Evrensel Kamil lakabıyla bilinen Görsel Sanatlar Öğretmeni Emre Alettin Keskin’in hikâyesi, şaşırtıcı olduğu kadar ilham da verici… Hepimiz genelde hayâl kurarız; özellikle de çocukken ama yetişkin olduğumuzda hem hayâlleri hem de geçmişte ne yapmak istediğimizi unuturuz. Kamil ise hayâl kurmayı bırakmayan, çocukları da buna dâhil eden ve bu hayâlleri gerçeğe dönüştürenlerden. Hikâyesi çok önceye dayansa da, 2011 yılında atandığı Van’da başlayan ve röportaja konu olan sihri gerçekleştiren Kamil, eğitimcilikten sosyal girişimciliğe uzanan, çocuklarla başladığı yolu yetişkinlerin dünyasına taşıyan ve belki de geleceğin eğitim sistemini uygulamaya başlayan bir öncü. Hikâyesini 24 Saat gazetesiyle paylaşan Kamil’le, röportajımızın birinci kısmında hayat hikâyesini ve Hayal Gücü Merkezi’ni kurmasına kadarki süreci dinliyoruz…
SULTAN YAVUZ/ANKARA Amerikalı Yönetmen Tim Burton’ın “Big Fish” isimli 2003 yapımı fantastik filminde, baş karakter Edward Bloom, kendisini şöyle tanımlar, “Edward Bloom hakkında söylenecek bir şey varsa, o da çok sosyal olduğudur.” İşte bu cümlenin kendisini de tanımladığını söyleyen eğitimci Evrensel Kamil, hikâyesiyle bazen şaşırtıyor bazen de gülümsetiyor. “Sor, Keşfet, Üret” sloganıyla kurdukları Hayâl Gücü Merkezi’nde, hayâl kurmanın ne kadar önemli olduğunu ve sadece çocukların değil, yetişkinlerin de bu yolla neleri başarabileceklerini ortaya koyan Kamil, resim öğretmenliğinden sosyal girişimciliğe uzanan hayat hikâyesini ve başarısını bizimle paylaşıyor. Uşak’ta, 1987 yılında Emre Alettin Keskin adıyla, ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Kamil, bazı insanlar gibi yaşamı boyunca birkaç kez doğduğunu vurgulayarak, ikinci doğumunu üniversite eğitimi aldığı Eskişehir’de yaşadığını belirtiyor. Doğup büyüdüğü yerin Uşağın Kılcan köyü olduğunu ifade eden Kamil, anne ve babası çalıştıkları için, ablasının anneannesine, kendisinin ise babaannesine bırakıldığını söylüyor. Kılcan köyünün çocukken dünyanın merkezi olduğunu düşünen Kamil, “Tüm ülkeyi bizim köy gibi düşünürdüm ve bir dağın ardı İzmir, bir dağın ardı İstanbul’du ama İstanbul’u çok bilmediğim için İzmir dünyanın en büyük yeri gibi gelirdi. Deniz var bir kere… Ege’de büyüyen her çocuk öyle düşünür zaten...” “İktidar sizi nerenizden yaralıyorsa, orası kimliğiniz olur” Dedesiyle çobanlık da yapan Kamil, ineklerle, koyunlarla, tavuklarla çok vakit geçirmiş ve az nüfuslu köyde en iyi arkadaşları da ninesi, dedesi ve o zaman bekâr olan halası olmuş. “Dedemle camiye gider, ninemle yemek yapar, çeşmeye giderdik” diyen Kamil, ilk sineması için de, “Televizyonun bile doğru dürüst çalışmadığı bir zamanda soba yanarken, onun yukarı doğru yansıttığı gölgeyi sinema zannederdim. İlk filmlerim, o sobanın ateşidir” diyor. Henüz ilkokula başlamadan önce okumayı öğrenen Kamil, ilkokulun ise kendisi için “Tam bir felaket” olduğunu belirtiyor. Bu döneme biraz eleştirel yaklaşan Kamil, o yılları ve çocukluğunu şöyle anlatıyor: “O zamanlar Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in tartıştığı altı ayda öğretmen olma durumu vardı ya, işte o öğretmenlerden birinin öğrencisi olmuştum ve ilkokul bitene kadar sınıfın tembeller kümesindeydim. Türkiye’de o zamanki mevcut durum gibi, bizim öğretmenimiz de maddi olarak daha iyi durumda olan çocukları kayırırdı, iyi hatırlıyorum. Sonra yazları pidecide çalışmaya başladım ve görevim masaları silip, yakın mesafelere sipariş götürmekti. Ancak, pidecinin