Bağlıca İlgi Evi Huzurevi ve Yaşlı Bakım Merkezi sakinlerinden ses, grafik ve resim sanatçısı Asım Yücesoy ile Nuran Altıata Kuzulugil “Yaşlılara Saygı Haftası” kapsamında başarılı yaşam hikayelerini anlattı

NAZ AKMAN - Her yıl 18-24 Mart tarihleri arasında kutlanan “Yaşlılara Saygı Haftası” kapsamında Türkiye’de ve dünyada yaptığı eserlerle tanınan sanatçılar Asım Yücesoy ve Nuran Altıata Kuzuligil ile sanat üzerine söyleştik. Yarım asırlık sanat tecrübeleri ile fırçalarını hala bırakmayan sanatçılar, kaldıkları Bağlıca İlgi Evi Huzurevi ve Yaşlı Bakım Merkezi’nde sanata katkı sunmaya devam ediyor. Bakımevi yönetimi, sanatçıların çalışmalarını sürdürebilmeleri için her türlü imkanı sunuyor. Geriatrik yaş grubunun hayat kalitesini yükseltmek, toplum dışına itilmelerini önleme ve bakıma muhtaç kimsesiz yaşlıları kucaklayan Bağlıca İlgi Evi Huzurevi ve Yaşlı Bakım Merkezi yaklaşan “Yaşlılara Saygı Haftası” kapsamında önemli mesajlara da yer verdi. Annesine huzurevi bulamayınca kendisi açtı Öztan çifti, huzurevleri ve bakımevlerine yönelik ön yargıların değişmesi için de mücadele ediyor. Yaklaşık 15 yıl boyunca annesinin çeşitli huzurevlerinde kaldığını söyleyen Zehra Öztan, “Annem için bir yer ararken empati kurduk ve buradan yola çıkarak huzurevlerindeki pek çok eksikliği tespit ettik. Huzurevlerindeki koşullar maalesef insani değildi. Farklı hastalıkları olan huzurevi sakinlerinin, aynı odalarda kalması onlara zulümdür. Her hastanın fiziki ve psikolojik rahatsızlıkları farklıdır. Onları aynı yerde tutmak, sağlığı daha iyi olan hastanın da motivasyonunu bozan dolayısıyla psikolojisini olumsuz etkileyen bir durum. Dolayısıyla bu merkezi açarken misafirlerimizi sağlık durumlarına göre ayrı katlarda kalacak şekilde ayırdık. İlk katta sağlık durumu daha ağır olan misafirlerimiz yer alırken diğer katlar da ise daha hafif rahatsızlıkları olanlar kalıyor. Her katın sosyal aktiviteler için bir salonu mevcut. Bakımevinde mevcut 65 misafirlerimiz var, her biri burada kurduğu arkadaşlık ilişkilerinden oldukça memnun ve en önemlisi başka hastalardan etkilenmiyor” diye konuştu. Hükümetin yaşlıları unuttuğunu vurgulayan Cem Öztan da bakıma muhtaç kimsesiz yaşlıların huzurevlerinde kalmak için maddi imkanının olmadığını dolayısıyla ölümü terk edildiklerini söyledi. Huzurevlerindeki imkanların iyileştirilmesi gerektiğini belirten Öztan, ilgili bakanlıklara söz konusu kurumları iyileştirilmek için belirli standartların uygulaması ve denetimlerin yapılması için çağrıda bulundu. Huzurevlerine karşı ön yargıların değiştirilmesi gerektiğini belirten Öztan, yaklaşan Yaşlılara Saygı Haftası’nda huzurevi sakinlerinin ziyaretçi bekleyişi içinde olduğunu söyledi. Öztan şöyle konuştu: “Huzurevleri kalınamayacak durumda, bakım merkezleri pahalı” “Huzurevlerine karşı olumsuz ön yargının en temel nedeni, kültürümüzde anne ve babanın buralara bırakılmasının sokağa atılmakla aynı anlama gelmesidir. Ancak hiç kimsesi olmayan ve sağlığı kötü durumda olan yaşlılarımızın bakım için bu merkezlere ihtiyacı var. Devletimiz maalesef yaşlısını unutmuş durumda. Huzurevleri kalınamayacak durumda, bakım merkezleri ise çok pahalı. Pek çok yaşlı maddi durumu olmadığı için ne huzurevinden ne de bakım merkezlerinden faydalanamıyor. Yaşlılara da bunun için ek katkı verilebilir. Kendi anne ve babalarımızdan hareketle açtığımız bu merkezde en temel kriterimiz hastalarımızı ayırabilecek bir sistemi oturtabilmekti. Bu nedenle fiziki koşullarımızı buna göre tasarladık. Misafirlerimizi hastalık derecelerine göre ayırdık. Her bir misafirimizi 24 saat içerisinde 3 kez sağlık personellerimizle birlikte kontrol ediyoruz. Geriatri ve dahiliye doktorumuz, yaşlı bakım teknikerleri ve hemşiremizle birlikte misafirlerimizin gerek hastalığı gerekse moraliyle yakından ilgilenmeye çalışıyoruz. Eşim Zehra ile