öğretmeyi düşünmüyorum. Yoğun günlerde günde on tane satıyorsam, şimdi en çok bir ya da iki tane satabiliyorum.”
Editör: TE Bilisim