kilerinde pidelerin sarılması amacıyla eski gazeteler vardı; 1950’lerden kalma… Ben sürekli oraya girip okurdum, ustam tarafından işimi aksattığım için tokatlandığım zamamlar da oldu. Çocukken bilime, tarihe, hele de uzaya çok meraklıydım. Zorbalığın olduğu bir mahallede büyüdüm ve ne yazık ki ben de liseye kadar hem zorbalık yapan hem de zorbalığa maruz kalan bir öğrenci oldum. Zaten şimdi bu tür davranışlarda bulunan çocukları anlayabilmemin sebebi de bu… Şiddetin yaşandığı bir çevrede siz de bir şekilde buna uyum sağlarsınız. Yazar Milan Kundere’nın bir lafı vardır, ‘İktidar sizi nerenizden yaralıyorsa, orası kimliğiniz olur’ diye...” İşte ben bu sözü bilerek ama bir taraftan da psikolog Marshall Rosenberg’in ‘Hayat duygu ve ihtiyaçlarımız çerçevesinde yaptığımız tercihlerden oluşur’ sözünü kendime ilke edinerek, kendi tercihlerim üzerinden giden bir insanım. Öte yandan kimliğimi, yaralandığım yer ve kırılganlığım üzerine kurdum.” “Asi çocuk” sanatla ve siyasetle tanışıyor Kamil, hem müzik hem de resim bölümünün sınavlarını kazanınca, annesinin isteği üzerine resim bölümünde okur ve Uşak’taki bu güzel sanatlar lisesi Kamil’in hayatına yepyeni anlamlara kapı aralar. Annesinin belki de farkında olmadan kendisi için en doğru kararı verdiğini ifade eden Kamil, “Çok iyi öğretmenleirm oldu ve zorbalıktan sanatla kurtuldum” diyerek, bir yandan da sol bir partiye dâhil olmanın onu “Başka dünyaların olabileceği” fikriyle tanıştırdığını söylüyor. Lise yaşamına ilişkin Kamil şunları anlatıyor: “Arkadaşlarımla beraber bir kamyonun arkasına binerek, tüm Uşak’ı 1 Mayıs marşları söyleyerek gezerdik. O yol beni, başka bir dünyanın olma olasılığına götürünce umut etmeyi de öğrendim. Güzel sanatlar lisesinde 400 kişilik okulun 25’i erkekti ve dolayısıyla ben kadınlarla birlikte yaşamanın verdiği pek çok şeyi öğrendim o dört senede. Kadınların toplumsal rolleri ile ilgili öğrendikçe bakış açım değişti, sanat ve siyaset kadar kız öğrencilerle haşır neşir olmak da beni değiştirdi.” Eskişehir’de “Evrensel Kamil” oluyor Kamil, liseden sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nü kazanır ve resim öğretmenliği bölümünde olsa da ana sanat dalı grafik tasarımı olur. Buradayken bir meyhaneye sıkça arkadaşlarıyla giden Kamil, oranın adeti üzerine Kamil lakabını edinir, ancak astronomiyle de ilgilendiği için Evrensel Kamil olur. “İnsanlar genelde bilge, bilgin gibi bir anlam arıyor ama aslında bir meyhaneden geliyor ismim. Elbette, buranın da kendine has bir bilgeliği yok diyemeyiz” diyor. Fakülte yıllarında çok resim yapan ve hâlâ çalışmalarına devam eden Kamil, sömestırlarda dâhi evine gitmeyip, Eskişehir’de kalarak resim yapmış. Kamil, “Gram paramın olmadığını ve kantinden aldığım helva ile yemekhaneden aldığım ekmekle beslendiğimi biliyorum. Bazen 48 saat okuldan çıkmıyordum. O zamanlar okulda kalınabiliyordu ve resim yapan öğrencilere okul, tuval ve boya gibi malzemeleri sağlıyordu. Çok şey öğrendim, benim için kıymetli zamanlardı ve burada da ağırlıklı olarak kadın arkadaşlarım olduğu için, onlara nasıl davranmam ve kendimi nerede konumlandırmam gerektiğini idrak ettim. Sanat bakışımı şekillendiren çok değerli hocalarım oldu ama özellikle Prof. Dr. Şemsettin Edeer’i anmak isterim. Çünkü bana müthiş bir anahtar verdi, o da şuydu; resimlerim genelde beğenilirdi, hocalar ‘Aferin, güzel olmuş’ derdi ama bu beni tatmin etmezdi. Bir gün Şemsettin Hoca da aynı yorumu yapınca, çıkıştım, ‘Aman hocam, sizde