Can PULAK / Memleketi evet-hayır kavgasıyla meşgul edip, akıntıya kürek çekip duruyoruz… Sonucu önceden belli bir referanduma gidiyoruz. İktidar devletin tüm imkanlarını sonuna kadar kullanırken, muhalefet sesini duyurmak için çırpınıyor. Böylesine adaletsiz bir kampanyadan nasıl bir sonucun çıkmasını bekliyoruz ki..? Aslında çarşıda,pazarda, sokakta konuştuğum insanlara bakılırsa,’’hayır’’önde gidiyor. Ama adil, güvenli, kusursuz ve şaibesiz bir oylama yapılacağına inanamıyorum ki..Geçmiş seçimlere, sonuçlarına, iddialara, tartışmalara bakınca, hele son Ankara Belediye Başkanlığı seçimini aklına getirince insan, şüpheleniyor işte.. Aklımın almadığı başka bir şey de, koca Türkiye’de seçim sonuçlarının 5-6 saat içinde belli olması. Elektronik ülkesi Amerika bile, yıllar önce iki gün sonunda kesin rakama ulaşmış, hatta yanlış hatırlamıyorsam iş mahkemeye kadar uzanmıştı. Peki, elektriklerin günümüzde bile sık kesildiği Türkiye’mizde, sonuca bu kadar kısa zamanda nasıl ulaşabiliyoruz acaba? Öyle dağ köylerimiz var ki,sandığı bir haftada ilçe seçim kuruluna indiremezsiniz. Trafoya giren kediler meselesi aklıma düşüyor da, ne yalan söyleyeyim kuşkularım iyice besleniyor. İnsanın ülkesinde güven duygusunu kaybetmesi ne kadar kötü bir şey değil mi? Kimsenin günahına girmek istemem ama, geçmişte yaşadıklarımız bizi bu hale getirdi. Bizi yönetenlere bakıyoruz, Anayasa’ya sadakat yeminine uyan yok. Anayasaları, yasaları paspas hale getirmişiz, (ben yaptım oldu)metoduyla yönetiyoruz ülkeyi. Ne demek torba kanunu, eline geçeni içine tıkıştırdığın torbayla yürütülür mü işler? Bir gecede 30-40 değişiklik birden yapıyorlar.Böylesi ne görülmüş nede işitilmiştir. Ama gözümüzün önünde oluyor işte… Akıl almaz usulsüzlükler, yolsuzluklar yaşıyoruz. Devletteki tayinleri, hovardaca harcamaları, korkunç israfı kimse soramıyor. Danıştay bile görevini doğru dürüst yapamıyor. Raporları Meclis’e gelmiyor, tartışılmıyor. Ülkenin mali bütçesi bile Parlamento’dan apar topar geçiyor. Eskiden Meclis’te aylarca görüşülürdü bütçe. En küçük harcamalar bile didik didik edilirdi. Şimdi öyle mi, imkan bulsalar onu da torba kanunuyla bir gecede çıkaracaklar. Hele özelleştirmeler, devlet kurumlarının kaça alınıp satıldığı bile konuşulmuyor, tartışılmıyor. Sudan ucuza elden çıkardığımız kurumlarımıza sahip çıkan bile olmadı. Bunları yaşayınca insan, devlete karşı güvenini ister istemez kaybediyor. Önce şunu söyleyelim, çok kötü yönetiliyoruz. Bin kişinin aklının yetmeyeceği işleri, bir kişiye bırakmış gidiyoruz. 15 yıl öncesinin Türkiye’sini düşünün bir. Öyle modern binalarımız, duble yollarımız, alt ve üstgeçitlerimiz, Marmaray ve boğazı alttan geçen tüp geçitlerimiz yoktu ama, dünyada saygın ve sözüne güvenilen bir Türkiye vardı.Üstelik gırtlağımıza kadar borcumuz da yoktu geçmişte. Ama şimdi, ne yaptıysak borçla yaptığımız için,dört misli kabardı fatura. Nasıl ödeyeceğiz bu borçları, neyle ödeyeceğiz, bir bilen varsa beri gelsin.Varlık fonu dediler, bunu ilk defa duyanları belki etkilediler. Ama adı üzerinde varlık fonu, varlığın fazlaysa olur. Bizim gibi gırtlağa kadar borçlu olan bir ülkede varlık fonundan bahsedilebilir mi hiç? İşsizlik almış başını gidiyor. 4 milyonu aşkın Suriyeliyi beslemeye devam ediyoruz. Şimdi bunlara bir de vatandaşlık verilecekmiş, iyi mi..?O kadar ucuz mu Türk vatandaşlığı? Başbakan yardımcısının ağzından duyduğumuz doğruysa eğer, 3 milyon Afganlı da yoldaymış. Onlar da katılırsa Suriyeli mültecilere, her 10 Türk’e bir mülteci düşecek demektir. Korkunç bir şey bu.. Referandum tartışmaları içinde bu konu da gürültüye gitti. Ama işin şakası yok, mülteciler sorunu bizim başkanlık çabalarımızdan çok daha mühim.. Televizyonlara bakıyorum, ekrandan fırlayacakmış gibi bağırıp çağıranları dinliyorum, Türkiye’nin sorunlarındaki öncelikler sıralamasında yer alması gereken konuların hiçbiri yok. Var mı yok mu referandum… Herkes işi gücü bırakmış,evet-hayır kavgası yapıyor. Haydi Başbakanı anladık, ama İçişleri ve Dışişleri bakanlarının kürsülerde ve televizyonlarda referanduma destek gayretlerini ve görüntülerini hoş karşılamadık.Bugüne kadar hiçbir Dışişleri Bakanını,böyle görevlerde görmedik. Kavgacı,ağzına geleni tartmadan söyleyen bakanları hüzünle seyretmeye devam ediyoruz maalesef. Kavgacı üslup muhalefete de bulaştı. İktidarla aynı sertlikte, aynı tonda konuşuyorlar ama, pek etkili oldukları söylenemez. Televizyon ağırlığı iktidarda çünkü. Ayrıca bürokrasi de,yasaların engellemesine rağmen açıkça iktidarı destekliyor. Bu durumda muhalefetin başarılı olacağını söylemek kolay değil.Ama geçmiş seçimlerden ve geçmiş kampanyalardan çok daha iyi çalışıyorlar.MHP’den ayrılanların katkısı ve Meral Akşener, Ümit Özdağ ve Sinan Oğan’ın çabalarının da muhalefete güç kattığını görmezden gelemeyiz. Gözlemlerim sandıktan “hayır”ın çıkacağını gösteriyorsa da, geçmişte yaşananlar ve kuşkularım "evet"in ağır basacağına işaret ediyor. Ben tek adama, Meclis’i geri iten yönetim ve demokrasi anlayışına,denetimi tamamen yok edecek bir modele elbette ki hayır diyorum. Bugüne bakarak, getirilmek istenen Başkanlık sisteminden Türk Devleti ve milleti adına da ciddi şekilde ürküyorum. İnşallah korkularım, endişelerim yersiz çıkar da, Türkiye’nin geleceği tehlikeye atılmaz. Her şeyin hayırlısı…