Naz AKMAN / Öğretmen Nadide Hanım ve hâkim Sami Nevit Bey yaşamını birleştirmiştir. Memur çift çeşitli yurt köşelerinde hizmet verirken ikinci kızları da dünyaya gelir. Devlet Tiyatroları’nın ünlü sanatçısı Füsun Günuğur bu haftaki konuğumuz… 1952 yılında Ankara’da doğan Füsun Günuğur, anne ve babasının görevi nedeniyle çocukluğunu Anadolu’nun birçok köşesinde geçirir. Küçük yaşlardan itibaren tiyatroya merak salan Günuğur, mahallede çarşaflar gererek arkadaşlarına ilk oyunlarını sahneler. Okul döneminde de tiyatro kolu başkanlığı yaparak bu merakını sürdürür. Hakkari, Bingöl ve Bigadiç’te öğrenimini sürdüren Günuğur, ardından gittikleri Zonguldak Ereğli Lisesi’nden mezun olur. Ailesi, Füsun Günuğur’un tiyatro merakının geçici olduğunu ve konservatuara başvursa dahi kazanamayacağını düşündüğü için bu duruma pek sıcak bakmaz. 1970 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı’na başvuran Füsun Günuğur, çocukluk hayalini gerçekleştirmek için attığı ilk adımını da şöyle anlatıyor: “Aydın bir ailem olmasına rağmen konservatuara girmemi istemediler. Lise bittikten sonra kendi imkanlarımla konservatuara başvurdum. Çok iyi hatırlıyorum; lise edebiyat kitabımın arkasında parçalar vardı, hatta kadın parçası olmadığı için erkek parçasına çalışarak sınava girdim. O dönemlerde Devlet Konservatuarı YÖK’e bağlı değildi ve iki aşamalı bir sınav vardı. İlk sınava girdikten sonra rahmetli Cüneyt Gökçer, Ankara’da kalacak yerimin olup olmadığını sordu, ‘Hayır, yatılı olursam sevinirim’ diye karşılık vermiştim. O kadar çok kendime güveniyorum ki, daha ilk sınava girmişim, alınacağım belirsizken dışarı çıktım ve babama ‘Yatılı olarak alındım’ dedim. 1970 senesinde Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı’na yatılı olarak girdim. 111111 HAYATININ AŞKI Okula girdiğim senenin kasım ayında Faruk ile arkadaşlığa başladık, benim iki sınıf üzerimde okuyordu. Bir ay sonra evlenme teklif etti, ancak okulun kuralları buna izin vermiyordu. 1975 yılında Faruk mezun olmuş Devlet Tiyatroları’nda stajyer olarak çalışmaya başlamıştı. Ailelerimizin kabul etmesi ve hocalarımın da desteğiyle üniversite son sınıfta Faruk ile mutlu yuvamızı kurduk. Evimize stajyer maaşı giriyordu, ama biz çok mutluyduk. Bu sıralarda Ben de konservatuar yüksek mezunu olarak okulu bitirmiş ve devlet tiyatrolarında kadroya girmiştim. Konservatuara da birçok sınavdan sonra girebilmiştik. Başlangıçta 20 kişi alındık, kimi kendi bıraktı, kimi okul tarafından uzaklaştırıldı. Derken 1975 yılında; Sevtap Toktay, Serap Sağlar, Umut Demirdelen, Levent Öktem ve Şahin Çelik ile mezun olduk” 2222222222 İLK ROLÜ ‘OYUN TRENİ’ Füsun Günuğur, Devlet Tiyatroları’na başladığı dönemde televizyon yayınları da ülke çapında yayılmaktadır. Günuğur, hem sahne hem de beyaz camla tanışmasını şöyle anlatıyor: “1975 yılında TRT de ‘Oyun Treni’ ile mesleğe başladım. Abdullah Şahin, rahmetli Levent Kırca ve Köksal Engür ile birlikte Bahçelievler Orkut Stüdyo da her hafta çocukların karşısına geçerek bu oyunu oynardık. ‘Oyun Treni’ her hafta bir şehirde dururdu, bu şehirlerin tarihi yerleri, coğrafi özellikleri ve turistik alanları hakkında minik skeçler yapardık. ‘Oyun Treni’nden başka TRT’de ‘Televizyon Tiyatrosu’ adlı bir program vardı. Burada da ‘Ceza Kanunu’, ‘Fadik Kız’ gibi birçok oyunda rol aldım. 