opera sanatçısı olduğumuz için misafirlerimize konserler düzenliyoruz. Misafirlerimize müzikle tedavi de uygulamaya çalışıyoruz. Özellikle opera dinletilerimiz büyük bir ilgi görüyor. Daha önce opera dinlememiş misafirlerimiz bile sanatsal etkinliklerin yapılması için taleplerde bulunuyor. Alzheimerlı hastalarımız çoğu zaman kelimeleri bir araya getirmede güçlük çekiyor, onlarla müzik sayesinde iletişime geçebiliyoruz. Misafirlerimiz okullar tarafından düzenlenen ziyaretlerden çok keyif alıyor. Özellikle kreşlerdeki çocuklarımızın buraya gelmesi bizlerin de moralini yükseltiyor. Perşembe ve Cuma günleri dışında okullardan gelebilecek tüm ziyaretçilere kapılarımız daima açık. Yaşlılarımızı unutmamalıyız.” [caption id="attachment_152075" align="aligncenter" width="600"]                                                            Perihan Yücesoy- Asım Yücesoy[/caption] Sanata ve sanatçılara destek Öztan çifti, bakımevinde kalan sanatçılara atölyelerine gidemedikleri için merkezin üst katında bir alan inşa ederek, çalışmalarını sürdürmelerine de olanak sunuyor. Çift, yaptığı eserlerle gerek Türkiye’de gerekse dünyada 200’ün üzerinde sergiye imza atan sanatçı Asım Yücesoy ve Türkiye’nin ilk kadın sanatçı derneği Ankara Kadın Ressamlar Derneği kurucusu ressam Nuran Altıata Kuzulugil’in atıl hale gelmemesi ve sanata destek için imkanlarını seferber ettiğini belirtti. Sıhhiye’deki atölyesinde sanat çalışmalarını sürdüren Asım Yücesoy (89), eşi Perihan Yücesoy’un rahatsızlığı üzerine yaklaşık 5 ay önce Bağlıca İlgi Evi Yaşlı Bakım Merkezi’ne yerleşti. 1930 yılında Amasya’da doğan Yücesoy, henüz 11 yaşındayken çocuklar arasında düzenlenen bir resim yarışmasında Türkiye birincisi olarak sanat kariyerine ilk adımını atıyor. Elazığ’da ilkokulu bitiren Yücesoy, anne ve babasını kaybettikten sonra ablasının desteği ile İstanbul’daki Matbaacılık Meslek Lisesi’nde okuyan 6 gençten biri oluyor. Birincilikle mezun olan Yücesoy iş hayatına kısa süre sonra atılıyor. Aynı dönemlerde İstanbul İleri Türk Müziği Konservatuvarı’na da girmeye hak kazanan Yücesoy İstanbul Radyosu’nda açılan ses sanatçılığı sınavını da kazanıyor. Bir süre hem matbaacılık işlerini sürdüren hem de ses sanatçısı olarak radyoya giden Yücesoy, TRT’de Basın Yayın Birimine şef olarak tayin ediliyor ve yaklaşık 36 yıl solistlik yapacağı Ankara Radyosu ile tanışıyor. Yücesoy sanat yolculuğunu şöyle anlatıyor: Türkiye ses kralı seçiliyor “TRT görevi nedeniyle matbaada yaptığım grafik tasarım işlerini bırakarak 1954 yılında Ankara’ya yerleştim. Ankara’da yapılan bir yarışmada Türkiye Ses Kralı seçildim. Ankara Radyosu’nda solist olarak çalışmaya başladım yaklaşık 36 yıl şarkı söyledim sesim kısıldıktan sonra radyoyu bıraktım. TRT’de çalışırken Türkiye’ye ilişkin tanıtım afişleri hazırlanıyordu, matbaacılık okulunda okumam ve çocukluğumdan bu yana sürekli resim, tasarım işleriyle uğraşmamdan dolayı ben de bir afiş hazırladım. Yaptığım afiş dereceye girdi ve Almanya’dan gelen bir heyet tarafından teklif aldım. Daveti tek şartla kabul edeceğimi söyledim. Almanya’ya gidecek onlara grafik alanında destek olacaktım ancak amatör olarak yıllardır uğraştığım resim alanında bana akademide okuma imkanı sunarlarsa gidecektim. Kabul ettiler. Bunun üzerine Frankfurt Staatlice Kunst Schule’nin resim ve grafik bölümüne girdim, gündüz grafik işleri yapıyor akşamları ise okula gidiyordum. 4 yıllık bölümü iki buçuk yılda bitirdim. 