mi? Güzel dışında bir şey demeyecek misiniz? Ben kendimi yalancı gibi hissediyorum; çünkü yaptıklarım rastgele, istediğimi yapamıyorum’ dedim. O da, ‘Rastlantıları disipline edebilirsen sanat yaparsın’ dedi. Bu konuşmam ilk yaptığım TEDx konuşmamı da belirledi ve bu sayede hayatımdaki her şeyi bu kurala göre belirledim. İyi, kötü ne başıma ne gelirse, aradaki ilişkiyi kurmaya başlayınca, bir şeyleri başaracağımı hissettim” diye anlatıyor. “Kavram üzerinden resim yapıyorum” Kavramlar üzerinden resim yaptığını belirten Kamil, bu konuda da sosyal olduğunu şu sözlerle ifade ediyor: “Mesela Göğ Serisi yapmştım. Çocukken Uşak’ta gökyüzünü çok izlerdim ama İstanbul’a gelince bu pek mümkün olmadı. Bu nedenle bu seriye başladım. Eskişehir’de de arkadaşlarımla gökyüzünü izlemeye gider ve buna ‘Yıldızlara Bakmak’ derdik. Orada sessizce gök yüzünü izlerdik. O nedenle resimlerimde yüzlerce göğe bakan adam vardır. Resimlerimin müziği, şiiri, hikâyesi vardır ve arkadaşlarımla birbirimizi beslediğimiz için kimi bakıp şiirini yazar, kimiyle müziğini yaparız. Ben hep tohum atarım...” İstanbul ve Kadınca Dergisi Kamil, üniversiteyi bitirince İstanbul’a gelir ve birkaç ay barlarda şarkı söyledikten sonra 2009 yılında Kadınca dergisinin görsel yönetmenliğini yapmaya başlar. Kendisi için bu sürecin “Fantastik” olduğunu belirten Kamil, “Uşak’ta doğmam, sonra Eskişehir’deki öğrencilik yıllarından sonra Nişantaşı’nın göbeğinde çalışmak ve oturmak ilginç bir deneyimdi. Dergi için fotoğraf çekilecek mankene kadar siz karar veriyorsunuz ve herkese erişebilmeniz mümkün. Ulusal yayın yapan bir dergide çalışmak başka bir dünya tabi… O dönemde pek çok ünlü insanla da tanışıyorsunuz. Fakat bu süreçte yaşadığım pek çok olay ve rastlantının sonucunda hem çocukluğumdaki yarayı hatırladım hem de hayatta kalabilmek için memuriyet iyi bir seçenekti. Çocukken beğenmediğim eğitim sistemi için de belki bir şeyler yapmayı başarabilirdim” diyor. Böylece İstanbul’da başından türlü maceralar geçen Kamil, 2011 yılında gitmek istediği en uzak mesafeye atanır; Van’ın Haçort bölgesine… Van’da başlayan macera… Van’ın en büyük okullarından olan Dumlupınar Ortaokulu’na tayin olan Kamil’i iç açıcı bir manzara karşılamayacaktır. Civar illerden köyleri yakılıp yıkılan kişilerin gelip ikamet ettiği altı mahalleden oluşan bölgede, yağ kutusundan yapılmış barakalarda yaşayanlar da vardır. Nişantaşı ofisinden sonra oldukça farklı bir ortama gelen Kamil, bomba atılmasın diye camlarında koruma olan, siyasi olayların yaşandığı ve sayıca kalabalık sınıflardan birinde ilk öğretmenlik deneyimini yaşayacaktır. Kamil anlatıyor: “Sınıfa gireceğim ama ne anlatacağım bilmiyorum. Önümde bir program var ama yapmak istemiyorum. Çünkü okuma yazmayı bile tam çözememiş bir çocuğa Rönesans’ı anlatmak mantıklı gelmiyordu. Sınıfıma girdiğimde anladığım ilk şey öğretmen olmadığımdı… Öğretmenlik bu olmamalı dedim ve önce bu çocukların ihtiyaçlarını belirlemek ve bunu üzerinden yol almak, daha doğruydu. Kendi öğrenimimi hatırladım ve hiyerarşiyi kaldırarak, çocuğun ilgisini nasıl çekebilirim? Diye düşündüm. Bu vesileyle çocukların neyi merak ettiklerine bakmaya başladım ve önce kendim saçmalamaya başlayınca, ‘Öğretmen ne saçmalıyor?’ diyerek, çocuklar da dersimde saçmalama hakları olduğunu gördüler. Bir sürü soru ard arda gelmeye başladı ve ilk ayda çocukların hayret ettikleri sorularu toplayarak bir içerik hazırlamaya karar verdim...”
Editör: TE Bilisim