1976 yılında bir dizide oynamak için İstanbul’a gittim.” FERHAN ŞENSOY’UN ESERİ Bu dönemde Füsun Günuğur, İstanbul’da hazırlanmakta olan bir televizyon dizisi için önerilir. Amerika’dan yeni dönen genç yazar Ferhan Şensoy’un ‘Bizim Sınıf’ adlı gençlik dizisinde rol alır. Günuğur, o dönemi şöyle anlatıyor: “Bu, ’Bizim Sınıf’ adında bir gençlik dizisiydi. Benim yaş kuşağımdan Perran Kutman, Oya Başar, Nilgün Belgün, rahmetli Suna Pekuysal ile beraber oynadık. Ben her hafta Ankara’dan İstanbul’a çekime gider gelirdim. Dizi gençler arasında büyük ilgi gördü.” Devlet Tiyatroları’nda olduğu dönemde eşi Faruk Günuğur ile Anadolu’nun birçok yerine göreve giden Füsun Günuğur, bu günlerini de şöyle anlatıyor: “Eşimle aynı mesleği yapmak, zaman zaman sıkıntı çekmemize neden olsa da çok keyifliydi. Karı koca aynı oyunda oynardık. İnanın bu mutluluğun tarifi yok… Hayatımız mücadele içinde geçti, ama birbirimizi çok seviyoruz. Her şeye beraber göğüs gerdik. 1981 yılında idarenin sürgün olarak gönderdiği, ama bizim için memleketimizin başka bir ili olan Elazığ’a gittik. O yıllarda Elazığ’da bir tane otel vardı, kış mevsiminin olumsuz şartlarında sanatımızı sürdürmeye çalıştık. 11 sanatçıydık ve en az iki katı da teknik elemanlardan oluşuyordu. Bu kadro ile beraber Elazığ Devlet Tiyatrosu’nun açılışını yaptık… Yeni bir tiyatro yeşerecekti burada. Dört yıl evvel Elazığ’a turneye gittiğimde aynı binada oyun oynadım. Genç sanatçı arkadaşlarımızla kutlama yaptık. Yere göğe koyamadılar bizi. 3333333 ÇOCUKLAR KULİSTE BÜYÜDÜ Tüm bunları yapmak güzeldi, ancak bizim iki çocuğumuz da doğmuştu. Çocuklarımız evde yalnız kalmasın diye arkadaşlarımızın oyunlarını izlemeye bile zor giderdik. Faruk ile aynı oyunlarda oynadığımız dönemlerde çocuklar gerçekten sorun oluyordu. Kızım Evren çocukluğunu kuliste dekorcu arkadaşların kucağında geçirdi diyebilirim. Bu sıkıntı bizi genel müdürlüğe dilekçe vermeye kadar götürdü. İkimizin de aynı sahnede olmasının zorluklarını anlatmaya çalıştık. Bizim bu başvurumuz da yanlış anlaşıldı. Rahmetli Turgut Özakman, aynı oyunda oynamak istemediğimizi zannetti ki, ‘Ben karı kocayı ayırmak istemiyorum ama siz aynı oyunda oynamak istemiyorsunuz’ şeklinde bir açıklama yaptı. “ ACIYI DA TATLIYI DA SAHNEDE YAŞADIK Füsun Günuğur, sahne anılarını da şöyle anlatıyor: “1977 yılında Devlet Tiyatroları’nın Doğu Anadolu’ya yapılan turnesindeyiz, Cahit Atay’ın ‘Sultan Gelin’ini oynuyoruz. Türkan Şoray’ın filminden de bilindiği gibi Sultan Gelin, köyün en güzel kızıdır, ağanın oğluyla evlendirilir, fakat damat gerdek gecesi ölür. Töre gereği Sultan Gelin ağanın beşikteki oğluyla evlendirilir. Oyunda iki ağanın köy meydanında Sultan Gelin’i almak için pazarlığa tutuştuğu bir sahne var. Bu sahne oynanırken birden seyirciler de oyuna dahil oldu ve pazarlığa onlar da girdi… Bir anda yönetmen Haldun Marlalı’nın ‘Kapatın perdeyi’ sözlerini duyduk ve perde kapandı. Biz kulise geçtik, seyircinin benim için başlık parası ortayı koyduğunu öğrenince çok korkmuştum. BU SAHNEYE BİR ÇOCUK