1963 yılında Prof. Kario Ruppert atölyesinden mezun oldum ve nihayet yüksek resim öğrenimime başlama fırsatım oldu.” Almanya, Tokyo, New York, Washington, Yugoslavya, Viyana, ve Fransa gibi dünyanın farklı yerlerinde 220 kişisel sergi açan Yücesoy, sanat kariyerinde ilk adımlarını attığı 1965’li yıllarda 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından Pablo Picasso ile tanışır. “Picasso’nun sözü hayatımda öğrendiğim en önemli dersti” İlk sergisini 1965 yılında akademideki hocasının desteğiyle Frankfurt’ta Şehir Sanat Galerisi’nde açan Yücesoy, sanat anlayışına yön veren Picasso ile tanışma hikayesine ilişkin, “Bodrum katında muazzam büyüklükte bir galerisi vardı. Acemilik olmadan ustalık olmaz, bunu Picasso’da gördüm. Picasso yaşamının son 20 yılında en üretken dönemlerini yaşamış ancak ona göre en güzel eserleri ilk yaptığı bodrum katındaki tablolarıydı. İlk eserleri o kadar amatördü ki ‘Bunları ben de yaparım’ demiştim, bu sözüm hoşuna gitmişti. ‘Başlangıçta böyle kötü resimler yapmasaydım Picasso olamazdım ki’ dedi. Bu sözü hayatımda öğrendiğim en önemli ders olarak sanata bakışımı değiştirmişti. Yolun başında, henüz genç bir sanatçı olarak bu sözü alıp hayatımın merkezine koydum” dedi. Yaklaşık 70 yıldır fırçasını elinden bırakmayan Yücesoy, “Resim içindeki bir aşk, atamıyorum. Sanat, hissetmeden yapılamaz, bir görev değildir, yüreğinizi ortaya koymanız gerekiyor” diyor. “Eserlerimi doğup büyüdüğüm ülkeme bağışlamak isterdim” Berlin Devlet Müzesi’nde yaptığı portre eseriyle yer almayı başaran ilk Türk sanatçı olduğunu söyleyen Yücesoy, atölyesinde yüzlerce eserinin bulunduğunu, Hamburg ve Frankfurt’tan adına galeri açılması yönünde tekliflerin geldiğini söyledi. Yücesoy, eserlerinin Türkiye’de sergilenmesini istediğini söyleyerek, “Yüzlerce çalışmam atölyede darmadağınık halde. Her biri benim için paha biçilemez eserler. Asla satmayı düşünmüyorum, tablolarıma değer biçemiyorum. Yurt dışından çok sayıda adıma galeri açılması yönünde teklif geliyor ancak niçin oralarda eserlerim sergilensin ki… Ben doğduğum Amasya’da böyle bir galeri teklifi gelmesini isterdim. Eserlerimi doğup büyüdüğüm ülkeme bağışlamak isterdim ancak ne yazık ki böyle bir teklif almadım” dedi. Model kullanmaksızın yaptığı portre çalışmalarıyla da büyük bir beğeni toplayan Yücesoy, hayali portrelerin ustası olarak da biliniyor. Yücesoy, “Sanat sürekli bir arayış içinde olmaktır. Rüyalarımda gördüğüm pek çok şeyi uyanınca çizmeye çalışıyorum. Çevremde algıladığım her şeyi taklit etmeden hayal gücümün yönlendirmesiyle tasarlıyorum. Son nefesimi verene kadar elimdeki fırçayı bırakmayacağım” diye konuştu. Şapkalı, tombul kadınların ressamı Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet dönemi kadınlarıyla olan günlük ilişkilerini tablolarına yansıtan Nuran Altıata Kuzulugil’de (88), Yücesoy gibi Bağlıca İlgi Evi Yaşlı Bakım Merkezi sakinlerinden. Yaklaşık iki aydır bakımevinde kaldığını ifade eden Kuzulugil, iki evi olmasına rağmen bu merkezde kalmayı tercih ettiğini söylüyor. Kuzulugil, “Kalacak bir yere elbette ihtiyacım yoktu. Ancak kapımı çalacak ve nasıl olduğumu sorabilecek insanlara ihtiyacım vardı. Buraya geldim çünkü burada insan var. Burası benim gerçek evim. Yaşlı anne ve babalarına yer ayırmaya çalışanların, gençlerin, çocukların buralara gelip bizleri ziyaret etmelerini istiyoruz. Acınacak halde değiliz, bizler burada kurduğumuz arkadaşlıklarla müthiş zaman geçiriyor, sanatsal aktivitelerimize devam ediyoruz” sözlerine yer verdi. Türkiye’nin ilk kadın sanatçı derneği kurucularından İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden 1958 yılında mezun olan Kuzulugil, önceleri resimlerinde çalışan kadınları işlerken daha sonra savaş dönemi İstanbul’da geçirdiği çocukluk dönemlerine yönelerek, vapurda, sokakta, evlerde gözlemlediği şapkalı kadınları resmeder. Tuvaline yansıttığı kadınlarla tanınan Kuzulugil aynı zamanda 1970 yılında Naciye İzbul ile birlikte Türkiye’nin ilk kadın sanatçı derneği Ankara Kadın Ressamlar Derneği’nin de kurucularından. Başkente geldikten sonra yeniden doğduğunu söyleyen Kuzulugil bugüne kadar 20’ye yakın kişisel sergi açtı. Kuzulugil kaldığı bakım merkezinde hala sanat çalışmalarına devam ediyor.