Ankara Kalesi’nde yer alan Ören Bazaar, 26 yıldır el dokuması halı ve kilim satışının yanı sıra, bu dokuma ürünlerin tadilatını ve temizliğini yapıyor. Baba mesleğini 41 yıldır devam ettiren dükkân sahibi Mehmet Ali Huz, can kaybeden sektörün pandemi ile birlikte iyica kötü hâle geldiğini ve el dokumacılığının da artık tükenme noktasına geldiğini belirtiyor. Huz’a göre bunun sebeplerinden biri talebin düşmesi, diğeri ise dokumacılığın artık yapılmıyor oluşu… Huz, 24 Saat gazetesine anlatıyor
SULTAN YAVUZ/ANKARA - Mehmet Ali Huz, 41 yıldır baba mesleğini sürdüren bir halıcı… Ankara Kalesi’nde yer alan Ören Bazaar’ın sahibi olan Huz, bu sektöre henüz 12 yaşındayken babasının yanında başlamış ve 26 yıldır da şu an bulunduğu mekânda el dokuması halı ve kilim satışının yanı sıra tadilat ve temizliğini de yapıyor. 1968 yılında Ankara’da doğan ama aslen Aksaraylı olduğunu belirten Huz, Kale bölgesine gelmeden önce Çankaya’nın çeşitli semtlerinde bu işi yaptığını ve antika dokumaların çok nadir olarak eline geçtiğini söylüyor. Sadece dokuma ve ikinci el halı, kilimlerin değil, gümüş, porselen gibi eski objelerin tümünün internetten de satıldığını kaydeden Huz, sektörde iş yapanların da artarak, üç misline ulaştığını ifade ediyor. “Halının da kilimin de görülmesi lazım. Bakacak, okşayacak ve seveceksin. Online alışverişten alınanlar bazen hatalı ya da yanlış gelebiliyor, mesela adam kırmızı diye alıyor ama gelen halı kahverengi oluyor” diyor. El dokuması halılara eskisi kadar rağbet edilmediğini vurgulayan Huz, özellikle yeni neslin, artık bu halıların temizliğiyle uğraşmak istemediğini ve mobilyalarına uyum sağlasın kaygısıyla makine halılarına yöneldiğini belirtiyor. Huz, “Oysa el dokuması halı ve kilimlerimiz, makine halısından daha ucuzudur. Örneğin altı metrekarelik Bünyan halısını 1500 liraya alabilecekken, aynı boyda bir makine halısını 3000 liraya alırsınız. Bünyan halının bu ölçüdeki dokuması bir yıldan fazla sürer ama kıyaslanınca, makine dokumasından ucuzdur” diyor. “Tonlarca ipi var ama dokuyacak kişi yok” Huz, el dokuması ürünleirn daha ucuz olmasının yanı sıra, daha sağlıklı olduğunu da dile getirerek şöyle konuşuyor: “El dokuması organiktir ve üstüne bastığınızda elektiriğinizi alır. Naylon halı ise elektirik yayıyor ve tokalaşırken bir anda elektirik çarpması yaşanır ya hani, bunu biraz da evlerdeki inorganik ürünler sağlıyor. Eskiden evlerin tabanı ahşap veya topraktı, söz konusu halılara basınca da aynı şekilde rahatlama gelir. Üstelik uzun yıllar kullanılabilir, iyiyse, sattığınız zaman başkası da kullanabilir.” El dokumacılığının eskisi gibi olmadığını ve bittiğini söyleyen Huz, dokumacılığın sadece Taşpınar, Balıkesir gibi çok nadir yerlerde devam ettiğini belirterek, “Uşak’ta bu işi yapan arkadaşım senede 1500 kilim dokuturken, bu sene 15 tane dokuttuğunu söylüyor, siz düşünün. Tonlarca ipi var ama dokuyacak kişi yok. Kadınlar 100 lira yevmiye ile tarlada çalışırken, halı dokumacılığında bir ay çalışsa, yevmiyesi 150 liraya geliyor. Neden bu kadar meşakkatli bir işle uğraşmak istesin ki? Hâliyle dokumacılıktan ellerini çektiler” diyor. “Güzelim halıları patchwork yapacağız diye kesiyorsunuz” Yurt dışından talep olsa da, mesleği baltalayan bazı gelişmeler olduğunu da sözlerine ekleyen Huz, dokuma kilim ve halılara ilaç verilerek, beyazlatıldığını ifade ederek, “Mesleği, halıları öldürmeye mi çalışıyorlar anlamıyorum. Halıyı bu hale getirdiğinizde geri dönüşü yok. Kullan, çöpe at” diye konuşuyor. Patchwork denilen yamalı tekniğin ise çok yanlış olduğunu vurgulayan Huz şunları söylüyor: “Güzelim halıları patchwork yapacağız diye kesiyorsunuz. Eskiden halılarınızı verip, yenisiyle değiştirebilir ve sizin eski halınız da tadilat görüp yeni bir alıcıyla buluşabiilirdi. Oysa bu yöntemle yapılan halıları bir, bilemediniz iki kere yıkasanız kullanım ömrü bitiyor. Geri dönüşümü mümkün değil.” Pandeminin pek çok esnaf gibi kendisini de zarara uğrattığını kaydeden Huz, “Kale’ye en azından hafta sonu gelirdi insanlar, yasaklar dolayısıyla bu durum ortadan kalkınca, zaten az sayıdaki satış da durma noktasına geldi ne yazık ki… Kale eskiye oranla biraz daha modernleşmeye başladı ama istenilen seviyede dönüşüm gerçekleşmedi. İnşallah daha iyiye doğru gider ama Kale’ye çok rağbet olduğunu sanmıyorum. Hamamönü tercih ediliyor ama asıl tarihin yattığı Kale ihmal ediliyor. Yetkililerin bu konuya eğilmelerini dilerim...”