VERDİM 1983 senesinde Erzurum’a turneye gidiyorum ve dört buçuk aylık hamileyim. Trabzon oyunundan sonra uçakla Ankara’ya geldim, aynı gün içinde de uçakla Erzurum’a gittim. Kısa sürede değişen rakım farkından dolayı sahnede sorun yaşadım. Bacaklarımda hissettiğim sıcaklıkla birlikte bir an da elektriğin kesilmesi sonucu gözlerimi hastanede açtım… Düşük yapmışım… Kan revan içinde sahneden indirilmişim. Fakat ne büyük şans ki bu sırada elektrik arızası olmuş, seyirci hiçbir şeyi görmemiş. Ama ben bebeğimi kaybettim… 4444444444444 KÖYLÜ ‘MY FAİR LADY’ İSTEDİ Anadolu turneleri bana çok şey öğretti, genellikle köy oyunları oynamaya giderdik. Malatya’da seyircinin biri bana öyle bir ders vermişti ki asla unutamam… Lokantada oturuyorduk, vatandaş ‘Köy hayatı bizim gerçeğimiz zaten. Neden bize Ankara’da, İstanbul’da oynanan oyunları getirmiyorsunuz. Ankara’da ‘My Fair Lady’ diye bir oyun var, gazetelerden okuyoruz çok güzelmiş. Bize de bu oyunu oynayın’ şeklinde azarladı. Bu oyunların sadece orkestralarının seksen kişiden oluştuğunu, dolayısıyla burada bu kadar insanı yatıracak yerlerinin bile olmadığını söyleyerek işin içinden çıkmaya çalıştık… Devlet Tiyatroları’nın yıllarca uyguladığı yanlış bir politikaydı bu. Anadolu’nun her yerine eşit hizmet götürmemiz gerekiyordu. Ankara’ya gelince yaşadığım bu durumu rapor olarak bildirmiştim.” OYUNCULARI DA, SEYİRCİYİ DE BOZDUK! Füsun Günuğur, Türkiye’de tiyatronun gelişimini ve günümüz oyunculuğunu da şöyle anlatıyor: “Eğitim şart anlayışıyla yetiştim, fakat dizilerde oynamaya başladıktan sonra usta-çırak ilişkisinin de oyunculukta önemli bir yeri olduğunu öğrendim. Şimdilerde gözlemlediğim kadarıyla sanatçılarımız, yani ustalarımız genç arkadaşlarımıza yanlış örnek oluyor. Sanatçılığın doğasını oluşturan özellikler arasında bohemlik, uçlarda ve kopuk bir yaşam stili gösteriliyor. Gençler de, sanat dünyasını böyle zannederek yanlış örnek alıyorlar, yani oyuncuları da bozduk. Devlet Tiyatrosu geleneğiyle sezon öncesi oyunlar asılıyor. Kimi sanatçılar ’Rolü beğenmedim’ diyerek çalışmaları engelliyor ve sonuçta oyun iptal ediliyor. Böyle olaylara tanık olunca üzülüyorum açıkçası. Geldiğimiz nokta bu olmamalı. Tiyatro, ciddi emek ve disiplin gerektiren bir sanattır, ustalarımızın bu konuda daha gayretli olmasını isterdim. Açıkçası tiyatro kötü bir dönem geçiriyor. Ben bu nedenle pek ümitli konuşamıyorum. Temennim, tiyatronun küllerinden yeniden doğması ve bizim de özlediğimiz oyunları yeniden izleyebilmemiz, çünkü biz seyirciyi de bozduk.” 1975 yılından 2013’e kadar devlet tiyatrolarında olarak çalışan Füsun Günuğur, tiyatrodan sonra televizyonda yakaladığı şöhreti de şöyle özetliyor: “1993 yılında TRT’de başlayan ‘Ferhunde Hanımlar’da oynadım. Dizi özel bir kanala transfer oldu, ben de Ankara dışına çıkmak istemediğim için bırakmak zorunda kaldım. MGA Prodüksiyon Şirketi ile çalışmaya başladım. 2005 yılında ‘Ne Seninle Ne Sensiz’, bir yıl sonra ‘Gönül Yokuşu’ ve 2007’de ‘Oyun Bitti’… Ardından sekiz sene süren ‘Unutma Beni’ dizisinde oynadım. 46 yıllık evlilik ve 38 yıllık oyunculuğumla hem anneliği hem de tiyatroculuğu bir arada götürmeyi başardım.” 555555555555555